< Popüler Kültür*

 

İnsan gelişmesinin alanı zamandır, diyor Marx.

Kapitalizm bize zaman bırakıyor mu?

Çalışma saatlerimiz çok uzun... Kendimizi gerçekleştirmek için ihtiyacımız olan zaman bizden çalınmış durumda. “Boş zamanı olmayan, tüm yaşamı uyku, yemek ve benzeri şeylerin getirdiği fiziksel kesintiler dışında kapitalist için çalışmakla geçen kişi, yük hayvanından bile aşağıdır. Kendi dışına yönelik zenginlik üreten bir makinedir yalnızca.” diyor Marx.

Kapitalizm bize zaman bırakmıyor?

İşten çıktığımız andan itibaren başka bir sömürü alanının konusu haline geliyoruz. AVM’ler çağındayız. Her adım başı bir AVM ve her AVM de ışıl ışıl parıldayan vitrinler. Her yanımız tüketim nesneleri ile sarılmış durumda. Kimisi reklam panosundan, kimisi televizyon ekranından, kimisi gazete ve internet sayfasından “beni al”, “beni al” diye bağırıyor. Biz de “özgür” bireyler olarak, ayağımızdan, yakamızdan, elimizden kolumuzdan, beynimizden, yüreğimizden her yolla bizi yakalamaya çalışan bu nesnelerden birini “özgürce” seçiyoruz. “Yaşasın Özgürlük!”

İletişim çağındayız. Teknolojinin yaşamı nasıl kolaylaştırdığını biliyoruz. Ama neden bizim yaşamımız değişmiyor? Kim bunun sorumlusu? İhtiyacımız olan boş zamanı kim nasıl çalıyor. Emeğimiz gibi boş zamanımız kimin kasasında kilitli durumda. “Bireyler yaşamlarına zenginlik getiren metalar karşılığında sadece emeklerini değil, aynı zamanda serbest zamanlarını da satarlar.” Serbest zamanlarımız, yani kendimizi gerçekleştirmek için gerekli olan zamanımız da kapitalistler tarafından kara dönüştürüldü. Hangi filmi izleyeceğimize, hangi konsere gideceğimize, hangi kitapları okuyacağımıza karar verenler var. Bunlar en iyi filmi, en iyi konseri, en iyi kitabı, yorulmayalım diye sunuyorlar bize.

 

Popüler Kültürün Kazandığı Dönem

Kapitalizmin yarattığı bu dünyada sanat artık, dünyayı anlamaya ve onu değiştirmeye uğraşan bir yaratım olmaktan çıktı, hoşça vakit geçirmeye yarayan bir nesneye dönüştü. Büyük idealler sanatın konusu olmaktan çıktı. Büyük bir endüstri haline dönüşen sanat piyasası, sanatçıyı bu çarkın bir dişlisi haline getirdi. Sanatçı artık bir teknisyenden, bir kameramandan, bir doktordan farklı değildir.

Sponsorluk adı altında tekellerin, bankaların denetimine giren sanat, gelişme dinamiklerinin tümünü yitirdi. Artık piyasanın ondan beklediklerini, pazarda çabuk tüketilmeye uygun olanı yaratmak zorundadır. Popüler olanın kazandığı bir dönemdir bu. Sanat, popüler kültürün bir tüketim nesnesi haline geldi. Popüler kültür ise egemen olan kültürdür. Bu yolla geniş yığınlar sistemin egemenliği altına alındı. Hatta onu destekler duruma getirildi.

Popüler kültürün yaygınlaşması için her yol ve yöntem uygulandı. Basın ve medya, popüler kültürün yaygınlaştırma araçları oldu. Popüler kültürün yayılmasında elbette en etkin araç televizyondur.  Kitle iletişim araçlarından en yenisi olan televizyon 1950’li yıllarda siyah beyaz olarak hayatımıza girdi. Yaygınlaşması ise 70’li yılları buldu. Anadolu’da bu yaygınlaşma süreci biraz daha zaman aldı. 70’li yıllarda çocuk olanlar hatırlarlar herkesin evinde televizyon yoktu. Televizyonu olan komşunun evi, çocukların en çok gitmek istediği evlerin başında geliyordu. Çizgi film izlemek için sıraya girilirdi.

O günler çok gerilerde kaldı. Artık her evde değil her evin her odasında, hatta tuvaletinde dahi televizyon var. Yaşamımızın her anında televizyonun hayatımıza dahil olmasına izin veriyoruz. Neyi alacağımıza, neyi giyeceğimize, nerede oturacağımıza, evimizi hangi eşyalarla dizeceğimize karar veren bir üst merci durumunda. Evlerimize kadar giren ve bizi, bırakalım dışımızdakilere, en yakınlarımıza, hatta kendimize bile yabancılaştıran, rakip haline getiren, gerçeklikten uzaklaştırıp imajlar ve markalar dünyasına mahkûm eden bir saldırı aracıdır.

