Kapitalizmin dünya bunalımı bir süre önce Asya ve Latin Amerika’da belirginleştikten sonra, giderek dünyanın bütün kıtalarında belirginleşmeye başladı. Bu bunalımın, kapitalizmin genel bunalımı yani kapitalist dünya bunalımı olduğunu herkes anlamaya başladı.

Bilindiği üzere, ekonomik bunalım, kapitalist üretim biçiminin tepe noktasıdır. Bu noktada çok sayıda üretici güç boşa gider ve yıkıma uğrar. Kapitalizmin ekonomik bunalımları, kapitalist meta ekonomisinin işleyişinin yani meta üretimine egemen olan yasaların işlemesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Bir tarafta üretim araçlarını ve ürünleri kendilerine mal edinen kapitalist sınıf, diğer tarafta sürekli yoksullaşan ücretli emekçi sınıf olduğu sürece, kapitalizmin temel işleyiş yasaları, her tür yıkıcı sonuçlarını yaratacaktır. Kapitalist üretim biçimi sürdürülerek, meta ekonomisinin yasalarından ve sonuçlarından kurtuluş olamaz. Kapitalist üretim biçimine, kapitalist mülkiyet ilişkilerine son verip maddi temeli yok olunca, bu temelden kaynaklanan rekabet, sömürü, üretimde anarşi, uzlaşmaz çelişki, bunalımlar ve sınıfsal çatışmalar da son bulur.

Kapitalizmin dünya bunalımı, temelde ekonomik bunalım biçiminde başlasa da, bununla sınırlı değildir. Kapitalizmin genel bunalımı bir sistem bunalımıdır. Bir sistem bunalımı olarak ekonomik ve politik bunalımdır. Bu bunalımın ekonomik, politik bir bunalım olduğu, bunalımın belirginleştiği ülkelerdeki gelişmelerden anlaşılıyor. Güney Asya’da ve diğer bölgelerde kapitalist bunalım, ekonomik bir bunalım olarak kalmadı; aynı anda politik üst yapıyı alt-üst eden bir politik bunalıma dönüştü. Bunun sonucunda kitleler yer yer ayaklandılar. Hükümetler değişti; sınıfların karşılıklı güç ilişkisi değişime uğradı. Kaldı ki, ekonomik-politik bunalım, en fazla bir ya da bir dizi ülkede görülse ve yıkıcı tahribatını buralarda yapsa bile, etkisi ve alanı bütün kapitalist ülkelerdir. Kapitalist dünya pazarı ve yine kapitalizmin dünya çapındaki iş bölümü koşullarında başka biçimi beklenemez.

Kapitalizmin genel bunalımının bu yeni aşamasında, emperyalist-kapitalist dünya derin sarsıntı yaşadı. Artık ne bunalım geçicidir, ne de kitlelerin kapitalizme karşı ayaklanmaları geçici olacaktır. Kapitalizmin kendi yıkımını kendi içinde taşıdığını teorik olarak anlatmaya gerek yoktur. Çünkü pratik olarak yaşanıyor. Sonuçları somut olarak görülüyor. Kapitalizmin, yerini daha yüksek bir toplum biçimine bırakması gerektiği, eylemle ortaya kondu ve konacaktır. Yeni bir toplumun, eski toplumun yerini alması ancak eylemle, emekçi sınıfın milyonlarının devrimci eylemleriyle olanaklı olur. Bütün kıtalarda başlamış olan sosyal ayaklanmalar ve sosyal devrimler yeni toplumu doğurmanın eylemleridir, eylemleri olarak sürecektir.

Kapitalist çelişkilerin, çatışmaların, bunalımların temelinde yatan gerçek, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin, üretici güçlerin gelişmesi önünde set oluşturmasıdır. Kapitalizm altında üretici güçler artıp geliştikçe yani toplumsal karakter kazandıkça, onlar, bu toplumsal karakterlerinin sonuna kadar tanınmasını isterler, dayatırlar. Bu, değişim ve üretim araçlarının da toplumsal nitelik kazanması demektir. Bu ise, ancak eski kapitalist toplumun yıkılıp, yerine üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayalı sosyalist toplumun kurulması ile mümkündür. Üretim araçları ve değişim toplumsal olmadıkça, üretici güçler, “üretici güç” olmaktan çıkıp, yıkıcı güçler haline gelirler.

