Sınıflı toplumların başlangıcından bugüne insanlık farklı farklı toplumsal sistemlerden geçti. Her toplumsal sistem kuruluş sürecinde büyük bir heyecanla üretici güçlerin gelişiminin önünü açtı, insanlığın ileri yürüyüşüne hız verdi. Gelişiminin belirli bir aşamasındaysa işler hep tersine döndü. Tarihsel olarak zamanını dolduran her toplumsal sistem, üretici güçlerin gelişiminin önüne bir engel olarak dikildi.

Tarihin bir devrimi gündeme getirdiği çağ dönümlerinde, eski toplumun efendileri olan egemen sınıflar kendi egemenliklerini biraz daha uzatmak, sömürü üzerine kurdukları kendi tatlı hayatlarını biraz daha sürdürebilmek için baskı ve katliam dahil her yola başvururlar. Bu baskı koşulları altında insanlar bunalsa, üretici güçlerin gelişimi yavaşlasa da tarihsel akışın önüne geçilemez; er ya da geç insanlık eski toplumu alt ederek yeni ve daha ileri bir topluma geçer.

Her yeni topluma geçişte ebelik görevi zora düştü, yeni toplumun doğuşu her zaman zora dayalı bir devrimle oldu. İnsanlar devrimin yarattığı yeni ilişkilere ve yeni koşullara dayanarak devrimden sonra yeni bir yaşam kurdular. Devrimin, üretici güçlerin önündeki engelleri kaldırmasıyla birlikte, bir süre için bile olsa özgürce gelişimi tarihin çarkını hızlandırdı.

Tıpkı kölecilikten feodalizme geçişte olduğu gibi, feodalizmden kapitalizme geçişte de böyle oldu. Burjuvazi, üretici güçleri evrensel olarak geliştirdi ve kapitalist üretim biçiminin dünyada egemen olmasını sağladı. Bu süreçte eski toplumun yoluna çıkardığı bütün engelleri ezip geçti. Bu süreç, proletaryanın tarih sahnesine girmesiyle tersine döndü. Kapitalizmin mezar kazıcısı proletarya, kendi toplumsal devrimi olan sosyalist devrimi gündeme getirince, burjuvazi daha önce karşı çıktığı eski toplumun gerici ideoloji ve kurumlarını yardıma çağırdı: eski toplumdan kalan güçlerle el ele verip yeniden ürettiği gericiliği her biçimiyle proletaryanın önüne birer engel olarak dikti.

Eğer insanlar kendi tarihsel evrim sürecinde kurulu eski toplumun çizdiği sınırlar içinde kalsa, egemen sınıfların koyduğu kurallara uygun olarak hareket etseydi, tarih hem çok yavaş ilerler, hem de monoton bir çizgi izlerdi. İnsanların tarih boyunca egemen sınıfların koyduğu kuralları ve çizdiği sınırları tanımayarak aşmalarının yaşamın değişim ve dönüşümünde, tarihin ilerlemesinde belirleyici etkisi ve rolü vardır.

Yüzlerce yıla yayılan kapitalizmin egemenliği sürecinde, önce serbest rekabetçi dönemde, ardından tekelci sermayenin egemen olduğu emperyalizm çağında, şimdi de emperyalizmin bugün yaşanan yeni evresinde emekçi sınıfın yoluna dizdiği engellerle birlikte baskı ve gerici zoru da hizmetine koştu. Proletaryanın başkaldırılarını, isyan ve ayaklanmalarını pek çok yerde ve pek çok defa kanla, vahşetle, zorla bastırdı. Ancak tarihsel gelişme her defasında devrimi yeniden ve daha güçlü olarak gündeme getirdi.

Proletaryanın yeryüzündeki ilk iktidar deneyimi Paris Komünü oldu. 71 gün süren Komün, büyük bir vahşetle kan deryasında boğuldu. Kapitalizmden komünizme geçiş çağını açan Ekim Devrimi oldu. Kapitalist toplumdan komünist topluma geçmek için maddi üretimin belirli bir düzeyde gelişmiş olması gerekir. Üretici güçlerin gelişimi sonunda doğmuş olan maddi ön koşulların sınıfsız topluma varması için tarihin en devrimci sınıfı olan proletaryanın devrimci enerjisiyle, özverili, kahramanca atılımlarıyla gerçekleştireceği devrimci eylemler sonunda devrimini yapması gerekir.

