Tarih sınıflar mücadelesinin tarihidir. Bu tarihi yapanlar da kitlelerdir. Kapitalizm koşullarında proletarya başta olma üzere ezilen, sömürülen emekçi kitlelerle kapitalistler arasında süren bu mücadele tarihsel değişim ve dönüşümler yaratır. Bu değişim ve dönüşümlerin hızını ve yoğunluğunu belirleyen, proletarya ve diğer ezilen, sömürülen kitlelerin sınıf bilincinin ve örgütleme düzeylerinin gelişkinlik derecesidir.

Kapitalizm koşulları altında yaşanan her gelişme, proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf ayrımını ve karşıtlığını derinleştirip belirginleştirdiği gibi, diğer ezilen ve sömürülenlerin de yoksunluk ve yoksulluğunu artırıp yoğunlaştırarak, onları da proletaryanın saflarına doğru iter. Her geçen gün daha da derinleşen sınıf ayrımı ve karşıtlığının sonuçları da daha keskin olarak ortaya çıkar. Öyle ki, bu ayrımın ve karşıtlığın her işçi, her emekçi kendi sınıfsal içgüdüleriyle farkına varır, bilince çıkarır.

İşçiler ve emekçiler, kapitalizm altında geçen bütün tarih boyunca kendi sınıfları adına ne kadar kazanım elde etmişlerse, bunu sadece ve sadece mücadele yoluyla, burjuvaziye ve burjuva sınıf egemenliğine karşı verdikleri zorlu mücadelelerle elde etmişlerdir. Her işçi kendi yaşamıyla, kendi deneyimiyle bunun böyle olduğunu görür, anlar. Bunu kavradıkça içinde bulunduğu yaşam koşullarını değiştirmenin, yoksunluk ve yoksulluğuna son vermenin yegane yolunun da mücadeleden geçtiğini bilince çıkarır. Kapitalizm altında yaşanan her gelişmeyle biraz daha derinleşen sınıf karşıtlığı her işçinin bunu daha açık anlamasını sağlar.

Ancak somut olan bu durumu kavraması, bilince çıkarması, bir işçiyi devrimci, sınıf bilinçli, ileri bir işçi yapmaz. Bir işçinin sınıf bilinçli, ileri bir işçi olabilmesi için sadece ekonomik ve toplumsal koşulları kavraması yetmez. Ekonomik ve toplumsal koşullara bağlı olarak gelişen politik durumu ve bu alandaki gelişmeleri, yönetimi de kavraması gerekir. Bu da yetmez, işçi sınıfı hareketi içindeki ideolojik ayrımların ve bu ayrım üzerinden süren ideolojik mücadelenin de farkına varması; bu mücadelede marksist-leninistlerin safında yer alması gerekir. Bütün bunları yapmadan, bir insan sırf işçi olduğu için devrimci olmaz, olamaz.

İşçi sınıfı devrimcidir. Onun bu devrimciliği üretimdeki konumundan, mülkiyet sahibi olmamasından ileri gelen bir devrimciliktir. Buna uygun davranmayanlar işçi oldukları için otomatikman devrimci falan olmazlar. Zaten Marx “işçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şey” derken bu durumun altını kalınca çiziyordu.

İşçi sınıfının bu devrimciliği, burjuvaziye, burjuva topluma ve burjuvazinin sınıf egemenliğine karşı mücadele etmeden ne yaşam koşullarında bir nebze iyileşmeyi ne de sınıf olarak kurtuluşunu başaramayacak olmasından kaynaklanır. İşçi sınıfının buna uygun tutum alması, burjuvazinin sınıfın egemenliğini devrimci mücadele yoluyla devirmeyi hedeflemesi anlamına gelir. İşçi sınıfı bu amaçla harekete geçtiğinde tüm diğer emekçi kitleleri de yanına çeker. Bu durum, proletaryanın diğer ezilen ve sömürülen kesimlerle ittifakının da nesnel temelidir. Proletarya sadece burjuva egemenliğe ve burjuva topluma son vermek hedefiyle harekete geçtiğinde köylülerin, kır ve kentteki küçük mülk sahibi emekçilerin, öğrencilerin, aydınların, ezilen ulus ve ulusal topluluklardan geniş kesimlerin desteğini yanında bulur.

Proletaryanın militan, devrimci komünist partisinin, devrimci marksizm anlayışıyla burjuva devleti yıkarak burjuvazinin ekonomik-politik tüm egemenliğine son vermeyi hedefleyen nitelikli devrimci eylemleri, baskı altına alınan ve sömürülen diğer sınıfların, ezilen ulus ve ulusal toplulukların, gençliğin ve aydınların da işçi sınıfının önderliği altında harekete geçmesini; devrimci mücadeleye atılmalarını getirir, getiriyor. İşçi sınıfı hegemonyasını ancak devrimci mücadeleye atılarak, diğer ezilen sınıfların ve halkların taleplerini ve özgürlüklerini de savunarak; bu mücadelede onlara önderlik ederek kurabilir.

Burjuvazi her devrimci kriz döneminde erken davranıp önlem almak üzere harekete geçer. Özellikle burjuva devlet gücüne dayanarak bazı önlemler alır. Bu önlemler krizin derinliğine, şiddetine, proletarya ve diğer emekçi yığınların, ezilen ulus ve ulusal toplulukların mücadelesine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu durumda burjuvazinin amacı işçi sınıfı hareketinin krizden yararlanarak gelişip güçlenmesini engellemek; böylece proletarya ve halkların politik iktidarı ele geçirmelerinin önüne geçmektir. Burjuvazi her devrimci kriz döneminde devrimci kitle mücadelesinin önünü kesebilmek için bütün olanaklarıyla ve bütün şiddetiyle saldırıya geçer.

Kapitalizm koşulları altında süren sınıf mücadelesinin tarihi açıkça gösteriyor ki, proletaryanın burjuvaziye karşı verdiği sınıf mücadelesi zorunlu olarak devrimci biçimler alır. Komünistlerle burjuva güçler arasındaki çatışma iki sınıf arasındaki çatışmadır, burjuvaziyle proletarya arasındaki çatışmadır. Bu çatışma evrenseldir. Dünyanın her yerinde süren bu çatışma, burjuvazi tarih sahnesinden silininceye; proletarya nihai hedefi olan sınıfları ortadan kaldırıncaya kadar sürer. Bu nedenle bu iki sınıf arasındaki bu kavga amansız, ölümüne ve sert bir kavgadır.

Özgür Güven