Marksizm evrimi, toplumsal gelişmeyi irdeleyen, yasalarını açığa çıkaran ve proletaryanın kurtuluş yolunu gösteren bilimdir. Aynı zamanda hem tarihsel gelişmeyi hem de ekonominin evrimini inceler; sınıfların karşılıklı konumlanışını buna bağlı olarak gelişmenin yönünü işaret eder. Bir toplum bilimi olarak insanlık tarihini ele alır, ama asla tarihsel gelişimi tek düze bir evrim olarak görmez.

Bazen yavaşlayan bazen hızlanan bu evrimin içinde geriye düşüşler olduğunu, olabileceğini de gösterir. Gelişmenin diyalektiği böyledir. Kimi zaman geriye düşüşler yaşansa da bu geçici bir durumdur; evrim mutlak olarak ileriye doğru sürer. Bu süreç kendi içinde ardışık evrelerden geçerek ilerler. Buradaki her evre verili somut bir durumdur. Gelişimin her evresinde verili durumun nesnel çözümlemesini yapmak marksist bir yöntemdir. Marksizm, sınıflar mücadelesinin önündeki aşamayı ve buna uygun taktikleri, mücadele biçimlerini ve araçlarını belirlemek için sık sık içinden geçilen verili durumun somut çözümlemesini yapar.

Somut koşulların somut çözümü denince çoğunlukla ekonomik durum ele alınıyor. Oysa somut koşullar ekonomiyle sınırlı değildir. Ekonomiye sıkı sıkıya bağlı olan politik koşullar da buna dahildir. Politik koşullar ele alınırken işçi sınıfının bilinç düzeyi, örgütsel durumu, işçi sınıfı partisinin teorik ve pratik kapasitesi, yeteneği ve emekçi yığınlar içindeki etkisi de değerlendirilmelidir.

Bunları belirtme ihtiyacı duyduk, çünkü, marksizm leninizm verili anın somut koşullarını çözümlerken, sınıflar mücadelesinin ve buna bağlı olarak tarihsel gelişmenin içinde bulunduğu aşamayı bütün yönleriyle ele alır; bu mücadelede proletaryanın önünü görmesini hedefler. Tarihsel olarak verili andaki somut koşullar devrimi bir zorunluluk yapmışsa, devrimci durum varsa, burada devrim her an gündemdedir; küçük bir olay bile olsa, herhangi bir olay devrime yol açabilir. Bu koşullar da küçük bir parti de işçi sınıfı ve emekçi yığınlara önderlik edip devrimi zafere taşıyabilir. Yeter ki kitleleri etkileyip harekete geçirebilsin, böyle bir patlamanın gelişini önceden görüp işçi sınıfını ve devrim güçlerini buna hazırlayabilsin.

Bu topraklarda bir süreden beri tam da böyle bir durum yaşanıyor. İşçi sınıfı ve halklar sürekli eylem içinde. 15 Temmuz darbe girişimini “bir lütuf” olarak değerlendirip OHAL ilan eden dinci faşist hükümet, şimdi de OHAL’i olağanlaştırarak devlet terörü ve baskısını iyice arttırdı. Ancak tekelci sermayenin ve devletin yaptığı her şey toplumdaki çelişki ve çatışmaları keskinleştirip en uç noktaya kadar götürmeden başka bir sonuç vermiyor. Toplumsal çelişkilerin bu kadar derinleşip keskinleşmesinde ekonomik, toplumsal, politik yaşam başat rol oynuyor. Egemen sınıfın ve faşist devletin iç politikası; komünistlere, devrimci demokrat güçlere, işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençlere, ezilen halka yönelen baskı ve saldırılarıyla sadece toplumsal çelişkileri değil, toplumsal çatışmaları ve iç savaşı da en uç noktaya kadar götürdü. Bütün bu uygulamaları sermaye ve devletin kendi yıkımına varacak olan koşulların her yönden olgunlaşması sonucunu verdi. Zora, daha fazla zora başvurmaları kendi yıkımlarını hızlandırmaktan başka bir sonuç vermiyor. İşçilerin, emekçi yığınların, ezilen halkın, gençlerin, kadınların baş eğmez devrimci eylemleriyle iyice yıpranıp zayıf düşen iktidar, bunun üzerine tuz biber olan kendi iç kavgalarıyla da tamamen soluksuz kalıp güçten düşüyor. Dinci-faşist hükümet ve devletin tepesinde yer alanların bu kadar bağırıp çağırmaları, saldırganlıkları bu durumdan kaynaklanıyor, yoksa güçlü olmalarından değil.

İşten atmalar, açığa almalar, yokluk ve yoksunlukların üzerine binen ekonomik kriz, emekçi yığınların, geniş halk kitlelerinin durumunu daha da kötüleştirdi. Bu durum çok büyük bir öfke birikimi yarattı. Bu öfke her gün yaşanan sayısız eylemde kendini açığa vuruyor. Birbirinden kopuk yaşanan irili ufaklı bütün bu eylemler milyonlarca kitleyi etkiliyor; daha büyük ve görkemli eylemlerin yolunu döşüyor. Önümüzdeki dönem büyük olaylara gebe.