Bu değerlendirmeden teknoloji karşıtlığı, televizyon ve internet düşmanlığı gibi bir sonuç çıkarılmasını istemeyiz. Amacımız asla bu değil. Amacımız kitle iletişim araçlarını mahkûm etmek değil, onların bugün nasıl kullanıldığını, hangi ellerde nasıl bir silaha dönüştürüldüğünü göstermektir. Özellikle de popüler kültürün yaygınlaştırılmasında etkin bir araç oluşlarına vurgu yapmak içindir.

Gelelim Popüler Kültür konusuna...

Popüler kültür tartışması, kültür ve sanatın sermayenin elinde piyasanın bir parçası haline getirilmesiyle başlamış bir süreçtir. Popüler kültür, sanayileşme ve modernleşmeyle birlikte büyük topluluklar halinde insanların kentlerde bir araya gelmesiyle kendine gerekli olan zemini buldu.

Popüler kavramı değişik anlamlar alarak bugüne kadar geldi. Orta Çağ’da biçimlenen anlamıyla “halka ait” demek olan kavram kapitalizmle birlikte “herkes tarafından beğenilen”, “geniş kitlelere özgü olan” anlamı taşımaya başladı. Popüler kültür ise geniş kitlelere ait olan her şeyi içinde barındırır. Değişik tanımlamalara göre, “Popüler kültür, gündelik yaşamın kültürüdür. Dar anlamıyla emeğin gündelik olarak yeniden üretilmesinin bir girdisi olarak eğlenceyi içerir. Geniş anlamıyla, belirli bir yaşam tarzının ideolojik olarak yeniden üretilmesinin önkoşullarını sağlar. Gündelik ideolojinin yaygınlaşma ve onaylanma ortamını yaratır.” Bir başka tanıma göre ise “Yöneten ile yönetileni, varlıklı ile yoksulu, özgür olan ile olmayanı, mutsuz insan ile onu mutsuz kılan toplumsal realiteyi özdeş kılan bir yanılsama yaratma işleviyle üretilir.”

Popüler kültüre yönelik değerlendirmeler birden çok anlam içerir. Konu üzerine görüş ortaya koymuş yazarların çalışmalarının özü birkaç yaklaşımdan oluşmaktadır. İlk yaklaşım; popüler kültürü, kitle kültürü ile aynı olarak ele alır. Kavramı “yüksek” ve “alçak” kültür ikilemi içinde inceler. Kültürü, ayrıcalıkların yarattığı Kafdağı’nda oturan olarak gördüklerinden, popüler olanı, alçak zevklerin kültürü olarak görür. İkinci yaklaşım ise, yüksek kültür, kitle kültürü değerlendirmesinde yüksek kültürün yarattığı egemenliğe karşı bir karşı koyuş olarak değerlendirir. Farklı okumalar olarak görür. Üçüncü ve son olarak, popüler kültür ile bilinç endüstrilerinin toplumda egemenlik kurması, popüler kültüre karşı direnme yerine, kitleler üzerinde bu kültürün köleleştirici etkisi üzerinde durmuştur. Bu yaklaşımıyla kültür endüstrisi, gerçek bir kültür değil şeyleşmiş bir kalıp kültür üretmektedir. Bu düşünürlerin öğretisine göre, popüler kültür ürünleri, gerçeklik ile uyuşmayı ve yaşama yeniden biçim vermekten geri durmayı telkin eden bir yapıdadır.

Popüler kültürü mücadele alanı olarak görenlerde vardır. Fiske bunlardan biridir. İyimser bakmaktadır bu alana. Mc Donald ise olumsuz bakandır. Mc Donald’a göre halk kültürü toplumun en alt tabakalarından gelen, halkın doğal bir şekilde kendini ifadesi olarak ortaya çıkan kültürken; popüler kültürün üst sınıflar tarafından üretildiğini söyler ve izleyicileri pasif tüketiciler olarak değerlendirir.

“Halk bunu istiyor”, “Popüler olan, yaygın olan haklıdır” görüşünde olanlar, çoğunluğu temel alırlar. Küçük bir entelektüel grubun hobisi olarak görülen yüksek kültüre karşı halkın çoğunluğunun ürettiği popüler kültüre sahip çıkar ve onu savunurlar. Diğerleri ise, popülerin, ticari, ucuz ve sıradan olduğunu söyler. Bu kültürün sahibi olan insanların birbirinin aynısı, tek tip, yozlaştırılmış olduğunu savunurlar.

Popüler kültür dosyası ile bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

 

*Popüler Kültür Dosyası’na giriş yazısıdır.

Önsöz, 24. Sayı, Bahar ‘13