Kapitalizmin ekonomik bunalımı, üretici güçler için yıkım demektir. Üretici güçler ise, kendi toplumsal karakterlerini tanımayan mülkiyet ilişkilerini yıkıma götürür. Kapitalizmin ekonomik bunalımı; değişim sisteminin tıkanması, meta dolaşımının yapılamaması ve sermaye birikiminin gerçekleşememesi demektir. Ancak üretim araçlarının toplumsal mülkiyet koşullarında değişim ilişkileri, üretim biçimi önünde engel olmaz; üretim ilişkileri ile üretici güçler arasında uyum sağlanır. Üretici güçlerin toplumsal karakterinin tanınması, üretim ilişkilerinin de toplumsal nitelik alması demektir. Bu ise üretici güçlerin yönetiminin toplumun eline geçmesiyle mümkün olur.

Kapitalizmin işlemesiyle, üretici güçler toplumun elinden kaçar. Toplum, kendi ürettiği servetin altında ezilir. Ürün üreticiye engel olur. Bu yazgı değildir. Toplum, kendi öz toplumsal örgütü sayesinde üretici güçlerin yönetimini ele geçirebilir ve toplumun elinden kaçan üretici güçleri yeniden düzenler ve kendi iradesi altına alır. Ancak o zaman ve bu sayede insan, çok yönlü gelişim gösterir ve özgür olur.

İnsanlığın üretici güçleri yakalayıp, onları kendi iradesi altına alma ve yönetme koşulları çoktan oluşmuştur. Kapitalizmin dünya bunalımı ve yıkıcı sonuçları, bunun da ötesinde yaşam kaynaklarının kapitalistler tarafından bu korkunç tahribi ve yok edilmesi, toplumun bu duruma son vermesi ve yüksek bir toplum biçimine geçmesi için koşulların ne kadar olgunlaştığını ve kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Üretici güçler, kapitalizm altında büyük bir gelişme gösterdiler. Ne var ki, üretici güçlerin gelişmesi ve artması bugünkü düzeyde olmamalıydı. Üretim araçlarının maddi üretimin ve ürünlerin kapitalistler tarafından mülk edinilmesi, üretici güçlerin gelişmesini büyük ölçüde engellemiştir. Ancak üretici güçler hep böyle engellenemezler. Üretici güçler bugünkü gelişme noktasında, gelişmenin önündeki kapitalist engelleri parçalamak için ayaklanma içindedir. Proletarya, toplum adına kamu iktidarına el koyup, üretim araçlarını toplumsal mülkiyete dönüştürmelidir. Toplum kendi geleceğini kendi eline almalıdır.

Eski kapitalist topluma son verecek olan gelecek toplumun maddi ön koşullarının kapitalizmin bağrında ortaya çıkışından bu yana, neredeyse 1,5 yüzyıl geçti. Yeni bir çağın gelmekte olduğu daha geçen yüzyılın demokratik cumhuriyetinde kendisini göstermeye başladı. İşçi sınıfının mutlakiyete ve burjuvaziye karşı verdiği demokratik cumhuriyet mücadelesi, aynı zamanda yeni bir çağın gelmekte olduğunu haber veriyordu. Esas olarak da Paris Komünü, eski toplumun yerini alacak olan yeni toplumun ve yeni çağın zamanının ve koşullarının geldiğinin ilk göstergesi ve örneği oldu. Komün örneği, toplumun elinden kaçan üretici güçleri yeniden ele geçirip, onu toplumun iradesine sokmanın biricik doğru yolunun politik iktidarı ele geçirmek olduğunun ve devlet olmayan bir devlet olmak olduğunun bir örneğidir aynı zamanda. Komün, bu hedefe ulaşmadan yenildi. Varsın olsun. Burjuvazi bizim için çalıştı ve sonunda Ekim Sosyalist Devrimi ile toplum ilk defa, toplumsal üretici güçleri denetleme olanağına kavuştu.