Bu topraklarda kapitalizmin eski toplum olduğunu, tarihsel ömrünü tamamladığını ve yeni bir toplumun şafağının söktüğünü ilk müjdeleyen Denizler oldu. Kapitalizme son verilmesi gerektiğini, büyük bir kararlılık ve coşkuyla harekete geçerek gösterdiler. Elli yılı aşan bir süreden beri yeni bir toplumun doğum sancıları toplumsal yaşamın her alanında ve çeşitli biçimlerde kendini hissettiriyor. Öğrenci yurtlarından başlayan hareket, hızla toplumsal hayatın diğer alanlarına yayıldı. Nurhaklardan doğan güneşin sabah kızıllığı fabrikaları, işçi mahallelerini, tarlaları, yoksul köylülerin sofralarını, kadınları, çeşitli emekçi kesimleri aydınlattı, yıllarca yıllar kadar sürmüş uykularından uyardı.

Önce gençlik düştü bu düşlerin peşine; yeni olanı, gelmekte olanı karşılamaya. Çünkü gençlik yeniliğe, yeni olana açıktır, gelecek düşleriyle, hayalleriyle doludur ve daima bu düşlerin peşine düşer. Kırlarda, şehirlerde, gecekondu mahallelerinde, her yerde ateşli, gözü kara, kıpır kıpır, heyecan doludur hep. Eskiyen ve yabancılaşan ne varsa onu aşmaya, yeni olana ulaşmaya çalışır. İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama verili koşullara boyun eğerek değil, değiştirerek. Gençlik de kendi geleceğini kurmanın, kaderini eline almanın, kendi tarihini yapmanın heyecanıyla hareket eder. Özellikle devrimci zamanlarda, çağ dönümlerinde bu çok daha belirgindir. Sonra davanın asıl sahipleri işçi sınıfı girer devreye; tüm emekçi sınıfları, tüm ezilenleri peşine takar. Belirsizlik, işçi sınıfı sorumluluk üstlenip öne atıldıkça sona erer, nasıl yaşayacaklarına karar veren emekçi yığınlar o yaşamı kurmak için harekete geçerler.

Çağ dönümlerinin havası, doğada olduğu gibi toplumda bunaltıcı, boğucudur. Hava puslu, sisle kaplıdır, aşılması zor engeller vardır. Ama ne gam, tarih hükmünü vermiş, işçi sınıfı tarihsel görevini üstlenip yola koyulmuştur. Geleceğe dair umut dolu yeni fikirler giderek daha çok insanı etkilemeye başlar; ortaklaşa görüş gelişip güçlenmektedir. Geleceğin nabzı bugünde atmaya başlar; geleceğin toplumunu kuracak olan devrimci sınıf sürece etkin olarak dahil oldukça doğum yaklaşır, süreç hızlanır. Ufuktaki görüntüler giderek daha çok netleşmeye başlar.

Üretici güçleri ve toplumun denetimini elinden kaçıran, her şeyi yitireceğini anlayan sermaye 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri faşist darbelerden Maraş, Sivas, Suruç, Ankara Garı gibi katliamlara, dinden uyuşturucuya, alkolden fuhuşa kadar her yola başvurarak yeninin doğumunu engellemeye çalıştı, çalışıyor. Emekçi sınıfın yüreğindeki devrimi gören burjuva güçler, kitlelerin hedefini saptırabilmek için devrimci kılığına girerek, olur olmaz her şeye devrim demeyi bile denediler. Devrim birazcık daha geciktirebilmek, kapitalizmin ömrünü birazcık daha uzatabilmek için her şeyi yapıp her şeyi deneseler de sonuç alamadılar; toplum bir sıçramanın, sıçramayla yeni bir topluma geçmenin eşiğine geldi dayandı.

Çağ dönümleri tarihin gençlik çağlarıdır. Nasıl ki insan, gençlik çağında henüz açılmamış bir yaşam sayfasının önünde durursa, çağ dönümlerinde de toplum henüz açılmamış yeni bir yaşam sayfasının, yeni bir toplumsal sistemin kapısına dayanmıştır: Gelecek sosyalizmdir. Açlıktan işsizliğe, enflasyondan hayat pahalılığına, ulusal sorundan kadın sorununa, eğitimden sağlığa toplumsal yaşamın tüm önemli sorunlarının gerçek ve kalıcı çözümü sosyalizmdedir. Sosyalizmin ön koşulu devrimdir. Lenin’in sözleriyle “Devrim, tüm insani melekelerin özel yükseliş ve özel gayrete geliş anlarında on milyonların bilinciyle, iradesiyle, tutkusuyla, hayalleriyle gerçekleşir.

Özgür Güven