Mücadelemiz Emeğin Devrimci İktidarı İçindir

Son elli yılı alırsak, sınıfların durumunda elle tutulur bir değişiklik olduğunu görürüz. Orta sınıfların mülksüzleşmesi daha önce görülmemiş bir hızla ve birçok yolla derinleşirken, tekel-dışı sermayenin tekelci sermayeye olan bağımlılığı arttı.

Sermaye, daha az elde toplanırken, emekçi sınıfların yokluk ve yoksulluğu çok ileri boyutlar kazandı. Toplumsal sınıflar arasındaki kutuplaşma, karşıtlık ve çelişki en bariz düzeyde. Bunun zorunlu ve kaçınılmaz bir sonucu olan, sınıf çatışması, her yerde, en uç noktada ve en şiddetli seviyesinde. Bununla, sınıf savaşının devrim aşamasına girdiğini anlatmış oluyoruz.

Yarım yüzyılda, sınıfların karşılıklı ilişkisinde ve güç dengesinde gözle görülür değişiklik oldu. Değişikliğin pratik kanıtı, sınıf savaşının iç savaş biçiminde sürmesidir. İşçi sınıfı ve emekçi halk yıllarca süren iç savaşı yürütecek nitelik bakımdan ileri bir konuma gelmiştir. Sadece teoride değil, pratikte de devrimci bir sınıf olan işçi sınıfı, uygulamada devrimci niteliğine uygun bir tavır sergiledi. Onun devrimci pratiği, tüm bu dönemi, yoğun devrimci bir dönem haline getirdi. Yoğun devrimci dönem, sayısız devrimci eylemin meydana gelmesi ve tüm olayların devrimi oluşturmasıdır. Bu kadar uzun zaman içinde, bu kadar büyük toplumsal çatışmaların olduğu bir yerde, sınıfların karşılıklı ilişkisinde değişiklik olmadığını söylemek için metafizik düşünceye sahip olmak gerekiyor.

Bütün bu mücadele yılları boyunca, tekelci sermaye ve onların devleti, askeri faşist darbelere başvurdu. Ama diğer dönemlerde emekçi halklara, Türkiye ve Kürdistan proletaryasına, komünistlere saldırılar, darbe dönemlerinden çok farklı olmadı. Sermayenin ve faşizmin saldırıları devrimcilere ve çeşitli kitlelere yönelik katliamlara dönüştü. Egemen sınıfın ahmaklığı şuradadır ki, bu tarihsel hareketin sineceğini sanmalarıdır. Onlar, hareketi bastırıp, ondan kurtulacağını düşündükleri bir sırada, devrimci hareket, karşılarına çok daha kararlı, ısrarlı ve güçlü olarak çıkmıştır. En çetin, en baskıcı, en riskli eylemlerin yapılmak zorunda kalması, hareketin savaşçı niteliğini güçlendirmekten başka bir sonuç yaratmadı.

Sınıfların uzun yıllar boyunca açıktan açığa kapışması, bu süreç boyunca büyük deneyimlere sahip olması, savaşçı yeteneklerini güçlendirmesi bu mücadelenin geleceği açısından büyük bir önem ve değer taşıyor. Geleceği ele geçirmek isteyen bir sınıf bugüne kadar verilen mücadeleye ve bugün verilen kavgaya bu açıdan yaklaşır. Sadece başarılara değil, başarısızlıklarımıza da, gelecek mücadeleye etkili itiş vermesi, savaşta üstünlük sağlanması yönünden bakar. Uzun çarpışmalardan, çatışmalardan geçilmesinin asıl önemi, gelecek için her yönden güçlü konu ve konumlar sağladığımızdan ileri geliyor. Kapitalist sınıf, artık teoride ve pratikte, kavgada ustalaşan kitleler ve komünist güçlerle karşı karşıya. Türkiye ve Kürdistan’da devrimci savaşçılık, devrimci savaş yerleşti ve alışkanlık haline geldi. Burjuvazi, savaşın sonucunu ileriye atarak, zaman kazandığını sandı. Zamanla bu işin üstesinden geleceğini düşündü. Oysa zaman bizim lehimize işliyor. Zaman içinde değişim kazanmamıza olanak sağlıyor. Zaman içinde devrimi gerçekleştirecek bir noktaya geldik.

