Gerici burjuva muhalefeti, sloganları aşırmanın ötesine geçip doğrudan devrimi çalma hazırlığına girişiyor. Kılıçdaroğlu, SADAT denilen dinci faşist milis örgütü önünde soluğu aldıktan sonra, üzerinde düşünmeyi gerektirecek o açıklamayı yaptı: “Sokakları size teslim etmeyeceğiz.”

Kimi zaman bir söz bile, sınıflar mücadelesinin geldiği aşamayı özetlemeye yeter. Kılıçdaroğlu böyle bir laf etmiştir. Bu laf aynı zamanda itiraftır. Bir yandan dinci faşist iktidarla, sandıkta değil, ama hesaplaşmanın sokakta olacağının itirafıdır; diğer taraftan, bu gidişatı önleyebilmek ve emekçi kitleleri bir seçim yoluyla iktidar değişimine ikna edebilmek yolunda uğranan başarısızlığın itirafıdır.

Hesaplaşmanın sokakta olacağına milyonları ikna eden, bizzat dinci faşist iktidardır. Üst üste attıkları adımlar, kitlelerin bu konudaki kanaatini iyice keskin bir düşünce haline getirdi. Öyle ki, ilgili ilgisiz her konu dönüş dolaşıp “seçim güvenliği”ne bağlanıyor artık. Bir düşünce on milyonların keskin ve kesin bir kanaati haline gelmişse, o düşünce, tüm olaylara ve gelişmelere bakışın odağına yerleşir; Rusya Ukrayna’ya girince aynı tartışma, Gezi’ye ceza yağınca veya CHP yöneticilerine hapis yolu gösterilince, yine aynı tartışma. On milyonların ortak kanaati, saçmalık derecesi savrulmalara da açıktır. Örneğin çevrenizde “Aslında AKP, seçimi yapmamak için enflasyonu bilerek tırmandırıyor” türünden fikirler uçuşuyorsa şaşırmayın; yine de gülüp geçmeyin. Altında gayet devrimci bir fikir yatıyor. On milyonların, çoğu kez fantastik sınırların ötesine geçen hayal güçlerinin eşlik etmediği bir büyük devrim yaşanmamıştır. Bir devrime “haddini hududunu aştıran” da aynı sınır tanımaz hayal gücüdür.

Gerici burjuva muhalefet, reformist ve oportünist solun görmezden gelinemeyecek desteklerine rağmen, emekçi milyonları bir seçim yoluyla tüm sorunların çözüleceğine ikna edemedi. Bu husustaki bütün çabaları, dinci faşizmin bazı adımlarıyla akamete uğradı. Dahası, gerici burjuva muhalefet cephesi de, köklü sorunların ihtiyaç duyduğu acil ve kesin çözümler konusunda sessiz kalarak, bu çabalara sahtelik-ikiyüzlülük damgasını vurdu.

Gerici burjuva muhalefet il il, ilçe ilçe geziyor, her yerde karşılarına dayanılmaz sefalet ve bunun sakin bir öfkeyle dile gelişi çıkıyor. Söyleyebildikleri iki şey var sadece. İlki, tüm sorunların tek adamlık rejiminden kaynaklandığı ve değiştiğinde her şeyin düzeleceği; ikincisi, bunun için seçimleri beklemek gerektiği. Bu sözlerine aldıkları karşılıkları görüyorlar. Ne umut yaratabiliyorlar, ne de öfkeyi dindirebiliyorlar. Burjuva sınıfa özgü, kendini kandırmayan bir gerçekçilikle, bu durumun ne anlama geldiğini pekala biliyorlar. Bozkırın kupkuru olduğunu, bir kıvılcımın her yere yayılacağını hesap etmeleri zor değil. Çünkü tam da bunu önlemek için ilçe ilçe dolaşırlarken, gerilimin yumuşamadığını, boş vaatlerle ve boş ajitasyonla ektikleri tohumların yeşermediğini, çevrelerinde toplanan kalabalıkların, yalnızca öfkeli duygularını dile getirmek için orada olduklarını anlayacak kadar kafaları çalışıyor.

Yaşanan bunca sefalete rağmen, neden hala bir ayaklanmanın patlak vermediği sorusuyla yakından ilgilendik ve yol gösterici cevaplar bulmaya çabaladık. Çünkü, emekçi sınıfları ve ezilen halkları peşinden sürüklemekle görevli devrimci proletarya, bir ayaklanmanın önünde duran engelleri kaldırmaya odaklanan bir çalışma ile yani bir ayaklanma anında amaç ve hedeflere dair kafa açıklığına sahip kitleyi elinden geldiğince çoğaltarak, bu görevi layığıyla yerine getirebilir. Bu çabamız gözlerimizi uzak ve yakın geçmişe döndürdü. Geleceğe dair beklenen ayaklanmanın nerede, hangi zaman içinde ve hangi nedenle patlayacağı üzerine hesaplamalara girişmenin bir faydası yok. Devrimci proletarya, gerçekten bir ayaklanmanın patlayıp patlamayacağından bağımsız olarak, bu çabasını sürdürmek zorundadır.

Ama burjuva sınıfın politik güçleri ister iktidarda olsun, isterse muhalefette, bir egemen sınıfın temsilcileri olarak geleceği hesaba katmak zorundalar; onlar bu hesabı yapıyor. Eğer devrimci bir sınıf, yakın gelecekte ne olacağına dair bir öngörü sahibi olmak istiyorsa, burjuva sınıfın hazırlıklarına bakması bile başlı başına yeterlidir. Aklı başında herkes şunu rahatlıkla görebilir: Tekelci sermaye bir sosyal patlamaya hazırlık yapıyor. Dinci faşist iktidar, tüm hazırlığını “15 Temmuz’da yarım kalanı tamamlamak” üzerine kuruyor. Burjuva muhalefetse, devrimin arka saflarına sızıyor, uygun bir anda onu proletaryanın elinden çalmak üzere şimdiden o arka saflarda faaliyet yürütüyor. Bir sonuç alıyor mu? Evet, alıyor. Bunu görmek isteyen, Kaftancıoğlu’na verilen cezayı kınamak için sıraya giren reformist-oportünist partilerin uzayıp giden listesine bir göz atsın.

“Sokakları size teslim etmeyeceğiz” lafı bir isyan çağrısı değil. Gerici burjuva muhalefet, son ana kadar böyle bir isyanı önlemek için her şeyi yapmayı sürdürecektir. Ama şimdiden bu tür laflarla geleceğe yatırım yapıyor, devrimi çalmak için harekete geçtiklerinde, ellerinde “biz demiştik, bunun için çabaladık” diye demagoji yapabilecekleri referanslar yaratıyorlar.

Öyleyse, gelişi şimdiden belirginleşen bir gelecek öngörüsü yapmanın faydalı olduğu bir andayız. Olası bir devrimci ayaklanmada devrimci proletarya sadece burjuva sınıfın tüm politik güçleriyle savaşmakla kalmayacak ama küçük burjuva hareketlerin ortaya koyacakları engelleri de aşmak zorunda kalacak.

Özgür Güven