Marksist tarih tezi, tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu belirtir. Bütün bir tarih boyunca insanlar, kedi tarihlerini kendileri yaptılar. Ancak bilinçlice değil, hazır buldukları koşullarda ve tıpkı doğanın kör güçleri gibi toplumun, toplumsal yapının kör güçleriyle yaptılar.

Kitlelerin kendi tarihlerini bilinçli olarak yapmaları proletaryanın tarih sahnesine çıkmasıyla; sınıf bilinciyle donanıp kendi kurtuluşu uğruna mücadeleye girişmesiyle başlar; proletaryanın burjuvazinin egemenliğini yıkarak kendi iktidarını kurmasıyla sürer. Burada da bitmez, kapitalist özel mülkiyetin iki karşıt kutbu olarak hem burjuvaziyi hem de kendi kendisini sınıf olarak ortadan kaldırmasına kadar sürer. İşte o zaman insanın tarih öncesi sona erecek. "bin yıllık özgürlük çağı" başlayacaktır.

Proletarya bu tarihsel görevini yerine getirirken devrimci bir sınıf olarak davranır, kendi gücüne güvenle hareket ederse başarılı olabilir. Diğer bütün sınıf ve katmanlar özünde üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı olmadıkları gibi az ya da çok mülkiyet sahibidirler. Sadece proletarya üretimdeki yeri ve üretim araçları karşısındaki konumu nedeniyle sonuna kadar gidip üretim araçlarının özel mülkiyetine son verebilir. Proletarya burada her türden burjuva ideolojiden kurtulup kendi bağımsız bir güç olarak devrimci konumundan hareket ederse; ve her türlü burjuva partiyle ilişkisini koparıp kendi devrimci sınıf partisinde örgütlenirse, işte ancak o zaman bu büyük devrimci görevini yerine getirebilir, tarihin en derinine giden devrimini gerçekleştirip sınıfları ortadan kaldırabilir. Burjuvaziyle sürdürdüğü bu ölümüne mücadelede bugüne dek yaşananlar, proletaryanın devrimci sınıf partisinin önemini ve rolünü açık olarak ortaya koydu.

Tarih sınıflar mücadelesi tarihidir dedik. Şunu da belirtelim, sınıflar mücadelesini kabul etmekle yetinmek, burjuva bakış açısının çerçevesi içinde kalmaktır. Zira burjuvazi de pek çok yönüyle sınıf mücadelesini kabul eder. Onun kabul etmediği sınıflar mücadelesinin burjuva toplumun ötesine; proletarya diktatörlüğüne kadar devam etmesidir. Marksizmin bakış açısından sınıflar mücadelesi proletarya diktatörlüğüne ve sınıfların ortadan kaldırılmasına kadar varır. İşte bu, burjuva toplumun da, burjuva ufukların da çok çok ötesine uzanmaktır. Burjuvazi bunu asla kabul etmez.

Marx da sınıflar mücadelesi proletarya diktatörlüğüne varır ama orada da durmaz. Çünkü proletarya diktatörlüğü kapitalizmden komünizme geçiş döneminin devletidir. Proletarya bu güce dayanarak sınıfları ortadan kaldırır. Sınıfların ortadan kaldırılması hedefi proletaryanın bütün dünyada geçerli evrensel hedefidir. Her ülke proletaryası bu evrensel hedefe ulaşmak için kendi ülkesinin somut koşullarına ve özgünlüklerine uygun olarak kendi toplumsal devriminin hedeflerini belirler, buna uygun bir mücadele çizgisi izler.

Bugün açısından üretici güçlerin gelişme düzeyi ve sınıflar mücadelesinin geldiği aşama, kapitalizmden komünizme geçiş için gereken bütün maddi önkoşulları yeterince olgunlaştırıp biriktirmiştir. Ama bir şeyin önkoşullarının varlığı o şeyin kendisinin varlığı anlamına gelmez. Eski toplum olan kapitalizmden yeni toplum olan komünizme geçiş için önce eski toplum içinde yeni toplumun maddi önkoşullarının oluşması gerekir. Bu önkoşullar yeterince olgunlaşıp birikmemişse komünizme ve onun ilk evresi olan sosyalizme dair istemler gerçekçi olamaz. Kapitalizmin gelişiminin ilk evrelerinde olduğu gibi olsa olsa ütopya olur.

Ama bugün artık bu maddi koşullar her bakımdan yeterince olgunlaşmış ve birikmiştir. Hatta öyle ki, koşullar, tarihte hiç bir zaman bu kadar uygun olmamıştı.

Maddi önkoşullar ne kadar olgunlaşıp birikse de süreç kendiliğinden sosyalizme varmaz. Sosyalizme sadece sınıf mücadelesi yoluyla varılır. Sınıf mücadelesi zoru, zora dayalı devrimi içerir. Bunun tersini söylemek, yani zora dayalı devrim ve zoru reddetmek, sınıf mücadelesinin doğasına aykırıdır. Burjuvazi 1789'da olduğu gibi kendi egemenliğini zora dayanarak kurdu, bugün de zora dayanarak, en gelişmiş zor aygıtı olan burjuva devlete dayanarak egemenliğini sürdürüyor. Sınıf mücadelesi, bir sınıfın iradesini diğer sınıfa (sınıflara) kabul ettirme mücadelesidir. Bu mücadele ekonomik ve politik her alanda verildiği gibi şiddeti, zor araçlarını da kapsar. Bu mücadelede proletaryanın, emeğin devrimci zora başvurmasına karşı çıkmak, proletaryanın elini kolunu bağlamaktır. Proletaryanın burjuvaziyle mücadelesinde burjuvazi yasal ya da değil, her türlü şiddete başvurup zor araçlarını kullanırken, proletaryanın şiddete başvurmasını, devrimci zora başvurmasını reddetmek, proletaryayı silahsızlandırmak, etkisizleştirmek, yenilmesini sağlamak demektir.

Proletaryanın kurtuluş mücadelesinde, bugüne kadar yaşadığı deneyimler, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da yaşananlar bir şeyi açıkça ortaya koyuyor: Proletarya zaferini dünya ölçeğinde güvence altına alıncaya kadar zor araçlarından, devrimci zordan vazgeçmemelidir. Kapitalizmden komünizme geçişi kapsayan bütün bu dönem yenen ve yenilen devrimleri, iç savaşları, ayaklanmaları, karşı devrimleri, zaferleri ve yenilgileri de kapsayan son derece şiddetli, sert sınıf mücadeleleriyle dolu geçen bir dönem olacak, ama nihai zaferi proletarya kazanacaktır.

Özgür Güven