Sınıf savaşının yoğun yılları şunları da ortaya çıkardı: bütün bu dönem içinde, burjuvazinin tüm siyasi eğilimleri, tüm siyasi hareketleri sırasıyla iktidara geldi. Ve hepsi de teşhir oldu. Tümü tekelci sermayenin partileri oldukları, aralarındaki biçimsel farklılıklara karşın toplumsal doğalarının ve politik özlerinin aynı olduğu, hepsinin varlık nedeninin kapitalist düzene hizmet etmek olduğu en sıradan birinin gözünde bile açığa çıktı. Burjuva toplumsal sistemin ve onun politik yapısının teşhir olması, emekçiler açısından, onların sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini yıkmak için başlı başına bir gelişmedir.

Zaman başka bir şeyi daha ortaya çıkardı: Küçük burjuva sosyalizminin, toplumsal doğası gereği, büyük sermaye karşısında devrimci mücadeleyi sonuna kadar götüremeyeceği, mücadeleyi, işçi sınıfını, emekçi halkları yarı yolda bırakacağı kesinlikle anlaşılmış durumda. Onların vardıkları nokta, burjuvaziyi tehdit edemeyecekleri sınırlar içinde siyaset yapmak. Tabii bu, burjuvaziyle, sınıf işbirliği politikasıdır. Ama onlara bakılırsa, kendileri emekçilerin çıkarlarının has savunucularıdır. Oysa onyıllardır sürdürdükleri uzlaşma, ılımlı iyileştirmeci vb. çizgiyle burjuvazinin has hizmetkarları olduklarını gösterdiler. Onları, burjuva muhalefeti iktidara getirmek için iş başında görüyoruz.

Burjuvazinin bütün siyasi eğilim ve akımlarının sırasıyla iktidara gelmesi, sınıf karakterlerini her bakımdan sergilemeleri, tamamen teşhir olmaları, küçük burjuva sosyalizminin uzlaşmacı, sınıf işbirliği çizgisinin kendisini iyice açığa vurması, sıranın devrimci sınıfa, işçi sınıfına geldiğini açıklıyor. Proletaryanın devrimci sınıf partisinin emekçi sınıfın dikkatlerini üzerine çekmesi bundandır. Emekçi kitleler, yönünü devrime çevirdi. Bu durumda, devrimci komünist partinin Leninist partinin görüşlerinin özenle incelenmesinde şaşılacak bir şey yoktur.

İşçi sınıfı, uzun süreli mücadelelerden, çatışmalardan geçerek, kendisi için sınıf, halka ve devrime öncülük edecek bir devrimci sınıf konumuna geldi. Mücadele olmadan, grevler, sokak çatışmaları, başkaldırı, ayaklanma olmadan, devrimci pratik olmadan, proletarya, devrimci bir sınıf, devrimin önderi bir sınıf konumuna gelemez. Uzun iç savaş, emekçi sınıfı devrimci bir sınıf durumuna getirdi. Ücretli emekçiler, ancak devrimci sınıf olarak, tarihsel rolünü yerine getirebilir.

Ortak amacı, işçi sınıfının kurtuluşu amacını benimsemeleri, onlara çok ileri bir nitelik kazandırdı. Emekçi sınıfı dönüştüren, kolektif amaç doğrultusunda yapılan ortak eylemlerdir. Asıl dönüştürücü olan, mücadelenin devrimci komünist içeriğidir. Pratiğe yön veren, onu devrimci pratik yapan, mücadelenin devrimci içeriğidir. Hiçbir şey, emekçi kitleleri doğrudan doğruya dünyayı değiştirme eylemi kadar etkileyip, harekete geçiremez.