Ekim devrimi, yalnızca onyıllar boyu sürecek olan proleter devrimler çağını başlatmakla kalmamış, aynı zamanda, o büyük gelecek çağını da başlatmıştır. Sosyalizmin daha sonraki her yeni örneği sosyalizm çağını biraz daha genişletti. Gerek SSCB ve gerek diğer sosyalist ülkelerde, sosyalizm çeşitli aşamalardan geçti. Bir bütün olarak sosyalizm altında üretici güçlerin kesintisiz gelişimi ve çoğalması sağlandı. Yine ilk defa (kapitalizmin ilk dönemlerinde olduğu gibi) üretim ilişkileriyle, üretici güçlerin uyumu sağlandı. Emperyalist-kapitalist sistem 1929’da büyük bir dünya bunalımı yaşarken, sosyalizm SSCB’de ilk beş yıllık merkezi kalkınma planlarının temelini atıyordu. Kapitalizm altında sık sık yaşanan ve toplumsal serveti israf eden bunalımı, insanlık sosyalizm altında yaşamaz oldu. Sosyalizm, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve merkezi sosyalist planlama koşullarında bunalım yaşamadı. Bunalım yalnızca kapitalizme, meta üretimine özgü bir olgudur. Kapitalist meta üretimi ve üretim araçlarının özel mülkiyeti sona erince, onunla birlikte kapitalizmin ekonomik bunalımları da sona erer.

Üretici güçlerin toplumsal karakterine uygun davranılmazsa, Engels’in belirttiği gibi, tıpkı doğa yasaları gibi bize engel olurlar. Fakat, doğa yasaları gibi, üretici güçlerin gelişme yasaları, karakterleri, gelişme yönleri iyi tanınır ve buna uygun ilişki tarzı geliştirilirse o zaman bize hizmet ederler. Sosyalist toplum, üretici güçlerle, buna denk düşen ilişki tarzı arasındaki uyum üzerinde yükselir. Ekonomik temeldeki bu uyum bozuldu mu, toplumsal ilişkiler, politik yaşam ve entelektüel yaşam da alt üst olur. Bazı dar kafalıların sandığı gibi, sosyalizm üretici güçlerin kesintisiz gelişimini kendiliğinden güvence altına almaz. Sosyalist toplum üretici güçlerin, niceliğini ve niteliğini arttırdıkça ve üretim ilişkilerini yetkinleştirdikçe sürekli olur. Bunun için yalnızca üretici güçleri devamlı artırmak ve geliştirmek yetmez, üretim ilişkilerini de geliştirmek, toplumsal mülkiyet ilişkilerini devamlı ileri götürmek zorunludur.

Sosyalizm yalnızca üretici güçlerin gelişmesi ve artması değildir. Sosyalizm, toplumsal üretici güçlerin ve toplumsal üretim ilişkilerinin, birlikte geliştirilmesi ve uyumlu hale getirilmesidir. Eğer üretim ilişkileri geliştirilmez yani toplum sosyalizmden komünizme doğru geliştirilmezse, o zaman tarihte görüldüğü gibi, üretim ilişkileri üretici güçlerin gelişmesini engeller ve arada çatışma doğar. Tabi ki bu çatışmayı üretici güçleri yöneten yasalar kazanır. İsterse toplum komünizm aşamasında olsun, bu durumda Engels’in, “o uğursuz tur” dediği sınıflı toplum çağı yeniden başlar.

Toplumsal üretici güçlerle toplumsal üretim ilişkilerinin uyumu kendiliğinden sağlanamadığından, üretici güçleri yöneten toplumun bilinçli, planlı ve ileri hedefli müdahalesi sürekli olarak gereklidir. Üretici güçleri kendi iradesi altına alan toplum, kendi tarihini kendisi yapar. Bu tarih bilinçli olarak yapılmalıdır.

