Bizi az çok tanıyan, bilen, takip eden okur böyle bir ifadenin bize ait olmayacağını bilir.

Bu ifade, emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının devrimci öfkesini, yıkıcı enerjisini burjuva düzen sınırları içinde tutmak isteyenlere ait.

Diyorlar ki, önümüzdeki seçim Türkiye tarihinin en önemli seçimi olacak; diyorlar ki, seçime kadar geçecek şu bir kaç ay önümüzdeki yüzyılımızı belirleyecek.

Yalan ve demagoji ne kadar inanılmaz boyutlarda olursa o kadar ikna edici olacağını düşünüyor olmalılar.

Tümüyle yalan ve sınır tanımaz bir demagoji olduğunu; birleşik devrimin toplumsal güçlerini, yani işçi sınıfını, yoksul kitleleri, gençliği, kadınları, Kürt halkını devrimci eylem yerine sandık başına çekme amacıyla söylendiği çok açık.

Türkiye tarihinde “çok partili” seçimlerin başlangıç tarihi kabul edilen 1946'dan bu yana yapılan tüm seçimler emekçi sınıflara, Kürt halkına, yoksul kitlelere kendilerini kimin ezeceğine karar verme şansı tanımaktan başka bir işe yaramadı. Yarayamazdı da..

Burjuvazi ve bu sınıfın egemenliğinin zor aracı olarak devlet, toplumun ezici kesimini oluşturan sömürülen sınıfların, bırakalım gerçek temsilcilerini, uzlaşmacı, sosyal reformist partilerin dahi parlamentoda çoğunluk sağlamalarına hiç bir zaman izin vermedi; vermez de...

Bu yüzden, gerici-faşist burjuva muhalefeti bir tarafa bırakırsak, sosyal reformist partiler, emekçi sınıfları, Kürt halkını bu seçimlerin önemine ikna etmeye çalışıp sandık başına çağırırken burjuva parlamentonun tarihi üzerine tek laf etmeme konusuna özel bir dikkat gösterirler.

Örneğin, TİP, 1965 seçimlerinde on beş vekil çıkarınca burjuva parlamentonun 1969 seçimlerinde neden “Milli Bakiye Sistemi”ni değiştirdiği üzerine tek laf etmezler. 94' seçimlerinde DEP'in çıkardığı on dört vekilin başına neler geldiğini hatırlatacak tek laf etmezler.

Ama o kadar geçmişe gitmeye gerek var mı? 2015 seçimlerinde dinci faşist parti AKP Meclis'te çoğunluğu kaybedince seçim sonuçlarını tanımayarak hükümeti gasp edip altı ay sonra yeni bir seçim düzenlemedi mi? Ve son olarak, 2019'da İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerini kaybedince, üstelik bir gerici burjuva politikacıya karşı kaybedince seçimleri iptal etmedi mi; dahası, HDP'nin kazandığı hemen hemen tüm belediye başkanlıklarına “kayyum” atamadı mı, yani aslında seçimleri iptal etmedi mi?

Bu seçimlerin farklı bir mecrada akacağına inanan var mı? Bizzat Kılıçdaroğlu’nun “ Sanki biz başvursak YSK gelecek, hukuka uygun, anayasaya uygun karar verecek. Yargıya, Yüksek Seçim Kurulu'na güvenmiyoruz; bu kadar açık” aleni itirafları bile durumu yeterince resmetmiyor mu?

Seçimlerle düzeni değiştirecekleri, dahası faşizmi yıkacakları yalanını birleşik devrimin toplumsal güçlerinin; emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının, gençliğin, kadınların gözlerinin içine baka baka iddia edenlerin ağızlarına almaktan özenle imtina ettikleri gerçekler işte böyle.

Burjuva düzenin seçimlerle, parlamentoda çoğunluğu elde etme yoluyla, düzen içinde büyüye büyüye değiştirilebileceği iddiası, düzenle, burjuvaziyle uzlaşma düşüncesine sahip olanların yüzyıldan fazla dillendirdikleri bir yalandır.

Sosyalizm adına hareket edip kitleleri bu yalanla aldatanların dile getirmekten, ağızlarına almaktan özenle kaçındıkları konu, işçi sınıfının devrim sırasında burjuva devlet karşısındaki görevleridir. Bu konu, burjuvaziyle uzlaşmak için emekçi sınıfları, devrimin toplumsal güçlerini düzen sınırları içinde tutmayı görev edinmiş sosyal reformist partilerin, uzlaşmacıların Aşil topuğudur.

“Askeri ve bürokratik makinayı” yani devleti başka ellere geçirmek değil ama yıkmak, burjuva egemenliği, burjuva düzeni yıkmayı amaçlayan her gerçek devrimin ilk koşuludur. Yıkma eylemi, seçim oylarıyla değil zor araçlarıyla yerine getirilir. Zor, yani ayaklanmış kitlelerin devrimci zor eylemi doğmakta olan her yeni toplumun ebesidir.

Amacı isteyen aracı da istemeli, yaratmalıdır. Bu olmadan, bu konuyu ele alıp çözümü üzerinde durmadan, devrimin toplumsal güçlerini bu konuda aydınlatmadan “yıkma” eylemi üzerine söylenen her söz kitleleri aldatma amaçlı olarak görülmeli.

Sosyal reformist partilerin bugünlerde “radikal değişim”den, “yıkmak”tan söz ediyor olmaları bize onların “devrimci” olduklarını değil, sadece ortamın son derece devrimci olduğunu, devrimin güncelliğini, burjuva egemenliği bir devrimle yıkmanın koşullarının hızla olgunlaştığını anlatır.

Gerçekten de önümüzdeki yüzyılımızı tayin edecek gelişmelerden geçiyoruz. Ama yüzyılımızı tayin edecek gelişmeler, sosyal reformist partilerin, uzlaşmacıların iddia ettikleri gibi seçimler ve seçim sonuçları değil. Çünkü, önümüzdeki seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların, kadın ve gençlerin yazgısı değişmeyecek. Seçimlerin sonucunda olabilecek en “köklü” değişim, burjuvazinin gerici-faşist bir kanadının yerine bir başka gerici-faşist kanadının geçmesi olacak. Tıpkı, bugüne kadar olup biten tüm seçimlerde olduğu gibi...

Önümüzdeki yüzyılımızı tayin edecek gelişmeler, tıpkı İran'da olduğu gibi, nerede ve nasıl patlak vereceği belli olmayan eli kulağındaki isyanlar ve halk ayaklanmalarının yol açacağı toplumsal devrimdir. Bu devrimin ilk koşulu hazır askeri ve bürokratik makinayı, yani faşist devleti yıkmak olacaktır.

Emeğin, halkların kurtuluşuna açılan ilk kapı böyle bir devrimle tüm iktidarın fethidir. Yüzyılımız işte böyle belirlenecek!