< < Komünist Toplumsallık İlkelerini Uygulamaktan Başka Seçenek Yoktur

Gerçek işçi sınıfı partisinin devrim programıyla onun hayata geçmesi arasında belirli bir zaman aralığı var. Zaman aralığı yavaş ya da hızlı işleyebilir. Bu, eylemlerin yoğunluğuna ve toplumsal devrime bağlıdır. Bugün tam da bu sürecin hızlandığını görüyoruz.

İşçi sınıfının kurtuluşu programı, verili ekonomik ve toplumsal koşulların teorik çözümlemesine ve buradan çıkarılan devrimci politik sonuçlara dayanır. Bilimsel dünya görüşünü temel alır. Gelecek yönelimini ana çizgileriyle ortaya koyar. Bu bakımdan teoriktir. Ama eyleme dayandığı, devrimi temel aldığı için pratiktir. Program, teoriyle pratiğin birliği ve politik çizgiyle hayata geçer.

Teori, eylemle hayata geçer. Bu süreç, sancılı bir şekilde ilerler. Maddi koşulların yeni bir topluma geçiş için olgun olması, tek başına yeterli değildir. Bunun için kitlelerin devrimci iradesi, kesin kararlılığı ve eylemi gerekiyor. İşçi sınıfının bilinci ve örgütlülük düzeyi yetersizse, sürece müdahalede zayıf olduğu için sürecin kendisi sancılı olur. Programla, eylem ve devrim aralığı ne kadar uzarsa, sonuç alma süresi de o kadar uzar.

Sancılı süreç uzadıkça, ezilen ve sömürülenler çok acı çeker. Büyük bedeller öder. Proleter partiden çok sayıda insan devrim saflarını terk eder ve terk etmiştir. Bu süreç ayaklanmalar ve ders çıkarıcı sonuçlarla doludur. Eylemlerin artması, olayların zenginliği, süreci ve sancının süresini kısaltır. Politik yol, toplumsal devrim, her zaman devrim programını hayata geçirme mesafesini kısaltır ve kısaltmıştır. Maddi koşullar, 1917 Rusyasında olduğu gibi gelişkin olmasa da, Avrupa’daki gibi modern, ileri kapitalist ülke olmasa da, devrim sayesinde yeni bir topluma, sosyalizme geçiş süreci kısaltılmıştır. Küba’da devrim, birkaç yılda zafere ulaştı. Sürecin sadece sancılı oluşuna bakanlar, tarihin sıçramalar ve patlamalarla ilerlediğini unutuyorlar. Tam da bu nedenle, programın hayata uygulanma mesafesi kısalıyor.

Sosyalizm, yalnızca bir teori ve politik bir hareket değildir. Toplumsal bir sisteme dönüşmüştür. Bu demektir ki birçok yerde, işçi sınıfının kurtuluşu programı hayata geçmiş ve sonuçları alınmıştır. Biz, şimdi aynı zamanda bu sonuçlara da dayanıyoruz. Sosyalist sistem, kitlelerin devrim programını hayata geçirme pratiği ve deneyimini gözönünde tutmadan emekçi sınıf, sınıf savaşını başarıya ulaştıramaz. Devrim deneyiminin sonuçlarıyla hareket etme, kitleleri kaçınabilir hatalardan kurtaracağı için, bu amaca varma mesafesini kısaltır. Eylemler çok yoğun, olaylar olayları yaratıyor. Devrimci başkaldırı sürekli hale geldi. Gelişme nitel sıçramalar ve devrimci çatışmalarla ilerliyor. Özcesi, tarih kısa tarihtir. Bu demektir ki, temel devrimci hedefler bize uzak değildir artık.

Dünya devriminin önlenemez ilerlemesi, her ülkedeki devrime itiş verici bir gelişme gösteriyor. Yeni bir toplum için, kapitalist sisteme karşı küresel başkaldırı, kesintisiz -farklı derecelerde ve farklı biçimlerde- biçimde sürüyor. Dünyada devrimci durum oluştu. Her yerde toplumsal patlamalar var ve her şey çabuk değişiyor. Dünyada devrimin objektif koşulları oluştu. Devrim güncel. Bütün bu nesnel ve öznel gelişmeler ve devrimin koşullarının bir araya gelmesi, devrimci programla, programın hayata geçme zaman aralığını çok kısaltan etkenlerdir. Dar bakış açısıyla bakanlar, dünyadaki devrimci politik olayların devrime itiş verdiğini ve dolaysıyla süreci hızlandırdığını gözardı ediyorlar. Günümüzde, devrimci teori ile eylem ve bunun hayata geçme mesafesi çok uzun değildir. Nasıl kısa olmasın ki, yirmi yılın bir günden uzun olmadığı bir devrimci dönemde bulunuyoruz. Hareket çok hızlandı, hedef çok kısaldı.

