Pandemi-İşsizlik İkilemi Ve Devrimci Tutum

Ekonomik, politik, toplumsal kriz, pandemiyle birlikte zirveye çıktı. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, bu koşullarda ya işsizlik, açlık ya da hastalık ikileminde sıkıştırılarak tam bir sefalete sürüklenip kölelik koşullarında çalışmaya zorlanıyor.

Sermaye, işçi sınıfını bu yolla teslim almaya, boyun eğdirmeye çalışıyor. Bu ikili kıskaç altında bunalan milyonlar büyük bir umutsuzluk içinde çıkış yolu arıyorlar. Bu arayış, artık her yerde alenen haykırılan “Açız aç!” çığlıklarında ifadesini buluyor. Bu çığlıklar dinci-faşist iktidar, saray ya da burjuva sınıf duysun diye değil, kendisi gibi sefalete sürüklenen, açlıkla, ölümle korkutulup teslim alınmaya çalışılan sınıf kardeşleri duysun diye atılıyor. İşçi ve emekçiler birbirlerine sarılarak çareyi kendilerinde, kendi sınıf kardeşlerinde aramaya yöneliyor.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, bugüne kadar kendileri yaşayarak sendikaların, sendikal örgütlenme ve sendikal mücadelenin artık sorunlarını çözmediğini gördüler. Burjuva sendikacılık tıkandı hiçbir konuda çözüm üretemiyor. İşçi sınıfı bu yüzden yeni bir birlik arayışında: Giderek daha geniş alanlarda ve büyük bir hızla komite ve konseylere yönelmeye başladılar.

Artık iyice açığa çıkan ve daha çok işçi tarafından fark edilen bir olgu var; işçi sınıfı kapitalizm koşullarında sadece daha iyi bir yaşam ve daha iyi bir ücret için mücadele ederse elindekileri de kaybeder, kaybediyor. Onlarca yıldan beri tekrar tekrar yaşanan bu gerçeklik, işçilerin kafasına dank etmeye başladı. Bu nedenle emekçiler ekonomik mücadelenin ötesine geçmeli, ekonomik mücadelenin kendiliğinden politikleşmesiyle yetinmeden kendi politik hedefleri için mücadeleyi yükseltmeli. Burjuvaziyi zenginleştirip sermayesine sermaye katmak yerine, burjuva egemenliğe son vermek, kendi kaderlerini kendi ellerine almak amacıyla politik mücadeleye atılmalıdır.

İşçi sınıfının “en acil sorun” olarak önüne koyduğu işsizlik ve açlık belasıyla baş başa kaldığı bu dönemde, kendiliğinden hareket büyük bir hızla gelişim gösteriyor, sürekli yeni alanlara yayılarak gelişim genişliyor. Bu nedenle bazı şeyleri tekrarlama pahasına ele almak gerekiyor.

İşçi sınıfı hareketinde her dönem, sorunlara dogmatik yaklaşan çarpık eğilimler ortaya çıkmıştır. Bu eğilimler bugün de var, yarın da olacaktır. Bu çarpık eğilimleri savunanlar, her zaman, işçi sınıfı hareketinin daha ileri gitmesinin, sınıf mücadelesinin devrimci sınıf mücadelesi olarak gelişiminin önünde engel oldular, olmaya da devam ediyorlar. Bu eğilimlerin ve bu eğilimleri savunanların işçi sınıfı hareketinden ayıklanması, teşhir ve tecrit edilmesi, devrimin daha ileri gitmesinin önünü açacak, gelişmeyi hızlandıracaktır. Proletarya ve proletaryanın devrimci sınıf hareketi bu tür ayak bağlarından kurtuldukça devrimci mücadele daha çok ivme kazanacak, devrimin gelişimi daha da hızlanacaktır.

