Her şey gözlerimizin önünde oluyor. Sadece bizim mi? Hayır, bütün dünyanın gözünün önünde oluyor.

Sahnesi bütün kapitalist sistem olan, güncel devrimci sınıf mücadelesinden söz ediyoruz. Her şey bu kadar açık yaşansa da, birçok çevre, grup ve hareket, olayların içinde geçtiği gerçek koşulları kavramış değil. Ne bu koşulları anlayabildiler ne de sınıf kavgasının geldiği noktayı. Bunda sığ bir yaklaşım sergileyenler, enternasyonal proletaryanın görevleri sorununda, doğru sonuçlara ulaşamazlar.

İki sınıf, iki güç, iki dünya arasında, sınıf ilişkilerinin bütün cephelerinde (ekonomik, toplumsal, siyasal, sanatsal, ideolojik) şiddetli bir sınıf savaşı yaşanıyor. Her ülkedeki sınıf kavgası, bu büyük savaşın bir mevzisi durumunda. Bu, dünya çapında bir kapışmadır. Küresel iç savaştır. Büyük savaş, geçmiş dönemlerde olduğu gibi dönem dönem yükselen çatışmalara dayanmıyor. Ya da bazı ülkelerde görece durgun bir ortam varken diğerlerinde devrimci fırtınalar esmiyor. Bugün kapitalist sistemin geneli, devrimci sınıf mücadelesi alanı durumunda. Savaş tüm mevzilerde, saat saat, gün gün, dünyanın aynı anda farklı zaman diliminde olduğunu göz önünde bulundururken diyebiliriz ki, gece-gündüz süreklilik gösteriyor. Proletarya ve tüm ezilenler, sömürülenler, her noktadan her mevziden kapitalizme ateş açıyorlar. Eski toplumsal sistem her yerde, ama her yerde bütünü bütüne kitlelerin ateşi altında: Mücadeleci güçler, enternasyonal savaşçılar, eylemleriyle, küresel başkaldırılarıyla bu sistemi kuşatma altına aldılar. Kitleler hücumcu, saldırıcı bir anlayışla kavga veriyorlar. Kısacası, devrim bir dünya gücüdür. Görülemeyen bu. Dünya devriminden, onun durdurulamaz ilerleyişinden söz ediyorsak, böylelikle onun bir dünya gücü olduğunu da belirtmiş oluruz. Fakat, bu tartışmasız olguyu, bilinçsizce değil de, bilinçli olarak ifade etmeliyiz.

Kapitalist sistem, kendini, yapılan hücumlar karşısında güçlendirmeye çalışsa da, kendi dışına karşı yükselen her anın saldırıları karşısında eski konumunu nasıl koruyabilir. Taraflardan biri, kendi iç çelişkileriyle kriz, çöküş ve yıkılış içinde. Bir tarafta teşhir olmuş, güçsüz düşmüş bir toplumsal sistemin lideri olan kapitalist sınıf, diğer tarafta, kendi güçlerini tüketmeyen, teori ve deneyimlerin sonuçlarıyla donanan, devrimci bir sınıf var. İki güç, iki sınıf arasındaki bu savaşta son sözü devrimci sınıf söyler.

Tam da bu süreçte, sayısız çeşitlilikte olay gerçekleşiyor. Üstelik olaylar, yenilerine ve daha yıkıcı-devrimci olaylara yol açıyor. Olayların çeşitliliği, zenginliği, daha çok insanın yer alması toplumsal devrimin gücünü gösteriyor.

Devrim kapitalist ülkelerde büyük bir güç durumunda olunca, burjuvazi buralarda gerçek anlamda egemen değil ve yönetemiyor. Bu durum, en çok da ayaklanma sırasında kendisini gösteriyor. Fakat burjuvazinin içine düştüğü bu durum, ayaklanma dönemiyle sınırlı değildir. Tüm dönemleri kaplıyor. Yönetici sınıfın gerçek anlamda toplum üzerinde egemen olamaması ve yönetememesi, sistemin krizini şiddetlendiriyor. Toplumsal sistem, bu denli büyük bir kriz içindeyken, emekçiler onu yıkmak için daha elverişli bir ortam bulmuş oluyorlar. Politik toplumsal ortamın sunduğu olanakları devrime çevirmek, işte bu, emekçilerin güncel, ivedi ve temel görevidir.