Ekonomik krizler, sermayenin doruğudur. Sermayenin hareket biçimi, mutlaka, krizleri doğurur. Ekonomik krizler yapısal olduğu için kalıcıdır. Ekonomik krizler, kapitalist toplumun yerine daha yüksek bir topluma geçiş için ikna edici bir olgudur. Fakat, yalnızca, kapitalizmin ekonomik krizlerinden söz etmiyoruz. Söz konusu olan kapitalizmin genel krizidir. Kültürel yozlaşma, bezginlik, çöküntü hali ve sosyal yıkım kapitalizmin genel krizinin temel olgularıdır. Kapitalizmin genel krizi, bu toplumsal sistemi yıkmak için sayısız olanak sunuyor. İşçi sınıfı, artan olanakları devrime dönüştürerek, emeğin kurtuluşuna daha çabuk varır.

Rosa Luxemburg, hatalı yanları olan “Sermaye Birikimi” isimli kitabında şu doğru değerlendirmede bulunur:

“Gelişmenin belli bir aşamasında, toplumcu ilkelerin uygulanmasından başka bir seçenek kalmayacaktır.”

Bugün o gelişme aşamasındayız. Rosa Luxemburg’un burada ifade ettiği toplumsallık, kapitalist toplumsallık değil, komünist toplumsallıktır. Devletçi küçük burjuva sosyalistlerin söylediği “Kamuculuk” hiç değildir.

Yalnızca tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi bile, kendi başına şu sonuçları en sıradan insanın kafasına sokmuştur. İnsanca, sağlıklı herkesin gereksinimini karşıladığı yeni ve daha yüksek bir toplum zorunlu olmuştur. İnsanın insanla uyumu -ki bu ancak komünist toplumsallık temelinde sağlanır- ve insanla doğanın uyumu ve akla uygun ilişkisi -ki bu ancak toplumsal ekolojinin uygulanmasıyla mümkündür- kaçınılmazdır, zorunludur. Yine bu bağlamda, insanlar tüm dünyasal sorunların üstesinden ancak dünya çapında, uluslararası işbirliği -işbölümü değil- gerekiyor. İklim krizi, pandemi vd sorunlar gibi. Gelişmenin bugünkü aşamasında komünist toplumsallık ilkelerini uygulamaktan başka seçenek yoktur.

Üretici güçler öylesine büyüdü ki, kapitalist biçimi içinde, bunlar birer yıkıcı güç haline geldi, bu aşamada üretici güçler ancak toplumun ortak denetimine alınabilir.

Sermayenin büyümesi ve birikimi geliştikçe, emekle sermaye çatışması daha da büyür ve büyümüştür. Bu çatışmanın hangi boyutlara vardığını görüyoruz. Ama gelişme tam da karşıtların mücadelesidir. Çatışma, karşıtlık olmadan gelişme bugünkü aşamaya gelmezdi. Gelişme salt çatışmayı içermez. Kendi içinde çözümü de taşır. Gelişmiş üretici güçler, gelişmiş maddi koşullar, daha yüksek bir toplumun dayanacağı koşullardır. Demek ki, çatışmanın kesin çözümü bugün vardır, gerçekten vardır.

Toplumsal devrim çatışmanın çözümüdür, çözüm yöntemidir. Dünyada devrimci durumun bir sonucu olarak, devrim dünya genelinde günceldir. Dünyanın en devrimci döneminde, çelişkilerin en keskin aşamasında, devrimin güncelliğini kabul etmemek, düşüncenin gerçekleri anlamaya kapalı olması gerekir. Devrimin güncelliğini kabul etmemek, çeyrek yüzyılda, dünya genelinde yükselen ve kapitalizmi altüst eden devrim dalgasını görmemek olur. Küresel başkaldırıyı küresel içsavaşı yadsımak olur. Dünyada milyonlarca insanın haftalarca, aylarca süren ayaklanmalarını yok saymak olur. Senelerce, tüm bu olguları gözler önüne seren Leninist Parti’nin önünde sessizlik duvarı ören tüm reformist ve oportünist siyasetler, bugün Leninist Parti’nin görüşlerini aşırmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Devrimin güncelliği üstüne tutarlı, bütünsel, incelikli ve derinlikli görüşleri yok, fakat çeşitli değerlendirmelerinde bilinçsizce bunu tekrarlıyorlar. Tekrarlamak zorunda kalıyorlar. Çünkü devrimin güncelliği bir olgudur, bir gerçektir. Gerçek, en sonunda, kendi gerçekliğini, kendisine karşı çıkanlara da kabul ettirdi.

