Her sokağa bekçi diken, telefon konuşmalarımıza ortak olan, her bölgeyi sivil-resmi polislerle kuşatan, üniversitelerimizi- liselerimizi ÖGB ve polislerle kışlalara çeviren korkudan ve korkanlardan bahsetmek lazım.

Özgür bireyler olduğumuzu her yerden haykıran, ama yaşamlarımızı bizlere zindan edenlerden bahsetmek lazım. Lazım evet. Böylece faşist düzene karşı mücadele edenlerin, ses çıkaranların ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyabiliriz.

İnsanca yaşayamadığımız, ekonomik-siyasi krizlerle sarsılan, emekçi halklara, gençliğe, kadınlara mutsuzluktan, yoksulluktan başka hiçbir şey vadetmeyen bir düzen içinde yaşamaya çalışıyoruz. Ve doğal olarak elimizi nereye atsak, nereye baksak, ne duysak gittikçe yükselen homurtularla karşılaşıyoruz. Evet “yükselen homurtular”... Kapitalist-emperyalist düzen için tehlikeli bir tamlama. Çünkü tarih diyor ki, o homurtular koca diktatörleri, koca kapitalist devletleri defalarca yıktı. Çünkü milyonlarca isyan eden insan, büyüktür ve güçlüdür, saraylarda, villalarda sefahat süren küçük bir azınlıktan.

Öyleyse ne yapacak küçük azınlık? Can havliyle korumaya çalışacak sefahat sürdüğü düzenini. Evlerimizin, sokaklarımızın, okullarımızın önüne dikecek askerlerini, polislerini. Ve susmamız için elinden geleni ardına koymayacak. Bütün gücüyle saldıracak. Dinci-faşist devlet bugün tam olarak bunu yapıyor, temsilcisi olduğu düzeni devam ettirebilmek için. Bugün özellikle gençlik, hareketli ve hızlı oluşundan kaynaklı daha çok korkutuyor iktidarı. Dolayısıyla korktukları derecede gençlik üzerindeki baskıyı da yoğunlaştırıyorlar.

Devrimci, sosyalist gençler bu düzende sürekli tehdit altında. Ailelerimiz polis tarafından aranıyor, tehdit ediliyor. Polisin her an bizi kaçırma ihtimali var. Okullarımıza bu öğrenci ‘tehlikeli(!)' diye gelip, okul yönetimleri ve disiplin soruşturmaları üzerinden de bizleri hareketsiz bırakmaya çalışıyorlar. Neden? Çünkü kendi anayasasını dahi uygulamayan ikiyüzlü bir sistem ve faşist bir devlet var. Örgütlenme ve protesto hakkımızı kullanmayalım diye, sesimizi çıkarmayalım diye her yolu kullanıyor.

Bir de üniversitelerimizde sistemin ve devletin yardakçılığını yapan, sivil faşist öğrenciler var. Sosyal medyada kullanılan deyimle “ülkücü şirinler” imiz var. Okullarda yükselen her ses, yapılan her eylem sonrası beliriyor bu ülkücü şirinler. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin kayyum karşıtı eylemleri başladıktan hemen sonra Anadolu Gençlik Derneği, tekbirlerle eylem gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde önce Ankara’da Mülkiye Dayanışmasının düzenlediği foruma eli bıçaklı faşistler saldırdı, Ardından İstanbul Üniversitesi’nde Beyazıt Meydanında sol-sosyalist öğrencilere dönük bir saldırı gerçekleşti.

Bunlar devrimci, sosyalist öğrencilere yapılan ilk saldırılar değil elbette ve son saldırılar da olmayacak. Emperyalist-kapitalist sisteme, dinci faşizme karşı yapılan her eylemde, verilen her mücadelede ve mücadele edilen her alanda karşımıza çıkacak faşizm. “Ferman Başbuğun, Fakülteler Bizimdir” diyecekler. At gözlükleri ile baktıkları dünyada, attıkları sloganı dahi sorgulamayacaklar. Çünkü mesele okumak, sorgulamak değil. Mesele ‘teröristlere(!)' saldırmak...

Biz devrimciler ise bugün çok daha fazla okuyacağız, buna paralel olarak çok daha fazla sokaklarda olacağız. Bilimsel olanı, haklı olanı savunmak için... Faşizm bizi yok etmeye, sindirmeye çalıştıkça bizler, tek başımıza değil örgütlü olarak kaldıracağız yumruğumuzu. Çünkü bizden ve mücadelemizden korktuklarını biliyoruz, çünkü korkularını gerçeğe çevirmenin zamanının geldiğini de biliyoruz.

NAZLI CAN