Açlık ve yoksulluk giderek toplumun daha geniş kesimlerini pençesine alarak derinleşiyor. Doktorlar, mühendisler artık yoksulluk sınırının, açlık sınırının altında bir yaşam sürüyorlar.

Daha önce de söyledik; açlık, yoksulluk kapitalizmin kendisinde verilidir. Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi açlık sorununun, yoksulluk sorununun kapitalizm koşullarında kalıcı çözümü yoktur. Bu sorunu ancak daha ileri bir toplum olan sosyalizm kalıcı olarak çözebilir.

Kapitalizm sınıflı bir toplumdur ve her şey sınıflı toplumların doğasına uygun olarak işliyor. Diyalektik gelişme devam ediyor; karşıtların birliği ve mücadelesi yasası kapitalizmde de hükmünü sürdürüyor. Kapitalistler, işçi sınıfına karşı tam bir sınıf tavrı gösteriyor. Her ne kadar birbirleriyle rekabet halinde olsalar da işçi sınıfı karşısında blok davranıyor, dayanışmadan geri durmuyorlar. Pandemi sürecinde de, pandemiden önceki dönemde de işçilerin mücadeleyi yükselttiği bütün işyerlerinde ilk yaptıkları hep mücadeleci işçileri, ileri işçileri işten atmak; onları çoluk çocuğuyla vurarak, açlıkla, yoksullukla terbiye etmek, teslim almaya çalışmak oldu. Salt bu durum bile işçi sınıfının, kapitalist sınıfın egemenliğine karşı devrimci mücadeleyi yükseltip, bu egemenliği tehdit ettiklerinde, burjuva sınıfın nasıl davranacağı hususunda herkese bir fikir verebilir. İşçi sınıfının kapitalist sistemi yıkmak amacıyla harekete geçtiği her yerde ve her zaman, bütün kapitalist güçler; burjuva toplum, burjuva sınıf ve bütün düzen güçleri hep birlikte işçi sınıfı ve devrimci güçlerin karşısına dikilirler.

Sınıflı bir toplum olan kapitalist toplumda ezen ve sömürenlerle ezilen ve sömürülenlerden oluşan iki temel sınıf var: Burjuvazi ve proletarya ya da sermaye sınıfı ve emekçi sınıf. Aralarında uzlaşmaz çelişki olan bu iki sınıf arasında açık ya da gizli bir iç savaş sürüp gider. Birbirine karşıt bu iki sınıfın birbirine karşıt olan çıkarları temelinde süren bu iç savaş, ekonomik ve politik biçimler alır. Bu iki sınıf arasındaki iç savaşın açık ya da gizli biçimlerde sürmediği hiçbir burjuva toplum yoktur.

Marx’ın Kapital’de “gizli iç savaş” dediği işgününün uzunluğu ve ücretler uğruna verilen mücadele, esas olarak ekonomik mücadeledir. Mücadelesini bu alanla sınırlayan, ekonomik ve sendikal mücadelenin ötesine geçmeyen emekçi sınıf mutlaka yenilgiye uğrar. Çünkü kapitalist toplumda burjuva sınıf ekonomik ve politik olarak egemendir; güç üstünlüğünü elinde bulundurur. Emekçi sınıfın asıl amacı olan ekonomik kurtuluşa ekonomik mücadele yoluyla varılamaz. Emeğin kurtuluşu sosyalizmle birlikte başlar; sosyalizme politik mücadele dışında hiçbir mücadele yoluyla varılamaz. Sosyalizme geçmek için burjuvazinin ekonomik, politik her türlü egemenliğine son vererek, proletaryanın kendi politik iktidarını kurması ve kendi kendisini egemen sınıf olarak örgülemesi gerekir.

Bütün sınıflı toplumsal sistemler gibi kapitalizm de kendi yıkılışının tohumlarını içinde taşıyarak dünyaya gelir. Kapitalizmin gelişim süreci, aynı zamanda hem kendi çocuğu hem de “mezar kazıcısı” olan işçi sınıfının varlığı, sermayeye dayalı bu üretim sisteminin ve burjuva toplumun er ya da geç, ama mutlaka yıkılacağını gösterir.

Burjuva sınıf, emekçi sınıfın kurtuluş mücadelesini yavaşlatmak, yolundan saptırmak için etnik köken ve ulusal farklılıklar üzerinden milliyetçilik, şovenizm; din ve mezhep farklılıkları ve daha pek çok yolla işçi sınıfının birliğini engellemeye, onları parçalamaya çalışır; emekçi sınıfın kurtuluş mücadelesinin önüne engeller çıkarır, barikatlar kurar. İşçi sınıfı hareketi kapitalizm altında geçen bütün bir tarih boyunca bu engelleri aşarak, barikatları yıkarak, zorlukları yenerek mücadelesini sürdürmüş, yoluna devam etmiştir. Proletarya, bu engelleri aşma ve dünyayı değiştirme mücadelesinde sürekli olarak kendi kendisini de değiştirip yetkinleştirmiştir. Bu değişim sanat ve yazın alanından örgütsel alana, mücadele biçimlerine dek çok geniş bir alanda edinilen deneyim ve birikim üzerinde yükselmiştir.

