Toplumu yeniden örgütleme anlayışı emekçiler arasında kök salmıştır. Marksizmin devrimci teorisi, maddi bir güce dönüşmüştür.

Sosyalizm yalnızca bir teori değil, bir hareket bir toplumsal sistemdir. Yeni ve daha yüksek bir topluma geçmek için kapitalizme karşı devrimci ayaklanmalar yaygınlaşınca, reformist siyasi hareketler de, toplumun yeniden örgütlenmesinin lafını etmeye başladılar. Bu durum, sorunun konuluşunda temel farklılıkların ortaya konmasını gerektiriyor.

Toplumun yeniden örgütlenmesi ancak pratik olarak gerçekleşebilir. Kitlelerin devrimci etkinliği olmadan daha yüksek bir topluma geçiş, boş bir laftan başka bir şey değildir. Devrimci etkinlik, devrimci ayaklanma, öncelikle burjuvazinin sınıf egemenliğinin yıkılması için zorunludur. İşçi sınıfı önderliğindeki halklar, bu yolla zora dayalı devrimle iktidara gelir. Devrimci iktidara dayanarak ve kitlelerin aşağıdan insiyatifiyle birleştirerek, toplumu yeni baştan kurar.

Sorun, toplumu başarılı olarak yeniden kurmaktır. Kuruluş ya da toplumsal dönüşüm, yeni toplumun ilk dönemlerini kapsar. Bütün bu dönem, proletaryanın devrimci etkinliğinin egemen olduğu bir dönemdir. Hem teorik olarak, hem de devrim deneyimlerine dayanarak söyleyebiliriz ki, ancak işçi sınıfının ve diğer emekçi kitlelerin devrimci pratiği, devrimci etkinliği yeni toplumu kurmada başarılı olur. Çünkü, yeni toplumu sınıfsal konumu gereği işçi sınıfı inşa edebilir. Çünkü bu sınıfın devrimci tarz etkinliği eski toplumun gerici güçlerini bastırırken aynı zamanda yeni toplumun ekonomik, toplumsal ve kültür inşasına girişir.

Kitlelerin devrimci etkinliği, iktidara kadar varacak bir sürekliliği, yalnızca eylemler sırasında ortaya konan cesur tutumdan vb değil, asıl olarak, sınıfın verdiği mücadelenin içeriğinden, onun devrimci niteliğinden, temel devrimci hedefinden ileri gelir. Temel devrimci hedefleri dünyayı yeniden kurma tarzına bağlanmayan en derinlikli kitlelerin devrimci eylemleri bile, zamanla yönünü şaşırır ve giderek yozlaşır. Emekçilerin devrimci iktidarının kendisi de bir araçtır, amaca açılan kapıdır. Sınıfların kaldırılması amacına bağlanmayan devrimci bir iktidar, asıl hedefinden koptuğu için amaçsız kaldığı için yine yozlaşmaktan kurtulamaz.

Reformizm çizgisinde yürüyenler, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bu hedefe varamazlar. Onlar, temel devrimci hedeflerin, toplumu dönüştürmenin lafını ederler. Toplumsal dönüşümün olmazsa olmazı burjuvazinin devrimci tarzda devrilmesi, iktidarın devrimci tarzda ele geçirilmesidir. Gerçekten devrimci bir konumda değilsen, devrimci araçlara, yol ve yöntemlere başvurmuyorsan yani dünyayı değiştirme devrimci çizgisinde ilerlemiyorsan, sen aslında dünyayı yorumlamaktan başka bir şey yapmıyorsun.

