< Tek Çözüm Demokratik Halk İktidarı

Açlık, İşsizlik, Yoksulluk, Pahalılık... Tek Çözüm Demokratik Halk İktidarı

Kapitalizmin uzun süredir içinde debelendiği dünya krizi, çoktan yerini buhrana bıraktı. Buhran bütün dünyada emekçi sınıfın yokluk ve yoksulluğunu, açlık ve sefaletini derinleştirdi.

Bunun tek nedeni, kapitalizmin kendisidir. Kapitalizmin işleyiş yasalarıdır, sermaye birikiminin işleyişidir. Sermaye doğası gereği daha çok elden daha az ele doğru akar. Bu akış kriz zamanlarında daha da hızlanır. Sermaye daha az elde birikip büyük tekeller servetlerine servet katarken nüfusun çok büyük bir bölümü de yoksullaşır. Yoksullaşan nüfusun önemli bir kesimindeyse açlık, sefalet, yıkım artar, yoksulluk ve yoksunluk derinleşir...Bu, kapitalist üretimin fizik yasası kesinliğindeki yasasıdır.

Dünya bunalımı Covid-19 pandemisiyle birlikte daha da derinleşirken, işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimlerin sefaleti, açlık ve yıkımı daha da şiddetlendi; geniş emekçi yığınların acılarla, dolu yaşamı daha da çekilmez hale geldi. Bütün bu süreç, büyük tekellerin ve büyük sermaye sahiplerinin karlarının olağanüstü arttığı, servetlerine servet kattıkları bir süreç oldu. Oxfam raporu bunun en açık kanıtı. Bu rapor, dünya nüfusunun yüzde biri servetini ikiye üçe katlarken, geriye kalan yüzde doksan dokuzun daha da yoksullaştığını söylüyor.

Bu topraklarda yaşananlar da yanı şeyi gösteriyor. Kısa süre önce bankaların ve enerji şirketlerinin karı açıklandı. Sayılar, kar rakamları geçen yıla göre (her ikisi de kısıtlamaların yoğun olarak uygulandığı pandemi yılları olmasına rağmen) yüzde yüzün üzerinde artış gösterdiğini söylüyor. Peki ya emekçi yığınlarda, halk kesimlerinde durum ne? Aslında fazla söze gerek yok. Halk ekmek kuyrukları, askıda ekmek-bayat ekmek kuyrukları, TMO’nun satış ofisleri önünde uzayıp giden ucuz yağ kuyrukları, pazar artıklarını toplayanlar, pazar tezgahlarında ezik-çürük meyve-sebze arayanlar, halkın sürüklendiği sefaletin ve açlık felaketinin boyutlarını, derinliğini ve yaygınlığını gösteriyor.

Ama yine de sorunun üzerinde bazı yönleriyle durmak gerekiyor. Teorik bir belirleme olarak hep söylenir: “Sermaye birikimi küçük mülkiyeti tasfiye ederek ilerler.” Peki bunun toplumsal yaşamdaki pratik karşılığı nedir?

Mesela tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimde neler yaşandı, yaşanıyor? Gübre ve yem fiyatları tekeller tarafından belirleniyor. Zira bu alana tamamen tekeller egemen. Aynı şekilde tohum ve ilaç fiyatları da öyle. Tarım ürünlerinin, et ve sütün fiyatları da aynı şeklide tekeller ve tekellerin yürütme organı olan devlet tarafından belirleniyor. Bunun üzerine, fiyatları yine tekeller ve devlet belirlenen petrol ve elektrik fiyatları da eklenince tablo ortaya çıkıyor. Küçük mülk sahibi üretici, ürettiği ürünü genellikle maliyetinin altında bir fiyatla elinden çıkarmak zorunda kalıyor. Bu durumda önce varolan birikimini, sonra arabasını, traktörünü, hayvanlarını yitirerek yoksulluk, yoksunluk ve sefalet uçurumuna sürükleniyor.

Kentlerde küçük mülk sahibinin durumu da farklı değil. Lokantalardan matbaalara, fırınlardan konfeksiyon-giyime, ayakkabıdan mobilyaya, metalurjiden ticarete bütün KOBİ’lerde girdiler sürekli artıyor. İşyerlerinde kullanılan doğalgaz ve elektrik faturaları uzay istasyonuna malzeme götüren roketler gibi yükselirken, hem ürünlerin satış fiyatları üretim maliyetlerinin altına doğru düşüyor, hem de pazarda alıcı-tüketici sayısı azalıyor. Maliyetlerle, giderlerle baş edemeyen küçük mülk sahibi üreticiler de önce ellerindeki birikimlerini yitirdiler, sonra arabalarını, evlerini. Şimdilerdeyse dikkate alınması gereken bir bölümü işyerlerini kapattı ve bu daha çok artıyor, daha çok iş yeri kapanıyor. Sonuçta kent küçük mülk sahipleri de yokluk, yoksunluk ve sefalet denen uçuruma yuvarlanıyor.

İşsizlik zaten eskiden beri ciddi bir problemdi, pandemiden sonraysa çok daha ciddi bir düzeye sıçradı. Özellikle genç nüfusun çok büyük bir bölümü işsiz. Üstelik bunların önemli bir bölümü üniversite-yüksek okul mezunu. Kapitalizm gençlik için hiçbir gelecek vadetmiyor. Bu yüzden genç nüfus “fırsat bulursam başka bir ülkeye giderim” diyor.