Derinleşen sınıf çatışmaları, kapitalizmin siyasi katliamları vb. çalışan sınıfı, düşman karşısında birlik halinde hareket eder noktaya getirdi. Ortak düşmana karşı ortak hedefler için, emekçi sınıfın kendi arasında kaynaşması ve mücadele birliğini örmesini sağladı. Bu sürecin bütünlüğü mücadele halinde geçtiği içindir ki, proleter sınıf, yetkin öncü bir sınıf durumuna geldi.

İşçi sınıfı, sınıf mücadelesinde devrim uğruna, bütün bütüne, yeni bir dünya kurma uğruna atıldığı kavgada değişti, devrimci bir sınıf durumuna yükseldi. Devrim ise, bu ekonomik-toplumsal yapıdan doğuyor. Devrim, nesnel toplumsal koşulların ve devrimci sınıf mücadelesinin sonucu olarak önümüze geldi. Kapitalist toplumsallaşma (sosyalizasyonu) sermayenin büyümesinin tarihsel eğilimidir. Kapitalizmin, tekelci kapitalizm aşamasına girmesiyle, üretimin sosyalizasyonu boyutlanmıştır. Kapitalist toplumsallaştırma olmadan, tekelci sermayenin egemenliğinden söz edilemez. Ama aynı toplumsallaştırma devrimi yaratan topraktır. Burjuvazi, toplumsal devrimi ne kadar ötelese de, toplumsal devrimin yeniden ve yeniden gündeme gelmesi, kapitalist toplumsallaşmanın aldığı boyutlar sonucudur. Bu öylesine bir gelişme düzeyi ki, üretici güçlerin komünist toplumsallaşması, kolektif mülkiyete geçişi olmadan, insanlığı bekleyen yıkım ve daha büyük yıkımdır. Bu durum, şu devrimci sonucu insanlığa dayatmıştır: Toplumsal üretici güçlerin serbest bırakılması. İşte bu tam da devrimin yapacağı bir şeydir.

Karşıtlıklara, uzlaşmaz çelişkilere dayanan toplumsal bir yapı dağılmak zorundadır. Daha yakından bakıldığında, bu toplumsal yapının kendi yıkılış ögelerini kendi içinde barındırdığı görülecektir. Sınıflar savaşının devrimci biçim alması, yoğunlaşması ve şiddetlenmesi, en uç noktalara doğru ilerlemesi, yeni toplumun doğuşunu biraz daha hızlandırıyor. Kapitalist sistemin daha çok zorbalığa başvurması, daha saldırgan ve baskıcı olması, bu süreci kendi sonuçlarına doğru ilerlemesini durduramaz. Tersine, süreci daha da hızlandırmaktan başka bir şey yapamaz. Geleceği ele geçirmek, en ilerinin sorunu değil, bugünün sorunudur. Devrim bu işi başarmazsa, kutuplaşma çok daha derinleşecektir. Bu da, çatışmanın derinleşmesi yani toplumun bu çatışmada kendi güçlerini tüketmesi demektir.

Sosyalizm bu derin çatışmayı çözebilir ve çözmek zorundadır. Bu nedenle, halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesinin başarılması çok önemlidir, yaşamsaldır ve ivedidir.

Özellikle bir süreden beri, birçok insan, yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığını daha sıkça söyler oldu. Burjuva muhalefet ve küçük burjuva muhalefet, siyasi iktidarı bu yönde eleştiriyor. Devlet gücünü kullanma için kurumlarından yararlanma, öteden beri, kapitalist güçlerin ve onların siyasi partilerinin aralarında bir çekişme ve çatışma konusudur. Bunun etrafından çatışma gitgide şiddetleniyor. Burjuva güçler, şu gerçeğin üstünü örtüyorlar. Hangi parti iktidara gelse aynı şeyi yapıyor. Burjuva güçlerin kendi aralarındaki çekişmelerin tozu dumanı içinde göz ardı edilmek istenen asıl şey, devlet iktidarının, emekçi halklara karşı kullanılan bir baskı aygıtı olduğudur. Devletin sınıfsal karakteri ve rolü burada tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Bütün burjuva güçler, devletin sınıfsal karakterini ve emekçilere karşı bir baskı mekanizması olduğunu gizlemekte tam bir anlayış birliği içindedir. Ama onlar bunun üstünü ne kadar örtmeye kalksalar da, sınıf savaşının gelişimi, durumu apaçık gözlerin önüne seriyor. Bu son yıllarda çok daha açık olarak görüldü.