Bunun için yalnızca maddi üretimin arttırılması ve üretim koşullarının iyileştirilmesi yeterli değildir. Toplumun kültürel olarak, bilinç olarak da geliştirilmesi zorunludur. Sosyalist bilince dayalı gelişme ve toplumun kültürel olarak geliştirilmesi, sosyalizmin temel görevi ve hedefidir. Sosyalizm, toplumun maddi ve kültürel yaşamını güvence altına alır. Bu ise, ancak üretici güçlerin miktarını artırmakla ya da yeni üretici güçleri elde etmekle olur. Toplum ürettiğinden ancak azını arttırabildiği oranda, sınıflı toplum çağı sona ermiş demektir. Yalnızca toplumun maddi ve kültürel yaşamını güvence altına alacak kadar bir üretim yapmak, ileri gitmek için yeterli değildir. Çünkü sınıflı toplumlarda olan şey budur. Komünizmde üretici güçler artacağı için, sürekli olarak bol miktarda ürün elde edilir ve bu büyük artış devamlı sağlanır. Ancak bu koşullarda toplum sürekli kendi üst aşamasına doğru ilerler.

Sosyalizmden söz ederken, hangi aşamadaki sosyalizmden söz edildiği somut olarak ortaya konmalıdır. Bu, daha geniş olarak komünizm açısından da geçerlidir. Komünizm deyince nasıl ki, yalnızca en gelişmiş aşamasından söz edilmiyorsa, alt aşama sosyalizm göz ardı edilemezse; aynı biçimde sosyalizm denince de, sosyalizmin kendi içinde geçirdiği çeşitli gelişme aşamalarından söz etmek gerekir. Örnek: SSCB’de sosyalizm, çeşitli gelişme aşamalarından geçti. Gelişme sırasıyla; iç savaş ve savaş komünizmi aşaması, NEP dönemi, 1930’lara doğru ve sonrasındaki planlı merkezi kalkınma planı dönemi, kulakların ortadan kalktığı dönem ve 1945’ten sonraki dönem. Herkes bilir ki her dönemde özgül yönler vardır. Dönemler, kendi özgüllüklerini içerirler. Diğer dönemlerden farklı özgüllüklere sahiptirler. Bu da evrim yasasına uygundur.

Evrim ve evrimin diyalektik ele alınışı, gelişmeyi aşamalar olarak kabul eder. Evrim bilimi, gelişmeyi ardışık evreler olarak kabul eder. Komünizmin alt aşama (sosyalizm aşaması) ve üst aşama olarak görülmesi evrim yasasını doğru olarak kavramaktır. Sosyalizmin ve somut olarak da dönemlerini belirttiğimiz SSCB’de dönem farklılıklarına karşın, bütün dönemlerin ortak temelleri vardır. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve proletarya diktatörlüğü, bütün dönemlerin ortak yönleridir. Yine de dönemler gelişme dönemleridir, birbirinden farklıdır. Somut olarak söylersek, SSCB’de sosyalist mülkiyetin iki biçimi olan kamu mülkiyeti ile kolektif-kooperatif mülkiyeti dönemi ve her iki mülkiyet biçiminin kaynaştırılıp, hedeflenen tek bir toplumsal mülkiyet oluşturma dönemi aynı olabilir mi? Sosyalizme hizmet etse de, meta üretimi dönemi ile meta üretiminin tamamen kalktığı, ürünlerin yalnızca değişiminin olduğu daha gelişmiş aşama aynı olabilir mi? Her gelişme aşamasında maddi koşullar, kültürün gelişmişliği ve bilinç birikimi aynı olmaz. O halde sosyalizmden söz edilirken hangi gelişme aşamasındaki sosyalizmden söz edildiği belirtilmeli. Kapitalizmden söz ederken de aynı yöntem geçerli. Hiç kimse emperyalizm aşamasını göz ardı ederek yalnızca kapitalizmden söz edemez. Tekelci dönem ile tekel öncesi kapitalizm dönemi birbirinden farklılık gösterirler. Bunu anlamanın yolu diyalektiğe dayanmaktır.

Kapitalizmin yerini alacak olan ve almaya başlayan komünizm, kendi içinde çok örnek barındıran “bin yıllık çağdır”. Daha geçen yüzyıl içinde demokratik cumhuriyette kendini göstermeye başlayan ve gelmekte olan işte bu bin yıllık çağdır. Bin yıl sürecek koskoca bir çağı tek bir sosyalist toplum örneği ile sınırlı görmek, evrim yasasını ve büyük bir çağı hiç anlamamaktır.

