“Uyanın uykudan aslanlar gibi

Yenilmeyecek kadar çok sayıdaki

Savurun dünyaya zincirlerinizi

Uykuda denize düşen çiğ taneleri gibi

Siz çoksunuz, onlarsa bir avuç”

                            P. B. Shelley

 

2003 yılında İngiliz itfaiyecileri, kapitalist sınıfın haklarını budamak isteyen politikalarına karşı greve gittiklerinde, sendika tişörtlerine “Uyanın uykudan aslanlar gibi” dizelerini bastılar. İngiliz işçileri için bu dizelerin anlamı büyüktü. “En iyi günlerde bile” kapitalistlere karşı tetikte olan devrimci sınıf bilincinin, kapitalist sınıfla amansız bir kavgaya girişmiş ilk işçi kuşaklarına manidar bir selamıydı.

Kapitalizmin beşiği sayılan İngiltere’de, iki sınıf arasındaki çatışma kapitalizmin egemen olduğu andan itibaren başlamıştı. Derin bir sefalet içindeki işçiler, daha sanayi devriminin başında, kendilerini işlerinden ettiklerini düşündükleri makinaları parçalamaya dek varan şiddetli başkaldırılara giriştiler. Zamanla yeni, devrimci bir gelişme oldu; kapitalistlerle tamamen zıt çıkarlara sahip olduklarının bilincine varan işçiler, kendilerini örgütlemeye giriştiler. Dayanışma sandıkları, birlikler, sendikalar kurdular.

Kapitalistler, sınıf bilinci yeni uyanmaya başlayan, daha iyi yaşama ve çalışma koşullarına sahip olmak için mücadeleye girişen işçilerden korkuyor, işçileri demir bir cenderede tutarak her eylemi ve örgütlülüğü şiddetle dağıtıyor, ezmeye uğraşıyordu. İşçi sınıfının buna cevabı daha örgütlü, daha bilinçli bir mücadele oluyordu. Bu mücadele daha 1819’da 9 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasını, daha büyük çocukların ise haftada 72 saatten fazla çalışmasını yasaklayan yasaların getirilmesini sağlayacak kadar güçlüydü.

P.B. Shelley, kimi edebiyatçılarca İngiliz dilinde yazılmış en güzel protesto şiiri sayılan “Uyanın uykudan aslanlar gibi” dizelerinin de ait olduğu “Maskeli Çeteleri Yürüyor Anarşinin” şiirini, 1819 yılında, Manchester’in tarihinde gördüğü en büyük mitinge akan yaklaşık 100 bin dokuma işçisinin mücadelesi ve bu mücadelede ölümsüzleşen işçilerin anısına yazmıştır.

16 Ağustos 1819’da yaklaşık 100 bin dokuma işçisi fabrikaları sessizliğe gömerek Manchester’in St. Peters meydanındaki mitinge aktılar. Herkese oy hakkı, yıllık seçimler, gıda fiyatlarının düşürülmesi ve daha çok siyasal özgürlük gibi dönemlerine göre oldukça ileri sayılabilecek taleplerde bulunuyorlardı. Waterloo savaşının galibi olan İngiliz birlikleri St. Peters meydanında toplanan İngiliz dokuma işçilerine kılıç ve silahlarla saldırdı. Yüzlerce yaralı ve onlarca ölüsüyle, dönemin en büyük işçi katliamları arasına giren bu katliama Waterloo’ya atıfla ironik bir biçimde “Peterloo katliamı” denildi.

Shelley’in şiiri, “Damarlarımda kabaran bir öfke seli” dizesiyle başlar. Bu dize, katliamı yaşayan ve bunu duyan tüm işçilerin zaptedilmez öfkesini anlatır. Daha katliam gecesi, hiçbir yere gitmeyen işçiler, bir sokaktan diğerine geçerek, bir yerde dağıtılınca diğer yerde toplanarak, kendilerine saldıran birlikleri taş yağmuruna tuttular. Ayaklanmaya dönüşen olaylar 19 Ağustos gecesine kadar sürdü. Manchester’i dolduran işçilerin ekonomi ile politikanın ayrı şeyler olmadığına karar vermeleri fazla uzun sürmedi.

Peterloo’yu takip eden aylarda, Lancheshire pamuk endüstrisi işçileri öylesine yaygın örgütlenip öylesine güçlü sendikalar kurdular ki, arkasından gelen iki yüz sene boyunca işçi sınıfının elde edeceği tüm başarıların habercisi oldular.

Kapitalistler grev hakkı da dahil olmak üzere, sendika kurma hakkını 1825’te yasal olarak tanımak zorunda kaldı. 1831’de Lyon’un dokuma işçileri, kendi sınıf talepleriyle ilk bağımsız sınıf ayaklanmasını gerçekleştirerek üç gün boyunca Lyon’u zaptettiler. 1871’de Paris’in işçileri, tarihteki ilk işçi iktidarını, Komün’ü kurdu.

Bugün sendika tişörtlerine basılmış, sınıfın yüreğine işlemiş bu dizeler, nostaljik bir selamın ötesindedir. İşçi sınıfı ile kapitalist sınıfın asla uzlaşmayacak iki karşıt cephe olduğunun devrimci bilincini ifade ediyor, ama yalnızca bu kadar değil! Bugün bu bilinç iktidarı istiyor, sosyalizmi istiyor ve tüm dünyada bunu gerçekleştirmek için eyleme girişiyor. Biz bu bilinci dünyayı kasıp kavuran isyan ve ayaklanma dalgalarında, kendini her açıdan örgütlemeye girişen, sosyalizmi pratikte kurmaya yönelen yıl dönümünü “Biz Komün’ün mirasçılarıyız” sloganlarıyla karşılamalarında, Meksika’da, Kolombiya’da, ABD, Fransa, Lübnan, Hindistan, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da... dünyanın her noktasında sokağa çıkan ve yeni bir dünya isteyen işçi ve emekçi halkların “alt edilmez bir çoklukla” doğruluşunda görüyoruz.

Emperyalist kapitalist sistemi yıkacak güç, “aslanlar” bizzat bu ülkenin içlerinde ve onların uluslararası sınıf dayanışmasındadır.

Aybel Gül