Ekonomik, toplumsal, politik gelişmelerden ve çelişkilerden beslenen bu eylemlerin, hadi hepsi demeyelim, ama çok büyük bir bölümü kendiliğinden eylemlerdir. Şunu da unutmamak gerekiyor, bu topraklarda süren elli yıllık sert sınıf savaşları ve iç savaş nedeniyle, kendiliğinden olsa bile bu eylemlere katılan kitlelerde önemli bir bilinç birikimi var. Lenin’in de belirttiği gibi kendiliğinden eylemler, kitleleriharekete geçiren nedenlerin köklerinin derinliğini, sağlamlığını ve yaygınlığını gösterir. Bu güne dek gerçekleşen kendiliğinden eylemlerin en büyükleri arasında yer alan Gezi Ayaklanması sırasında kitleler ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlardı. Bu nedenle kendiliğinden eylemler diye küçümsememek, aksine ciddiyetle izlemek, yarattığı, yaratacağı olanakları devrim lehine değerlendirmek gerekiyor. Kaldı ki bir devrim yalnızca örgütlü güçlerin yapabileceği bir iş değildir. Bir devrim milyonların katılımıyla gerçekleşir. Bir devrimin gerçekleşebilmesi için kendiliğinden eyleme geçen kitlelerin örgütlü güçlerin sayısını kat be kat aşması gerekiyor.

Devam edelim. Kendiliğinden eylemler uzun bir süredir yükselişlerle ve inişlerle sürüyor. Görevden atılan, kürsüleri ellerinden alınan akademisyenlerden gazetecilere, Flormar işçilerinden 3. Havaalanı işçilerine kadar her yerde yaygın olarak yaşanan bu eylemlerde belirgin olarak öne çıkan özellik cesaret dolu eylemler olmalarıdır. Korkugibi cesaret de bulaşıcıdır. İşten atmalara, çevre yıkımına, kadınlara, gençlere karşı her yerde uygulanan baskılar, saldırı ve katliamlar karşısında yine her yerde cesaretle gelişen bir karşı koyuş var. Bu cesaret dolu eylemler egemenlerin elini kolunu bağlıyor. Böyle bir durumda burjuvazinin gerici şiddeti caydırıcı etkisini kaybediyor. Tekelci sermayenin uyguladığı kapitalist şiddet ve faşist terör kitleler üzerindeki caydırıcılık işlevini yitiriyor. Devlet terörünün, baskının, gerici faşist şiddetin etkisiz kalması, egemenlerin duruma egemen olmadığının, hükmedenlerin hükmedemediğinin en açık kanıtıdır. Başkaldırının, devrimci mücadelenin olduğu bir yerde sömürücü sermaye sınıfı egemen olamaz. Devrimci durum doğmuş, kitle eylemleri isyan ve ayaklanma boyutuna bir kez varmışsa, artık sermaye ve düzen güçleri ne yaparsa yapsın duruma egemen olamaz; toplumsal çatışma ve kaos devrimin zaferine kadar sürer.

Tekrar pahasına belirtmek gerekiyor, devrim düz bir çizgide ilerlemez. Bu süreç yükselişleri ve düşüşleri de barındırır. Toplumsal olayların gelişimi de böyledir. Ayaklanma bir kere doğmuşsa, işçiler ve emekçiler ayaklanma aşamasına gelmişse, bu, devrimin zaferine dek sürekli yükselen bir çizgide sonuna dek devam edeceği anlamına gelmez. Kitleler kendi yaşamlarından, kendi deneyimlerinden öğrenirler. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler mücadele içinde daha önce yaşadıkları deneyimleri tekrar tekrar ele alır, eylem sürecindeki ilişkilerini, eksiklerini ve hatalarını gözden geçirir, dersler çıkarırlar ve bu derslerin ışığında yollarına devam ederler. Uzun yıllardır verilen bu kadar yoğun ve sert mücadelelere rağmen işçi ve emekçiler henüz kazanamadılar. Bu yolda edindikleri deneyimlerden çıkardıkları dersler ışığında yeniden yeniden denemeye devam ediyorlar, edecekler. Taa ki kazanıncaya kadar.

Proletaryanın tarihsel hareketi, sınıfların ve sınırların olmadığı komünist topluma doğrudur. Bu yolda ilerlerken toplumdaki bütün ezilenleri ve sömürülenleri kurtarmadan kendi kendisini de kurtaramaz. Proletarya evrensel bir sınıf olarak emeğin kurtuluşu mücadelesinde her ülkenin özgün koşullarına uygun olarak kimi yerde tek başına, kimi yerde ittifaklar kurarak politik iktidarı ele geçirmek, kendi iktidarını kurmak durumundadır. Bu coğrafya açısından proletarya, ilk adımda ezilen ulus ve ulusal topluluklarla, küçük burjuvaziyle ittifak halinde Demokratik Halk Devrimini gerçekleştirip, Demokratik Halk İktidarını kurar, buradan da kesintisiz olarak sosyalizme doğru ilerlemesini sürdürür. Proletaryanın bu yönelimine engel olmak isteyen burjuva sınıf onları daha fazla baskı altına alabilir, devrim ve kurtuluş mücadelesini zor yoluyla engellemeye çabalayabilir. Onun bu çabaları proletaryanın sınıfsız topluma doğru ilerleyen tarihsel hareketini asla yok edemez. Burjuvazi ne kadar baskı yaparsa yapsın, ne kadar şiddete başvurursa başvursun devrimci proleter hareket hedefine ulaşacak, emeğin kurtuluş kavgası zafere erişecektir.

Özgür Güven