Burjuvaziyi düşünce alanında yenmek için, devrimci komünist düşünce yeterlidir. Burjuvazinin sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini yıkmak için, devrimci komünist eylem gerekiyor. Devrimci sınıfın eylemi olmadan bu toplum karşısındaki tutum, dünyayı yorumlamaktan öteye gitmez. Böyle bir yaklaşım, tarihsel süreci kendi akışına bırakmak olur. Burjuva topluma dokunmamaktır. Kapitalizme teslimiyettir. Küçük burjuvazi mülk sahibi olması nedeniyle büyük mülk sahiplerinden fazla uzağa düşmez. Onların toplumsal konumuna bağlanan reformist siyasetler de, burjuva partilerinden çok uzak düşemezler. Dolayısıyla özel mülkiyet düzenine dokunmayı sonuna kadar götüremezler. Sınıflar mücadelesini, sınıfları ortadan kaldırmaya kadar götürmek, işçi sınıfının toplumsal konumundan gelen yükümlülükleridir ve tarihi devrimci misyonudur. Bu mücadeleye öncülük etmek, proletaryanın devrimci sınıf konumuna dayanan devrimci sınıf partisinin görevidir.

Tarihin itici gücü, toplumun dönüştürücüsü emekçi sınıfın devrimci eylemleridir. Sınıf mücadelesinin devrimci biçim alması, bu dönüşümün temel güvencesidir. Bu kendi sınıf egemenliğini; bu topraklardaki somut tarihsel koşullardaki biçimlenmesi halk demokrasi ve sosyalizm mücadelesini hedeflemelidir. Bu hedefi olmayan emekçiler, sermaye sınıfının bir oyuncağı olurlar. Uzlaşmacı sosyalist partilerin yapmaya çalıştığı budur. Devrimci işçi sınıfı hareketi, emeğin devrimci iktidarını hedeflemeden adına layık olmaz. Burjuva muhalefeti iktidara taşımaya hizmet eden bir işçi hareketine devrimci işçi hareketi ya da devrimci emekçi hareketi denmez. Sol Parti, EMEP, TKP vb’nin ön ayak olduğu hareket devrimci değil, sınıf uzlaşmacısıdır. Gerçek işçi hareketi, gerçek emekçi hareketi ya da devrimci sınıf mücadelesi saptamaları bu temelde anlaşılmalıdır. Ve reformizm her çizgide ayrımlarını ortaya koyar.

Sosyal reformist partiler, etkinliklerini artırdılar. Nitel gelişme değil, kesinlikle nicel büyüme peşindeler. Mitinglerine ve tüm kitle etkinliklerine devrimci bir görünüm verme çabasındalar. Tüm etkinliklerini burjuva partilerinden, “bağımsız”mış gibi gösteriyorlar. Fakat, gerçek öyle değil. Onlar burjuvaziyle bağlarını hiç koparmadılar. Yalnızca seçim zamanı değil, diğer zamanlarda da burjuvazinin peşine takılmaktan başka bir şey yapmadılar. Burjuvazinin sınıf egemenliğine, kapitalizme dokunmayan etkinliklere devrimci denir mi? Belki yetmişlerdeki gibi bir atılım yaparız diye düşünüyor olabilirler fakat kendi durumları çok farklı. Bugün o küçük burjuva çizgisinden eser bile yok. Hiçbir şekilde, hiçbir çizgide devrimci değiller. Bugün tamamen sınıf işbirlikçisi konumundalar.

Uzun bir zamandır varlığını sürdüren ekonomik ve politik kriz, bugün çok daha şiddetlenmiş bir aşamada. Bu koşulların oluştuğu bir süreçte işçi sınıfının, devrimci sınıf partisinin görevi, krizden yararlanarak burjuvazinin sınıf egemenliğini devirmek olmalıdır. Burjuvazinin egemenliğinin siyasi iktidar ayağına karşı burjuva egemenliğin muhalefet ayağını desteklemek değil. Emekçi kitleler ancak böylesi gerçekten bağımsız, gerçekten devrimci bir politik çizgiyi izleyerek devrimci değerler yaratırlar. Bu hedef temeline dayanan kitlelerin pratiğine gerçek devrimci pratik denir.