Emekçi ve sömürülen kitlelerin, süreci, devrimci süreç olarak sürdürecek bir güç, enerji ve etkileyici kararlılık göstermesi, tarihsel süreci hızlandırıyor. Bu demektir ki, temel devrimci hedefler daha kısa zamanda gerçekleşecek. Her şey hızla değişiyor.

Ekonomik temel, daha geniş anlamda, maddi ilişkiler, emekle sermaye arasında sürekli çatışma alanıdır. Karşıtların, düşman sınıfların çatışma alanı. Ekonomik temel sınıf karşıtlığına, uzlaşmaz çelişkiye dayandığından, bu temel yapıda sınıf mücadelesi süreklidir. Artı-değer sömürüsü ekonomik ilişkiler içinde gerçekleşiyor. Kapitalistler, artı-emek’i arttırmak için işyerinde despotizmi sonuna kadar kullanırken, işçiler de emeğin korunması, emeğin iyileştirilmesi ve emeğin kurtuluşu için mücadele ediyor. Dolayısıyla kapışma süreklidir. Ekonomik alandaki mücadele, ideolojik ve politik üst yapıda tüm şiddetiyle yansır.

Biz, burada, yalnızca kapitalizmin işleyişinden, bu topluma egemen olan ekonomik yasaların sonuçlarından, sermayenin tarihsel eğiliminden bahsetmiyoruz. Bu temelden hareket etmekle birlikte, güncel durumu ele alıyoruz. En son olarak pandemi sınıflar arası uçurumu en uç noktaya kadar götürdü. Uçurum çok büyük, çelişkileri çok bariz. Daha büyük çatışma kaçınılmaz. Dünyada pandemiyle birlikte gelişen olaylar, emekçi ve sömürülen kitlelerin mücadele eğiliminin ve yöneliminin hangi doğrultuda geliştiğini ortaya koyuyor. Şili’de yüz binler büyük bir öfkeyle sokağa indiler. Durum, şu ya da bu derecede tüm emperyalist kapitalist dünyada böyle. Ekonomik temelde, her saat, her gün olan ve artan çatışma, politik üst yapıda da saat saat, gün be gün şiddetleniyor.

Proletaryayla kapitalistler arasındaki sınıf savaşı, tarihin uzun bir döneminden beri devam ediyor. Bu savaş, sınıf karşıtlığının doğası gereği, kapitalizmin her aşamasında varlığını sürdürdü. Ancak, dünden farklı olarak, günümüzde savaşım emekçi sınıfın lehine sonuçlanacak koşullarda yürüyor. Kapitalist üretim biçimi ömrünü tamamlamıştır ve güçlerini tüketmiştir. Proletaryaysa güçlerini devamlı pekiştiriyor, savaş kapasitesini güçlendiriyor. Tek kelimeyle, onlar tükenirken, biz yeni başlıyoruz.

Sermayenin büyüyerek, en sonunda, kendi gelişiminin önünde engel oluşturması aşaması -kendi kendisinin engeli- yani onun sistem krizi, çöküş, yıkılış aşaması, üretici güçlerin, kapitalist üretim biçimi tarafından geliştirilebilecek en ileri noktaya kadar çıkardığı bir aşamadır. Sınıf mücadelesi, tam da bu durumla bağlantılı olarak, en yoğun duruma geldi ve tüm sistem genelinde, yükselişe geçti. Kapitalizmin içine girdiği durumla devrimin ilişkisi var. Devrimin güncelliği bu temelde, tüm sistem için geçerlidir. Devrimi, nesnel toplumsal koşulların ve öznel toplumsal güçlerin bir araya gelmesiyle açıklamayacaksanız nasıl açıklayacaksınız. Bir araya geliş, uzun süredir doğmuştur. Bu yüzden, on yıllardır ayaklanmalara ve devrimlere dönüşüyor. Pandeminin yıkıcı sonuçları ve artan sınıf savaşı devrimleri hızlandırıcı bir rol oynuyor.

