Dinci faşist iktidar bir kez daha kavram ve fantazi dünyamızın sınırlarını zorlayarak Ortadoğu'daki konumunu resmi ağızlardan ilan etti: Oyun kuran değil, ama oyun bozan. Mübarekler, dış politika deyince akıllarına zorlu ve puslu labirentler değil, çocuk parkı geliyor. İnsanın kendini bilmesi erdem sayılabilirdi ama söz konusu uluslararası politikaysa oyun bozanlık, faturası ağır bir cambazlıktır. Dinci faşizm dün yediği hurmaların acısını yarın fena çekecek.

Bozmaya heveslendikleri oyun ne? Ortadoğu'da ipleri Rusya-İran ittifakına kaptıran ABD son bir gayretle Kürtleri, bazı Sünni Arap aşiretleri ve Türkiye'yi bu ittifakın karşısına tampon olarak çıkarmak niyetinde. Bu niyetini gerçekleştirecek kapasiteye ne kadar sahip olduğu, yaklaşan ekonomik çöküşün bu planlara ne ölçüde izin vereceği ayrı tutulursa, bu niyet, şimdilik pratikte adım adım örülüyor ve IŞİD'e karşı mücadele plana meşruiyet kazandırıyor. Rakka ve Deyr Zor operasyonlarının YPG'ye adeta dayatılmasının ardında yatan neden, yıllardır IŞİD'in kapattığı Tahran-Şam hattına yeni barikatlar örmektir. Aynı günlerde Barzani'nin bağımsızlık yönlü girişimleri, plana KDP'nin de dahil olduğu şeklinde okunmalıdır. Böylece, Rojava-Güney Kürdistan hattı, Rusya-İran'ın bölgedeki egemenlik hattını bıçak gibi bölecek. Fakat bu hattın hem askeri, hem ticari hem diplomatik yönden uzun soluklu bir varlık haline gelebilmesinin koşulu, Türkiye'nin bu Kürt oluşumuna hamilik yapmayı kabul etmesidir.

Nitekim, Taha Akyol gibi dinci faşizmin “görmüş geçirmiş” şarlatanları, artık boş hamaseti bir yana koyup, bu hamleyi kabul etmek gerektiği üzerine kalem sallıyorlar. Resmi ağızlardan da “Biz bir Kürt devletine karşı değiliz” açıklamaları çoğalmaya başladı. Fakat TC'nin aşamadığı çelişki şudur: Eğer kendi içinde çözümü dayatan ağır bir ulusal mesele, ilhak edilip varlığı inkar edilmiş bir Kürdistan gerçeği olmasa, dinci faşizm bu hamleyi seve seve kabul ederdi. Şimdi tüm geleceğini belirsiz hale getiren bu çelişki karşısında duraksıyor, oyun bozanlıkla yetinerek günü kurtarmaya çabalıyor. ABD'nin planladığı oyuna hamilik sıfatıyla katılmanın ağır bedelleri var. Rojava ve Güney Kürdistan'a hamilik, Amed'in statüsünü de masaya getirir. Barzani-Talabani bölgesinden farklı olarak Rojava’yla Kuzey Kürdistan'ın neredeyse ortadan ikiye bölünmüş kentlerden oluşan yakın akrabalık bağları, dinci faşizmin çekincelerini gerçek kılıyor. Dahası UKH'nin varlığı, bu yakın akrabalığı siyasi birliğe taşıyor. İşte dinci faşizmin aşmakta zorlandığı engel.

Ancak “oyun bozan” bir dış politika, açıkladığımız bölge koşullarında artık sürdürülebilir bir politika değil. Ankara karar noktasında. Ya Afrin'den girip Rojava'yı fiilen işgal ederek kaçınamadığı sonu kendi elleriyle hızlandıracak ya da ABD'nin dayattığı hamiliği kabul edecek. Çünkü bozmaya gücünün yetmediği oyun adım adım sahneleniyor, sonucuna hızla yaklaşıyor. Rakka beklenenden daha çabuk temizleniyor. Ankara'nın çok güvendiği IŞİD, bozgun halde Suriye çöllerine kaçıyor. Kartların yeniden dağıtılma zamanı geldi. ABD için Rojava-Başur (Güney Kürdistan) hattını elde tutulabilmesinin koşulu, TC'nin hamiliğinden geçiyor. Yoksa en başta Rojava, Rusya-İran karşıtı cephe içinde kendi statüsüne bir anlam kazandıramazsa, devrimini gerçekleştirmiş bir halkın enerjisi yeniden atağa kalkar ve hiç şüphe yok ki, aradığı statüyü Şam'dan koparıp alır, Rusya'nın da buna yeşil ışık yaktığı biliniyor. Böyle bir durumda planları bozulan ABD, avucunu yalamakla yetinmez, oyun bozan tarafı acımasızca cezalandırır. Dinci faşizm için ne yaman çelişki!