Kendi kötümserliklerini, kendi yılgınlıklarını, kapitalizme teslimiyetlerini devrimci işçi sınıfının sınıf bilinçli partisine maledenlerin insanın kapitalizme başkaldırısını ve yeni bir dünya kurma çabalarını anlamsız gören Camus’un şu anlayışından çok da uzak değildir. Camus ve diğer kötümserciler, hiç değilse kapitalist toplumda insanın geldiği durumu bir yanıyla çizdiler. Ama sadece bir yanıyla. Camus’a göre, insan yaşamı, ağır bir taşı hep dağın zirvesine taşıyan ama bunu hiç başaramayan, mitolojik imge Sisyphos’un durumunda farklı değildir, ama onlar toplumun insanı nasıl biçimlendirdiğini bir yönüyle gördüler. Fakat insanın toplumsal devrimle kendini bu durumdan çıkardığını, geçmişle köklü bir kopuşa gittiğini anlayamadılar. Yani yıkılışı, çöküntüyü, bıkkınlığı, yılgınlığı, tatminsizliği, bayağılaşmayı gördüler. Fakat bunu devrimci bir tarzda ortadan kaldıran devrimci gelişimi kavrayamadılar. Onlar devrimci dinamiklerin işlediğini analiz edemediler. Kısacası, onlar tarih öncesi toplumun özel mülkiyet tarafından düşürüldüğü durumun, yabancılaşmanın, yalnızlaşmanın bize bir tablosunu çizdiler. Ama, tarihin en büyük devrimi olan komünist devrimle tarih öncesinin sona erdiğini ve insanlık tarihin başladığını ortaya koyamadılar.

Pandeminin bu kadar yaygın oluşu, sosyal sistemin yarattığı sonuçlardan başka bir şey olmayan doğal felaketler, ezilen ve sömürülenlerin varlığı bu sömürü ve baskı toplumuna özgüdür. Dolaysıyla bu yapı ortadan kalkmadan kapitalizm, her geçen gün insanlığı daha büyük tehditlerle ölüm-kalım durumuyla karşı karşıya bırakacaktır. İnsanlık daha büyük vahşet ve dehşetle karşı karşıyadır. Tehdit, tehlike çok büyüktür. Ancak, bu tarihsel döneme son vermek için oluşan olanaklar da daha fazladır. Yalnızca, çıkmazı değil, çıkışı da görmeliyiz. Çıkışı, ancak devrimci bir sınıf olan işçi sınıfı gösterebilir. Çıkış, kafalardaki tasarımdan değil, bu toplumun kendi yapısında doğmuştur. Bu, bizi geleceğe götüren maddi koşulların gelişmiş varlığıdır. Bu çıkış, devrimci sınıfın varlığı ve savaşımdır. Bu çıkış, çağımızın yani bir toplumsal devrimler çağı olmasıdır. Çıkış bizimledir, gelecek bizim tarafımızdadır.

Kapitalizm insanı sıradanlaştırdı. İnsana ait ne varsa hepsini bayağılaştırdı, insanda kötü tutkular gelişti. Kendi özel çıkarını her şeyin üstünde ve önünde tutan bencil bireycilik, zihinsel çoraklık, tek biçimli yaşam yarattı. Sıra dışı olmak isteyenler, gerçekten, sıradan yaşamın ötesine geçemiyor. Sıra dışılık dediği şey, tuhaflıktan, kendini insanlardan ayrı görmekten, onlardan üstün tutmaktan vb başka bir şey değildi. İnsanları düşürüldükleri durumdan kurtarmanın biricik yolu, bu toplumu yerle bir etmekten geçiyor. Bu topluma dokunmadan, insani ilişkilerin, en iyi tutkuların serpilip gelişmesi beklenmemeli. İnsan doğadan uzaklaştıkça doğa ile ilişkileri dolaylı oldukça, insanın kurtuluşundan, birinin özgürleşmesinden söz edilemez. Kurtuluş İNSANİLEŞEN DOĞA VE DOĞALAŞAN İNSANDIR. Böylesi köklü toplumsal dönüşüm isteyen bir hedef çok uzun zamanın sorunu mu? Hayır, tarihsel gelişmeye bu biçimde edilgen bir anlayışla bakılmaz. Unutmayalım ki, sıçramaların ve patlamaların olağan hale geldiği bir zamanda yaşıyoruz. Toplumun tepeden tırnağa köklü dönüşüm hedefiyle bunun gerçek olması arasındaki mesafe çok büyük değildir.

Toplumun devrimci yeniden örgütlenmesiyle insan ilk defa insani koşullara kavuşacak. Her birey kendini çok yönlü ve kendi içinde uyumlu bir gelişme gösterecek. İnsan tüm toplumsal engellerden kurtularak, özgürce yaratımda bulunabilecektir. İnsanın ilk kez “işte yaşam budur” diyebileceği, bir tarihsel dönemi başlatabilir. İnsan ilk defa, bunun olanaklarını elinin altında bulunduruyor. Ama bunun gerçek olması için büyük mücadele halen zorunludur. O büyük mücadele başladı ve önlenemez bir güçle ilerliyor. DURMADAN İLERLİYOR!

C.DAĞLI