Bugüne kadar sosyalist toplumun çeşitli örnekleri görüldü. Sosyalizmin her örneği çeşitli gelişme aşamalarından geçti. Her sosyalist örnek kendi özgül gelişme çizgisine sahip oldu. Hepsini yöneten yasaların ortak olması (ki bunlar toplumsal mülkiyetin ve proletarya diktatörlüğünün yasalarıdır) hepsinin sosyalizmin tek yanlı örneği olmasını önlemedi. Burada marksist görüşü ortaya koymuş oluyoruz. Her sosyalist toplum, sosyalizmin yalnızca tek yanlı örneğidir. Sosyalizm bütünsel bir dünya sistemidir. Koskoca bir çağ, bütün özellikleriyle kendini tek bir örnekle somutlamaz. Her sosyalist ülkeye bu açıdan bakmazsak, biz sadece kendi sosyalizm anlayışımızı sınırlamış oluruz. Sosyalist sistem, yakın zamana kadarki tarihinde, aynı zamanda bu tek yanlılığı aşmak için çaba gösterdi.

Her sosyalist ülke sosyalist sisteme kendinden bir şeyler kattı ve aynı zamanda ortak davranma sayesinde, kendinde tarihsel olarak varolan tek yanlı gelişmeyi de aşma yoluna girdi. Bugüne kadarki sosyalist ülke örnekleri de, bu bin yıllık çağın en gelişmiş ve son örnekleri değildir. Diyalektik olarak ve tarihsel materyalist görüşe göre, her şey gibi toplumlar da sürekli değişim içindedir. Değişim aynı zamanda gelişim demektir. Gelişim olmadan değişim olmaz. Üretici güçlerin gelişimine bağlı olarak ve buna denk biçimde toplum biçimleri yer alır ve her toplum biçimi de kendi içinde çeşitli gelişme aşamalarından geçer. Evrim yasası sosyalizm altında da işlemeye devam eder.

Bütün sorun, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayanan, insanların maddi bakımdan olduğu gibi, entelektüel olarak da kendini geliştireceği ve özgür olacağı bu bin yıl sürecek çağın ana gelişim çizgisini, bilimsel olarak doğru biçimde saptamaktır. Sosyalist toplumların sosyalizmin tek yanlı örnekleri olması neden ileri geliyor? Biliyoruz ki, üretici güçler her toplum biçiminin temelidir. Üretici güçler içinde olan üretim aletlerinin durumu ve gelişmişliği, toplum biçimlerinin gelişme aşamalarını verir bize. Yeldeğirmeninin feodal toplumu, buhar makinesinin kapitalist toplumu vermesi, üretim aletlerinin durumunun üretimin durumunu, maddi üretimin üretiliş biçimi ve nasıl üretildiği de, bize toplum biçimlerini verir. İlkel toplumlarda da her komünal toplum örneği, farklı gelişme aşamasında olmuştur. Marx, bunlardan Peru Komünizmi’nin diğerlerine göre ileri bir örneği verdiğini belirtir. Aynı durum farklı toplumsal gelişme aşamaları için de geçerli oldu. Üretici güçlerin devasa gelişme gösterdiği kapitalizme kadar toplumlar birbirinden çok farklı aşamalarda oldular. Kapitalizm ve kapitalizmin bir dünya sistemine gelmesi, daha önceki yalıtılmışlığa ve farklı toplum aşamalarında bulunma durumuna son verdi. Ancak üretici güçlerin gelişmişlik durumlarına son veremedi. Bunun için tarihin sosyalizm aşamasına girmesi gerekir.

Sosyalizm altında üretici güçler büyük bir gelişme gösterirler, üretim ilişkileri kendi üretici güçlerini geliştirmeye devam eder. Ne var ki tarihin uzun bir dönemde halledeceği bir sorunu, sosyalizm en kısa sürede halledemez. Tıpkı komünizmin teknik ve maddi temellerinin, hemen daha sosyalizmin ilk yıllarında oluşturulamayacağı gibi. Toplumun gelişme aşamaları üretici güçlerin gelişme aşamalarına denk düştüğü için, üretici güçler sosyalizm altında aniden ve hemen çoğalmazlar. Bunun için bilinçli, ancak tarihi bir gelişme sürecinin yaşanması gerekir. Örnek olarak belirtelim: Tarımda sosyalist toplumsal ilişkiler, proletarya iktidara gelir gelmez gerçekleşir. Ancak tarımda köklü bir dönüşüm, toplumsallaşma ile birlikte gerçekleşmez. Bunun için, tarımsal üretimi arttıran maddi üretim koşullarında büyük bir gelişme gerekir.