Emekçi kitleler sosyalizmle, sosyalist fikirlerle yeni tanıştıklarında, önce bu fikirleri yüzeysel ve kaba biçimde kavrarlar: Devrimci komünistlerin bilimsel sosyalizm anlayışıyla diğer sosyalizm anlayışları arasındaki farklılıkları hemen görüp anlayamazlar. Bu yüzden küçük burjuva sosyalizm anlayışlarının ve sapma akımların etkisi altında kalabilirler. Zamanla hem sınıflar mücadelesinde edindikleri deneyimlerle hem de kendilerinden önce yaşanan mücadele deneyimlerinden öğrendikleriyle sınıf bilinci de gelişip keskinleşir, sosyalizmi kavrayışları da güçlenir. Marksizm-Leninizmi kavradıkları oranda bilimsel sosyalizmle diğer sosyalizm anlayışları arasındaki farklılıkları ve ayrımları görmede, ayırt etmede ustalaşırlar.

Emeğin gerçek kurtuluşu, proletaryanın kendi iktidarını kurmasıyla başlayacaktır. İşçi sınıfının kurtuluşuna giden yol, sınıf mücadelesinin en sert biçimler aldığı, en devrimci yöntemlere başvurulduğu aşamalardan ve proletarya diktatörlüğünden geçer. Proletarya, iktidarı ele geçirecek güce ve bilince erişinceye kadar çok yönlü ve uzun mücadelelerden geçer. Bu yol sayısız çatışmalarla, isyan ve ayaklanmalarla dolu uzun iç savaş yoludur. Proletarya ancak bir dizi devrimle kendi kendisini egemen sınıf olarak örgütleyip iktidarını kurabilir. Proletaryayı kendi sınıfsal kurtuluşuna götüren bu yolda en güçlü silahı eleştiri silahıdır. Bu mücadelede proletarya eleştiri silahını hem kendisine, hem kapitalizme, hem de küçük burjuva sapma akımlara karşı kullanır. Nasıl ki Marx ve Engels, daha sonra da onların yolundan giden Lenin kendilerinden önce ortaya konanları inceleyip eleştirerek proletaryanın kurtuluş doktrini olan bilimsel sosyalist öğretiyi kurup geliştirdilerse, devrimci komünist hareket de eleştiri silahına sarılarak proletaryaya nihai kurtuluş yolunda öncülük edebilir.

Proletaryanın burjuva topluma ve burjuva egemenliğe son vermek amacıyla gerçekleştirdiği ayaklanmalar ve devrimler, içinde bulundukları tarihsel toplumsal koşullar nedeniyle sonuna kadar gidip zafere erişemeden yarı yolda kalsa bile, kendilerinden sonra da devam edecek olan mücadeleye, gelecekteki devrimci mücadelelere ve devrimlere öğretici derslerle dolu deneyimler bırakırlar. Bu deneyimler, yeni yeni devrimlerin olgunlaşmasına, proletaryanın kurtuluş davasına hizmet etmeye devam ederler. Bu deneyimlerin her biri tekrar tekrar ele alınması gereken derslerle doludur. Böylesi devrim deneyimleri hem deneyimlerin yaşandığı ülkeler açısından hem de bütün dünya proletaryası açısından öğretici derslerle doludur. Hem kendi deneyimlerinden hem de dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan deneyimlerden öğrenen proletarya, önümüzdeki devrim yürüyüşünü çok daha hazırlıklı, çok daha güçlü olarak sürdürecektir.

Bu topraklarda yaşanan uzun yıllara yayılmış isyan ve ayaklanmalar, sendikal mücadeleler, komite ve konsey girişimleri gibi deneyimler bu türden önemli dersler barındırırlar. Disk'in kuruluşu, 15-16 Haziran, Zonguldak madencilerinin Ankara yürüyüşü, Gezi ayaklanması ve daha başka pek çok eylem bu türden öğretici derslerle doludur. Bu derslerden de yararlanan devrimci komünistler, sendikal mücadele alanını burjuva sendikal anlayışa ve burjuva sendikacılara asla terk etmemeli; işçi sınıfı saflarına sızan küçük burjuva anlayışlara karşı ödünsüz olarak ideolojik-politik mücadeleyi sürdürmeliler. Ancak bunu başarıyla sürdürdüklerinde işçi sınıfına, sermayenin ekonomik, politik her türlü egemenliğine son vererek kendi iktidarını kurma mücadelesinde yardımcı olabilir, öncülük edebilirler.

Özgür Güven