Politik bir hedef belirleme ve politik bir karar almayla bunun, pratiğe geçmesi arasında, belirli bir zaman aralığı vardır. Proletaryanın siyasi örgütlenme olarak zayıf olduğu, sınıf mücadelesinin seyrek olduğu ve yavaş geliştiği önceki tarihsel dönemlerde teori, siyasi karar ile pratik analiz arasındaki aralık uzundur. Fakat proletaryanın savaşının yoğunlaştığı, şiddetlendiği sürekli başkaldırdığı, daha örgütlü ve bilinçli olduğu dönemlerde bu aralık daha kısadır. Günümüzde ikincisi geçerlidir. Çünkü, böylesi dönemlerde, yirmi yıl bir günden daha uzun değildir. Şimdiki zamanda o bir güne, onlarca yılın eylemleri, gelişmeleri sığıyor. Güncel devrimci sınıf mücadelesinin bu denli yoğunlaştığı, güçlendiği, sınıf dayanışmasının etkili sonuçlar yarattığı bir süreçte, temel devrimci hedefleri politik programıyla onu hayata geçirme arasındaki mesafe iyice kısalmıştır. Bu sırada küçük bir eylem, dünyayı değiştirir.

Gelişmiş maddi koşullar, gelişmiş toplumsal üretici güçler, emekçi ve sömürülenlerin temel devrimci hedefinin daha yakın zamanda gerçekleştirmesini destekliyor. Toplumun geniş kesimlerini, proleter sınıfın amacına ikna edecek bir zemin oluşturuyor. Devrimci sınıf, toplumsal kurtuluşu çok geniş kitlelerin, proleter olmayan emekçilerin ortak hedefi haline getirebilir. Ortak amacı gerçekleştirmek uğruna birlikte dövüşmeye ikna edebilir. Gelişmiş tarihsel koşullar, kitlelerin yüksek bilinç ve yüksek örgütlenme koşullarından toplumun devrimci dönüşümü daha kısa zamanı alır. Tarih, kısa tarihtir artık.

Toplumun devrimci dönüşümü, her hangi bir yolla değil, mesela politik bir devrimle değil yani kapitalizmin temel sütunlarını ortada bırakan bir devrimle değil, radikal bir devrimle sağlanabilir. Toplumsal devrim, radikal bir devrimdir. Halk demokrasisi ve sosyalizmi gerçekleştirecek devrim, radikal bir devrim, yani toplumsal devrim olabilir. Devrim, siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle başlar, fakat burada durmaz, toplumun temelden dönüşümüne yönelir. İktidar sorunu, burjuva sınıf egemenliğinin devrimci tarzda yıkılmasıyla, yerine emeğin devrimci iktidarının kurulmasıyla çözülür.

Burjuvazinin çeşitli kesimleriyle sınıf işbirliği içinde olan siyasetlerin, yasalcı partilerin eksiksiz tümü devrimci sloganların devrimci özünü bozarak öne çıkarmaya başladı. Bazılarıysa çok önceden beri, proletaryanın sloganlarıyla, proletaryayı aldatıyor. Son günlerde, burjuvaziyle sınıf işbirliği içinde olanlar, Leninist partinin program ifadesi olan Demokratik Halk İktidarının diğer bir tanımlaması olan Devrimci Demokratik İktidar kavramını aşırıp, onu “devrimci demokratik cumhuriyet” olarak kendi sloganları haline getirdiler. Bu siyasetlerin gerçek anlamda, kendi görüşleri olmamıştır. Yeni sloganlarıyla sükse peşindeyken unuttukları, daha doğrusu unutturmak istedikleri bir şey var, o da devrimci demokratik iktidarın ancak bir devrimin sonucu ve eseri olabileceğidir. Bundan devrimi çıkar, geriye burjuvaziyi tehdit etmeyen bir laf yığını kalır. Bir şey daha: Bu hareketler, on yıllardır, bu düzene o kadar adapte oldular ki, kimse onları sırf devrimcilerin sloganlarını bozarak kullanıyorlar diye, gerçek anlamda devrimci olarak görmüyor. Açıklanması bile yavan olan bu slogan ve politikalar, kitlelerde bilinçlendirici, devrimcileştirici, dönüştürücü bir etki yaratmadan sönüp gidiyor.