Sistemin ekonomik ve politik krizi doğduğunda komünistlerin politikası, krize karşı ve kriz siyasetine karşı mücadele değil, krizden devrim amacıyla yararlanmaktır. Ekonomik kriz, kapitalist üretim biçiminden doğar ve bu üretim biçiminin tepe noktasıdır. Dolaysıyla bu üretim biçiminden ayrı olarak krize karşı mücadeleden daha anlamsız bir şey olamaz. Yani krize karşı mücadeleyle, kapitalizmi krizlerden kurtaramazsınız. Sadece emekçilerin dikkatini, burjuvaziyi devirme devrimci mücadelesinden uzaklaştırmış olursunuz. Siyasi müdahaleyle, yavaşlatılabilir ya da hızlandırılabilir ama ortadan kaldırılamaz. Yıkıcı etkileri hafifletilebilir ya da ağırlaştırılabilir fakat kriz sistemden koparılıp atılamaz, sonuçlarını mutlaka hayatımıza yansıtır.

Ekolojik krize de bu anlayışla yaklaşmalıyız. Ekolojik kriz ya da iklim krizi toplumdan, insanla doğa arasındaki ilişkiden yani toplumsal biçimden bağımsız olarak ele alınamaz. Ayrı ele alınırsa, geçerli bir çözüm ortaya konamaz. Birçok çevreci hareket, en fazla ekolojik krizle kapitalizmin sadece sonuçlarıyla ilişkisini kuruyor. Ama sistemin kendisini sorgulamıyor. Ekolojik kriz, kapitalist üretim biçimiyle birlikte değerlendirilmelidir. Ekolojik krizde tekellerin ve burjuva devletlerin siyasetini eleştirmekle fazla yol alamayız. Kitlelerin devrimci eylemleri, egemenlerin politikalarını eleştirmekle, salt uygulamalarına karşı çıkmakla sınırlandırılamaz. Bu şekilde gerçek ve asıl hedefin üstü örtülmüş olur. Kitlelerin devrimci pratiği, bu alandaki zengin ve çeşitliliğe dayanan etkinlikleri esas olarak krizin biricik kaynağını ortadan kaldırmak olmalıdır. Kapitalist sistemde toplumsal ekolojiyi uygulayamazsınız. Toplumsal ekoloji, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinde uygulanır. Toplumsal ekoloji, tolumun yeniden örgütlenmesi temelinde ele alınmalıdır. İşçi sınıfının, devrimci pratiğinin amacı, tam da toplumun yeniden örgütlenmesidir.

Bizim gibi, emek sermaye çelişkisinin keskin olduğu, bununla bağıntılı, sık sık toplumsal patlamaların yaşandığı, devrimci sınıf hareketinin baskın geldiği ülkelerde uzlaşmacı siyasetler, kendini “devrimci siyaset” olarak gösterebiliyor. Yani Avrupa’daki komünist partiler gibi tamamen düzene entegre olmuş değiller. Bu durum, onları kitle nezdinde teşhir etmeyi güçleştirmiştir. Bu nedenle, sistemin krizi ve ekolojik krizden tutarsızca da olsa, ileri laflar edebiliyorlar. Ama ettikleri bu laflar onların uzlaşmacı çizgilerini değiştirmiyor. Gün geçtikçe, kitleler devrimci çizgide mücadele etmenin büyük önemini daha iyi anlıyorlar.

20. yüzyılda, marksist-leninist hareketlerin büyük etkisi, dünya devrimci işçi sınıfı hareketini, yüzyılın en etkileyici ve de en sürükleyici bir gücüne dönüştüren, devrimci teoriyle donanmış pratiğin, devrimci eylemlerin, tarihi hızlandırmada temel bir rol oynamasından ileri geliyor. Dikkat edilirse, burada, devrimci pratiğin büyük öneminden sözederken, aynı zamanda teori ile pratiğin birliğinden de söz etmiş oluyoruz. Devrimci işçi sınıfı hareketi ve sınıf bilinçli işçiler, kendi mücadelelerinde ve yapılarında teori-pratik birliğini sağlayarak teoriyle pratik arasında yüzlerce yıl, binlerce yıl süren bölünmeye son verdiler. Sosyalist toplum, bu birliği kendi yapısında somutlar. Toplumun yeniden başarılı kuruluşunu gerçekleştiren devrimci pratiktir. Devrimci teoriyle devrimci pratiğin birliğidir. Devrimci teoriyle silahlanmış devrimci pratiğe örnek olarak, Marx, Feuerbach Üzerine Tezler’de “Eğiticilerin Eğitilmesi”nden bahseder. Bu ifadeyi, daha doğrusu bu görüşünü daha sonra da ele alır. Eğiticileri eğitecek olan devrimci pratiktir. Devrimci pratik, dünyayı değiştirmenin öznesini eğitir.