İşçi sınıfının, emeğin kurtuluşu sosyalizmdedir; sosyalizmin önkoşulu ise devrimdir. Devrim hem yıkıcı hem de kurucu bir eylemdir. Bilinen şey, tohum ölmeden filiz vermez. Toplumlar da öyle. Eski toplum yıkılmadan yeni bir toplum kurulamaz. Emekçi sınıf eski toplum olan kapitalizme karşı yıkıcı bir eylem gerçekleştirmeden yeni toplum olan sosyalizmi kuramaz. Bugüne dek yaşanan bütün devrimler gibi proletaryanın devrimleri de büyük bir yıkıma yol açar; zora dayalı devrim yoluyla, burjuva sınıfın örgütlü zor makinesi parçalanıp burjuva toplum yıkıldıktan sonra; yani büyük bir yıkımdan sonra sosyalizm kurulabilir. Eski bir binanın temelleri sökülmeden yeni bir bina inşa edilemez.

Sermayenin egemenliğine karşı emekçi sınıfın mücadelesi bütün dünyada yükseliş içinde. Bu mücadele özü itibariyle küresel bir iç savaş olan 3. Dünya Savaşı olarak sürüyor. Dünyadaki bütün ülkeler öyle ya da böyle bu savaşın etkisi altında. Bütün dünyada böyle büyük bir altüst oluş yaşanırken, zaten hiçbir ülkenin bunun dışında kalması mümkün değildir. Bu süreç dünya tarihine büyük bir ivme verdi; tarihin akışını hızlandırdı.

En başta belirttiğimiz gibi açlık ve sefalet kapitalizmde içkindir ve bütün dünyada yaşanan bir sorundur. Ancak özellikle Türkiye, Sri Lanka gibi bağımlı ülkelerde çok daha derin ve şiddetli yaşanıyor. Bu beladan kurtuluşun tek yolu, sermayeye dayalı bu toplumsal sisteme son vererek emeğin yeniden örgütlenmesidir. Bugünkü kapitalist toplumda nesneler insanlar üzerinde egemendir, nesneler insanları yönetir. Bu durum tersine çevrilip insanların nesnelere egemenliği ve insanların nesneleri yönetmesi sağlanmadan, açlık ve yoksulluğa son verecek olan emeğin yeniden örgütlenmesi de gerçekleştirilemez. Üretici güçlerin bugünkü gelişim düzeyi, bütün insanların gereksinimlerini karşılayabilecek kadar üretim yapmaya elverişli olduğu halde, kapitalist özel mülkiyet nedeniyle bu yapılamıyor, yapılamaz. Çünkü kapitalizmde üretimin temel dürtüsü insanların gereksinimi değil, kardır. Kapitalist özel mülkiyete son verilip üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyeti gerçekleştiğinde, işte o zaman bütün insanların gereksinimlerini karşılayacak üretim önceden planlanarak yapılacak, böylece bütün insanların gereksinimleri karşılanarak açlık ve yoksulluğa tamamen son verilebilecektir.

Açlık ve yoksulluğa son verebilmek için sosyalizmin kurulmasını beklemek mi gerekiyor diye sorulabilir. Elbette bunu beklemek gerekmiyor. Ama emekçi sınıfın burjuvazinin iktidarına son vermesi; sermayenin egemenliğini yıkıp, ekonomik ve politik iktidarı ele geçirmesi gerekiyor.

Emekçi sınıf iktidarı alır almaz, bütün gıda stoklarına, bütün boş binalara, bankaların ve tekellerin elindeki bütün mal varlıklarına, paralara, fabrikalara, büyük topraklara ve büyük çiftliklere derhal el koyacak, en yoksullardan başlayarak bütün emekçiler doymadan, bütün emekçilerin konut, barınma gibi en yaşamsal gereksinimleri karşılanmadan zenginlere ve iktidarını kaybetmiş olan burjuvalara hiçbir şey vermeyecektir. İlk anda alınacak olan bu acil tedbirlerden sonra sorunların çözümü için harekete geçilecek; birkaç günde olmasa bile birkaç haftada açlık gibi, barınma gibi en acil sorunlar çözüme kavuşacak; sonrasındaysa halkların tüm temel gereksinimlerini karşılayarak sorunların kalıcı çözümünü sağlayacak olan sosyalizmin kuruluş dönemi başlayacaktır.

Özgür Güven