Son zamanlarda politik atağa kalkan uzlaşmacı siyasetler, doksanlarda, sosyalist sistemin dağılmasıyla birlikte geri çekilenlerdir. Dağılmayla birlikte devrimci siyasetten uzaklaşmakla kalmadılar, sosyalizm lehine propaganda yapmaktan korkar hale geldiler. En sonunda, burjuvazinin sınıf egemenliği için bir tehlike oluşturmayacak şekilde konumlandılar. Devrimci kavga, onların dışında ve onların tüm engelleme uğraşlarına rağmen, onlara aldırış etmeden yoluna devam etti. Devrimci komünist güçler, proletaryanın kurtuluşunu her koşulda, ortam ve durumda savundu, dövüştü, bu uğurda bedel ödedi.

Uzlaşmacı hareketler, burjuvaziye zarar veremeyecekleri biçimde konumlanırken, tam da bu süreçte yani doksanların ortalarında, kapitalist toplumu altüst eden yeni bir devrimci mücadele dalgası, kapitalist ülkelerde, emekçi kitleler tarafından yükseltildi. Böylece sosyalizmin, sosyalist ülkelerle sınırlı olmadığı, tüm emperyalist-kapitalist dünyada maddi bir güç olduğu tüm açıklığıyla gözler önüne serildi. Kaldı ki, sosyalist sistemin dağılması, kapitalizmin iç çelişkileri üzerinde yumuşatıcı bir rol oynamadı. Tam da bu dönemde, Avrupa ve Amerika’da kendi tarihlerinin en büyük başkaldırı, ayaklanma dalgasıyla karşılaşması, bu sistemin iç çelişkilerinin ne denli keskinleştiğini ortaya koydu. Yine bu gelişmeye bağlı olarak kapitalist sistemde devrimci durum oluştu. Kitle eylemlerinde olağanüstü artış yaşandı. Birçok kent merkezi, devrim merkezleri durumuna geldi. Ayaklanmalar, birçok ülkede devrimlerle sonuçlandı. Yeni bir toplumsal devrimler çağı başladı.

Doksanlı yıllarla birlikte, dünya proletaryası ve ezilen halkların kazanımlarını ortadan kaldıran, mevzilerine saldıran onları kuşatma altına almayı planlayan dünya burjuvazisi, tam da bu dönemde, ezilen ve sömürülenlerin devrim kuşatması altına alındı. Devrimci kitleler, devrimci ve isyancı kadınlar, devrimci gençlik her devlette kapitalizme karşı hücumu, saldırıcı bir hareket başlattı. Burjuvazi tam devrimci değişimin sonunu ilan ederken, kapitalizmin yıkılışını tamamlayacak olan yeni toplumsal devrimlerle sarsıldı. Her şey, sınıf mücadelesi yasasına göre ilerliyor. Tarih, sınıf mücadelesi tarihidir.

Bugünkü devrimci kuşakların görevi, sınıf mücadelesini, her yerde, kendi sonuçlarına kadar götürmektir. Sınıf mücadelesi yoluyla, sınıfları ortadan kaldırmaktır. Yakın dönemin pratikleri, zengin mücadele deneyimi, sınıf mücadelesini sonuna kadar götürecek nesnel ve öznel koşulların bir arada toplandığını bir kere daha herkese gösterdi. Eylemlerimizle, genel başkaldırı dalgasına itiş verip, sonuca gidebiliriz.

C.DAĞLI