Çocuk ve kadınlara yönelik taciz-tecavüzler, cinayetler, bitmeyen şiddet-işkence ve hepsinin üstüne eklenen yoksulluk ve büyük bir gericilik zinciri... Kadınların yaşamına nereden bakarsanız bakın korkunç bir tabloyla karşılaşırsınız.

Suçun ve suçlunun tespitini doğru yapabilmek için kaynağına bakmamız gerekir. Kadın da, erkek de, yaşadığı toplumsal sistemden bağımsız cinsler değildir. Kapitalist sistem sınıflı bir toplum olmasından dolayı, tıpkı her gün daha fazla işsizlik, yoksulluk ürettiği gibi, kadınlara yönelik her türlü saldırıyı, gericiliği de üretir, büyütür.

Sınıflı toplumun ataerkil yapı üzerinde kurulmuş olması yalnızca erkekleri bağlamaz ve onun suçlu olduğunu göstermez. Bakıldığında, ataerkilliğin öğrenimi, aktarımı bilhassa kadınlar üzerinden yapılmaktadır. Yani bugünkü sorunu toplumun yapısından, sınıflı karakterinden koparıp iki cinsin savaşı olarak koymaya kalktığımızda bizi hiçbir yere götürmeyecek bir çembere hapsederiz. Böylece ne kadar çabalarsanız çabalayın kadınları kurtaramaz, erkekleri eğitemezsiniz. Sorun kendini her defasında şu ya da bu biçimde tekrar edecektir. Çünkü kapitalizm ve ataerkillik birbirine kopmaz bağlarla bağlıdır ve birbirini güçlendirir. Böyle bir toplumsal sistem içinde kadın sorunu köklü biçimde çözülemez, tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi üstü örtülür, sorun orta yerde durur ama görece iyileşmeler ve ekonomik refahın biraz daha iyi oluşuyla bizdeki gibi şiddetli yaşanmaz.

Oysaki derine bakıldığında, kadınla erkek arasındaki insani ilişkinin boyutu hem o toplumun yapısını, hem de gelişmişlik düzeyini verir. Bu nedenle, kadın sorunu işçi sınıfının evrensel sorunudur ve bunu ancak o, sınıfları ortadan kaldırarak çözmeye başlayacaktır.

Bugün bu coğrafyada kadın sorunu dediğimizde, otomatikman aklımıza taciz-tecavüz, şiddet, işkence ve her türlü baskı gelmektedir. Oysa bunlar, sorunun ne denli şiddetli yaşandığının ve sorunun aciliyetinin göstergesidir. Durum o denli boyutlanmıştır ki, kadınlar yaşam-ölüm çizgisinde bir hayat sürmektedir. Tedirginlikler ve korku içinde geçen bir hayat ne kadar yaşamaya değer!

Neden kadınlar bu kadar ağır saldırılarla karşı karşıya?

İlk olarak, çünkü bizde kadınlar, birçok dünya ülkesindeki kadınlardan daha ileri bir bilince sahip. Kendi sorunu da dahil toplumsal sorunlara duyarlı, mücadeleden geri kalmayan ciddi bir kadın kitlesi var. Aynı zamanda onun hareketi kendi cinsini sokağa çekiyor ve davranışlarını, düşüncesini etkiliyor. Çözümünü henüz tam olarak kavramış olmasa bile, en sıradan kadın bile köleliğini şu ya da bu ölçüde görüyor ve öfkeleniyor. Bu hareket, kapitalist sistemin temelini sarstığından; kadının özgürleşme isteğinin, hareketinin bir adım ötesi kapitalizmi yıkmaya yönelmesi anlamına geldiğinden gericilik zincirlerinden boşaltılıyor ve sokağa sürülüyor.

İkinci olarak, Türkiye'nin çok ciddi bir ekonomik-yönetimsel kriz içinde oluşu tamamen gericiliğe sarılmasını getirmiştir. Ve buna bağlı olarak toplumsal sistemin çürümüşlüğünün ulaştığı bir düzeydir.

İşte bu nedenlerle kapitalizm her iki cinsi de özenle ve büyük bir çabayla geri bırakıyor, gericileşmeye çalışıyor. Yalnızca aileden gelen gerici-tutucu, ataerkil geleneklerle eğitmiyor, bunun devamı olarak eğitim sistemini de kullanıyor. TV programlarıyla (diziler, “kadın” programları vs.) da işi taçlandırıyor. Kadının ve erkeğin kendine, birbirine bakışındaki model diziler aracılığıyla oluşturulunca genç bir kazın “sevgilim beni kıskanıyor, çünkü seviyor” lafını övünçle söylemesi de kaçınılmaz oluyor.

Ancak her şey bununla da bitmiyor. Alabildiğine gerici dinci-faşist bir güruhun “saçı uzun” olan herkese “halvetlenmesi” (sopaya saç eklemek yeterli!) doğallaştırılıyor da.

Bizden seri katiller çıkmıyor ama seri biçimde cinayetler yaşanıyor! Bir yandan kıskançlık, aldatma, boşanma vs görünümlü sebeplerle, diğer yanda gericiliğin her yerde bizzat devlet eliyle hortlatılması-yaygınlaştırılmasıyla, sadece giyiminden, makyajından, tek başına dolaşıyor olmasından tahrik olabilen bir “suçlu ordusu” yaratılarak cinayetler ve saldırılar artıyor.

Peki, ne yapmalı?

Bütün ezilen emekçi kadınlar özgürlük mücadelesinin en önemli öznelerindendir. Sınıflar mücadelesinde bugüne kadar kadının varlığı, katılımı ona güçlü bir ivme katmıştır.

Bugün dinci-faşist baskının yarattığı ciddi bir öfke orta yerde duruyor. Bu öfkenin açığa çıkarılmasıyla köleliğinin ve gericiliğin zinciri kırılacaktır. Kadının öfkesinin örgütlenmesinin olanakları mevcuttur ve sonuç getirecektir.

Şimdi kapı kapı dolaşma zamanı!