YPG'nin ABD planlarına bu denli angaje olması Rojava devriminin (en başta Kuzey Kürdistan halkı olmak üzere) bölge halkları ve dünya emekçileri üzerinde yarattığı etkiyi önemli ölçüde heba ettiğini vurgulamak gerek. Ancak bu başka bir konu. Biz burada bölgede ortaya çıkan yeni dengelerin Ankara'yı nasıl köşeye sıkıştırıp, hareket edemez hale getirdiğini göstermeye çalışıyoruz. Engels'in söylediği gibi, kimi tarihi evrelerde çelişkiler öylesine çok yönlü olgunlaşabilir ki, burjuvazi bile attığı (ya da atamadığı) her adımda devrime hizmet eder. Bu da öylesi devrimci anlardan birisi.

Zurnanın zırt dediği yerdeyiz. Dinci faşizm bir anda keskin bir U dönüşü yapıp, Rojava'nın hamiliğine soyunabilir mi? Bunun şartları, çatışmaların durması, Kürt halkı üzerindeki olağanüstü baskının azaltılması ve o uğursuz “müzakere masası”nın kurulmasıdır. İktidarını ancak OHAL ile ıskartaya çıkartılmış parlamentoyla, kuklaya dönüşmüş YSK ve mahkemelerle sürdürebilen dinci faşizm, pekala biliyor ki, bu denli kurulmuş bir zemberek, boşaldığında önüne çıkan her şeyi süpürür. Biriken devrimci enerji tekelci kapitalizmin faşist egemenliğini havaya uçurmaya gücü yetmezse dahi, böyle bir U dönüşünün en azından AKP'yi hükümet koltuklarından alaşağı etme ihtimali yüksektir. Dinci faşizm için bu yenilgi, basitçe muhalefet koltuklarına yerleşmek anlamına gelmez. Onlar, iktidar koltuğunda oturmanın sağladığı rantla yığdıkları tüm servetlerini, itibarlarını kaybederler. İşte bu nedenlerle, oyun bozanlıkla yetinerek, ABD'nin bölge planlarına dair gönülsüz davranarak, zaman kazanmaktan başa yapabilecekleri bir şey yok.

Dışarıdaki sıkışma, iç politikada da ölümcül duraksamalara ve yalpalamalara neden oluyor. Şu çelişkiye bir bakın hele. RTE, nihayet hiçbir yöneticinin rüyasında dahi göremeyeceği yetkilere kavuştu, ancak şimdilerde, ne kabine değişikliği ne de AKP kadrolarında yenileme konularında bir adım atabiliyor. Çok sınırlı değişikliklerle durumu idare ediyor. Referandumdan hemen sonra “tarihte görülmemiş genişlikte operasyon” manşetleriyle duyurulan yeni tasfiye dalgasına ne oldu? Sessizce sümen altı edildi. Bütünüyle merkezileşen otorite, içeride ve dışarıda, değişen koşullara uyum sağlama yeteneğini sildi süpürdü. Tarzan filmlerindeki klasik sahneye benziyor, sakın kıpırdama, ensende zehirli bir devrim yılanı var.

Ama böyle klasikleşmiş sahnelerde, sınıflar mücadelesinin yasası satır keskinliğinde işler: Bütün enerjisini hiçbir şeyin değişmemesi için harcayanlar, sonuçta her şeyin kökten değiştiği koşulları elleriyle hazırlar.

Ne kadar parlasa ve kahramanca yürütülse de, direnişin kısır çiçeğine tutunmayan, ama her şeyi değiştirmek üzere yola çıkan bir parti için daha uygun bir iklim olamazdı.

Umut Çakır