Gerçek anlamda teorik bir kavrayış olmadan, birçok konuda görüşler, gözlemler, değerlendirmeler ezberci bir anlayışla ileri sürülüyor. Birçok kimse tarafından kullanılan “dövüşürken dönüşmek” böyle bilinçsizce ortaya konuyor. Bu şekilde ifade pratiğin, eylemin, kitle etkinliğinin insanları eğitmesi, değiştirmesi anlamına gelir. Eğiticilerin pratik tarafından eğitilmesidir.

Tarih yapan kitlelerin eğitilmesi marksistlerle oportünistler arasında tartışma konusu olmuştur. Oportünistler, salt eğitim derneklerinin eğiticiliğini öne çıkarırken, marksistler, devrimci eylemlerin eğiticiliğinin, dönüştürücülüğünün büyük önemi üzerinde dururlar. Kitlelerin devrimci eylemlere çekilerek eğitilmesi marxist düşüncenin temel çizgilerinden biridir. Grevler işçilerin eğitilmesinde bir okul görevi görür. Devrimci sokak eylemleri, halk ayaklanmaları, katılan emekçi kitleleri değiştirir. Bazen, tek bir devrimci eylem bile eylemcileri değiştirmeye yetiyor.

Bugün daha ileri bir noktadayız. Proletaryanın zengin deneyimlerle dolu sınıf mücadelesi tarihi ve sosyalizmin toplumsal bir sistem olarak yüzyıllık tarihi ve devrimci teorinin kitlelerin üzerinde derin bir etki yaratması ve anları değiştirmesi, komünist örgütlenme vb sonucu insanların bilincinde radikal bir değişim olmuştur. İnsanlar çevresine, olaylara devrimci bir bakış açısıyla bakıyorlar. Kısacası toplumun yeniden kurulmasının bilinçli aktörleridir.

Devrimci kitle eylemleri, genel olarak olaylar, onları yapan insanlardan ayrı ele alınamaz. Dolaysıyla pratiğin eğiticiliği, halk kitleleri tarafından eğitilmek olarak anlaşılmalıdır. Öncünün sadece, kitleleri eğitmesi değil, kitleler tarafından eğitilmesidir. Marx’ın ebeveynler çocuklar tarafından eğitilmeli dendiğinde olduğu gibi, eğiticiler de kitleler tarafından onların toplumsal pratiği tarafından eğitilmelidir. Sorun bu şekilde ele alınmazsa, pratik tarafından eğitilmek lafı havada kalır.

Bu, sorunun bir yönüdür. Diğer yönü, kitlelerin sınıf bilinçli parti tarafından eğitilmesi, sosyalizm tarafından eğitilmesidir. Sosyalizmle, komünist partiyle bütünleşmeyen işçiler burjuvazi tarafından yozlaştırılır. Günümüzde kitleleri yozlaştırmada kullanılan sayısız yol ve yöntemin zenginliği göz önünde tutulursa, insanların bu duruma düşmemek için sosyalizm uğruna mücadeleye atılmanın bütün önemi daha iyi anlaşılır.

Modern üretici güçlerin gelişme derecesi, devrimin öznesinin teorik-pratik birikimi ve politik yetkinliği ileri düzeye varmıştır. Bu maddi temele ve bu güçlere dayanılarak toplumun devrimci yeniden kurulması mümkündür.

C.DAĞLI