Sefalet işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle ücretli emekçiler açısından tam bir dipsiz kuyu. Asgari ücret ortalama ücret haline geldiği gibi iş günü de uzadıkça uzuyor. Sefalet ücretine mahkum edilen işçilerin önemli bir kesimi asgari ücretin de altında çalışmaya zorlanıyor. Bu durum farklı farklı işkollarında ve birçok işyerinde yasal ya da değil grevleri, fabrika işgallerini, fiili direnişleri, sokak gösterilerini gündeme getirdi, getiriyor. Bu eylemlerin bazıları kısa sürede ekonomik kazanımlarla, ücret artışlarıyla bitse de, bizzat işçilerin kendisi bunun geçici, oyuncak bir zafer olduğunun, bu ücretlerin de kısa sürede enflasyona yenik düşeceğinin farkında.

Bebesine mama dahi alamayan, çocuğunun beslenme çantasına ekmek koymakta zorlanan, pazar yerlerinde üç kuruş daha ucuzunu bulmak umuduyla tezgah tezgah dolaşan ev kadınları tam bir isyan halinde. İşçisi, işsizi, emeklisi, genci, esnafı, çiftçisiyle kadın-erkek bütün halk isyanda. Geri durmak, tereddüt, duraksama, kararsızlık yok. İsyanın mayası tutuyor, bozkır yangını giderek büyüyor; isyanlar genel ayaklanmanın kapısını çalıyor.

Gerici-faşist burjuva muhalefet, giderek kabaran bu isyana bakıp diyor ki, “eğer bu halk halen ayaklanmıyorsa bu erken seçim beklentisindendir”. Diyelim ki seçim yapıldı, o da meçhul ya, diyelim ki yapıldı; diyelim ki bu seçimi burjuva muhalefet kazandı, o da meçhul ya, diyelim ki kazandı; peki iktidardaki dinci-faşist hükümet iktidarı bırakıp gidecek mi? Diyelim ki gittiler, gerici-faşist burjuva muhalefet de hükümeti kurdu. Peki sorunları çözebilirler mi? Açlık, işsizlik, pahalılık enflasyon, konut sorunlarını, Kürt-Kürdistan sorununu, gençliğin sorunlarını çözebilirler mi? Kesinlikle hayır. Bu sorunları ne dinci faşizm, ne gerici-faşist burjuva muhalefet, ne de onların kuyruğuna yapışmış uzlaşmacı sosyalistler çözebilir. Bu sorunların hiçbiri kapitalizm koşullarında, burjuva toplum koşullarında kalıcı olarak çözülemez. Belki günü birlik palyatif çözümler olabilir, ama kalıcı olarak asla çözemezler.

Açlık sorununu çözemezler. Çünkü açlığın nedeni yeterince toprak, yeterince gıda olmaması değil, tekelci sermayenin kar hırsıdır, sömürüsüdür; yeterince gıda, yeterince ürün yokluğu değil, ama sermaye yeterince kar edemediği için ürünlerin toprakta ya da dalında çürümeye terk edilmesidir ya da satılamadığı için denize dökülmesidir. Sebze-meyve fiyatları kış olduğu için, yeterince ürün olmadığı için yüksek değil; yaz gelince ucuzlayacak diye bekleyenler boşa ümitlenmesin. Bugün lahananın, havucun, portakalın fiyatlarına bakın; yazın domatesin, biberin, patlıcanın, karpuzun fiyatını görürsünüz.

İşsizlik sorununu çözemezler. Çünkü işsizliğin nedeni yeteri kadar iş olmaması değil, iş yükünün toplumda eşitsiz dağılımıdır. Burjuvazi, bütün boş zamanı kendisine ayırmak ve daha çok kar etmek için milyonlarca işçiyi yoğun ve aşırı çalıştırdığı için toplumun önemli bir kesimi işsizlik belasıyla baş başa kalmıştır. Hakeza işsizlik, yeni iş sahaları açacak yatırım yapmak için yeterince para olmadığı için değil, tam tersine tekelci şirketler ve servet sahipleri finans spekülasyonlarıyla para kazanmak için muazzam miktarlardaki parayı kasalarında istifledikleri içindir.

Konut fiyatlarının, ev kiralarının bu kadar yüksek olması yeterince konut olmadığı için değil, inşaat şirketleri ve müteahhitler yeterince kar etmediği için milyonlarca dairenin-konutun satılmadan boş tutulmasındandır.

Elektrik ve doğalgaz fiyatlarının bu kadar yüksek olması, maliyetlerinin çok yüksek olmasından değil, enerji şirketleri hem uluslararası finans kuruluşlarına olan milyarlarca dolarlık borçlarını ödesin hem de kar etsinler diyedir.

Enflasyonun nedeni ise tekelci kapitalizm krizini ötelesin diye devletin durmadan karşılıksız para basmasıdır.

Yukarıda kısaca saydıklarımız nedeniyle ne dinci faşizm ne gerici-faşist burjuva muhalefet ne de onların kuyruğuna yapışan uzlaşmacı sosyalistler açlık sorununu, işsizlik sorununu, enflasyon ve pahalılık sorununu, konut sorununu çözemezler. Bütün bu sorunların bir tek çözümü var: Demokratik Halk İktidarı... Kendisini hiçbir yasayla sınırlamayan bu iktidar bütün bankalara, finans kuruluşlarına, tekellere ve tekelci birliklere el koyacak; büyük toprak mülkiyetine son verecek, kamulaştıracak halkın hizmetine sunacaktır. Devrimci demokratik bir diktatörlük olan bu iktidar işçi sınıfının diğer emekçi sınıflar ve ezilen ulus olan Kürt ulusuyla birlikte kendi iktidarıdır. Bu iktidarı kurmanın yolu seçim değil, zora dayalı devrimdir.

Yani sorunların çözümünün tek yolu Demokratik Halk İktidarıdır; bunun da ön şartı devrimdir. Şimdi devrim zamanı.

Özgür Güven