Sosyalizm altında kent-kır karşıtlığı, kafa emeği, kol emeği karşıtlığı bir anda giderilebilir mi? Kesinlikle hayır. Bu şu anlama gelir; kentlerdeki sanayi üretici güçlerle, tarımsal-kırsal alan üretici güçler arasında gelişme farklılıkları var ve bu ancak bütün üretici güçlerin merkezi-planlı sosyalist temeldeki gelişmesiyle çözülebilir. Her sosyalist toplum, belli bir kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekliyle kurulur. Sosyalist toplum, üretici güçlerin gelişme derecesine göre kurulur.

Emperyalist bir ülkede sosyalizmin kurulma ve gelişme durumu ile, bağımlı bir ülkede sosyalizmin kurulma koşulları birbirinden farklı olacaktır. Bu farklılık toplumsal olarak giderilir, ancak fiziki olarak ve tarihsel gelişme ile varlığını korur. Komünizm, bu alanda yapması gerekeni yapar.

Bu durumda kim kalkar da her sosyalist toplum örneğinin, sosyalizmin tek örneği olduğunu ileri sürebilir? Bu tek yanlılığı ortadan kaldıracak olan, üretici güçlerin komünizm altındaki gelişimi ve artışı olacaktır.

Bugüne kadar her sosyalist ülke ele alınırken, kaba bir yaklaşımla, bir örnek neredeyse sosyalizmin tek örneği gibi sunuldu, savunuldu. En gelişmiş örnek olarak SSCB, Çin, Arnavutluk ve diğerleri. Buralarda sosyalizmin tahribatı gerçekleştiği zaman, bu defa sanki sosyalizm sona ermiş(!) gibi metafizik bir anlayışa sapıldı. Oysa ki kapitalizmden komünizme geçiş, koskoca bir çağın tümünü kapsar. Bu büyük çağda birçok sosyalist toplum örneği olacaktır. Birindeki başarısızlık ya da geri düşüş, kapitalizmden komünizme geçiş çağını ortadan kaldırmaz. Bir çağ başladı mı, bunun maddi ön koşulları önceden var demektir. Maddi temelleri olan bir çağ mutlaka üstün gelir. Eski çağ ne kadar dirense de, eski ne kadar kendisini bir süre için yeninin içinde barındırsa da, sonuçta tarihi gelişim son sözünü söyler. Yeni, süreç içinde egemen olur.

Tekelci devlet kapitalizmi ve yalnızca kupon keserek yaşayan burjuvazinin asalaklığı, burjuvazi olmadan toplum işlerinin yürüyebileceğinin örneklerini verdi bize. SSCB ve bütün sosyalist ülke örnekleri ise, eski toplumu geçmişe göndermenin ve yeni çağın toplumlarını kurmanın olanaklı olduğunu gösterdi bize.

Sosyalizmin bugüne kadarki örnekleri kendi içinde zayıf yönlerini ve zaaflarını barındırdı. Bu zaaflar özneldi. Güçsüz yönler ise, nesnel koşulların ürünü oldu. Ne var ki, gelişme durmuyor.

Kapitalizm, kendi yerini alacak topluma yerini bırakmamak için ne kadar dirense de, tarihin yasası sözünü söylüyor. Dünyanın her yerinde insanlar ayaktadır. Bu binlerce yıldır süren sınıflı toplumların en sonuncusu olan kapitalizme karşı bir ayaklanmadır. Bu yeni toplumun güçlerinin ayaklanmasıdır. Bu, bin yıl sürecek bir çağın gelişidir.

Her ülkedeki komünist devrim mücadelesi, bu büyük çağın habercisidir.

 

* Uğur Gündüz tarafından Ekim 1998'de yayınlanan makale, ilk olarak Mücadele Birliği Dergisi Sayı:15'te yayınlanmış ve Leninist Teori 4. sayısından alınarak paylaşılmıştır.