Dahası var. Bütün burjuva partiler, devletin kuvvetler ayrımının bütün o biçimsel ve göstermelik görünümüne karşın, gerçekte, tüm güçlerin tekelci sermayenin elinde toplandığını gözlerden saklamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu, onların sınıfsal görevleridir. Uzlaşmacı sosyalist siyasetler dikkatleri tüm güçlerin toplandığı bu tekelden, başka yere çekmeye çalışıyorlar. Dikkatleri sadece burjuvazinin belli güçlerine yöneltmelerinin nedeni, kapitalist sınıfı bütün bütüne karşılarına almamalarıdır. Ne var ki, bu yaklaşımları, tam da kendi uzlaşmacı siyasi tavırlarını ele veriyor. Tüm bu gerçekler, sınıf mücadelesinin uzun süreci içinde ortaya çıkıyor.

Devletin, burjuva sınıf niteliği çarpıtılınca, aynı şey demokrasi için de yapılıyor. Demokrasi, bir devlet biçimidir, siyasal devlettir. En çok da, demokrasinin, bir siyasal devlet olduğu göz ardı edilmiş ya da onun bu yapısı çarpıtılmıştır. Bu gerçekliğe rağmen, onlar, genel olarak demokrasi hakkında çarpıtmalarını sürdürüyorlar. Tespit bu şekilde çarpıtılmış olunca, buradan çıkarılan siyasal sonuç da, demokrasiden yana olanlar ya da demokrasiye karşı olanlar gibi bir öznelci, uzlaşmacı çözüm oluyor. Burjuvazinin sınıf egemenliğini devirme hedefi olmayanların, kitleleri bununla oyalamalarında şaşılacak bir şey yoktur.

Tam da, zaman içinde kapitalizmin kendi gelişme yasalarının kaçınılmaz sonucu olarak, burjuva toplumsal sistem kendini tüketmişken, bu toplum kendi güçlerini de tüketmişten, onu doğrudan doğruya yıkmanın olanaklarının bu denli arttığı bir sırada, gerçek devrimci görev, bu yıkılışı devrimci eylemlerle, devrimci halk ayaklanmasıyla gerçek yapmaktır. Zamanın akışı, devrimci sınıf savaşının gelişmesi, bu devrimci görevi önümüze koymuştur. Görev yerine getirilmelidir.

Pandemi boyunca -neredeyse iki yıl olacak- eylemlere, etkinliklere, gösterilere konan yasaklara, baskılara ve saldırılara aldırış etmeden, işçi sınıfının diğer emekçilerin, kadınların, öğrencilerin, köylülerin mücadelesi ve eylemleri devam etti. Şimdi daha da arttı. Çok geçmeden eylem dalgasında bir patlama olacaktır. Hep söylediğimiz gibi, kitlelerin eylem örgütleme kararlılığında bir sorun yok. Koşullar ne kadar baskıcı olursa olsun, istediği zaman, istediği yerde, eylem yapabiliyor. Devrimci eylemlilik, emekçi halk kitlelerinin, kadınların ve gençliğin bilincinde derin bir kök salmıştır. Burada esas mesele ve dolaysıyla temel görev, eylemlerin emekçi sınıfı, ezilen ve sömürülenlerin devrimci iktidarı için mi yapılacağı, yoksa burjuva güçleri iktidara taşımak için mi yapılacağıdır. Uzlaşmacı siyasi hareketler kitle eylemlerini, burjuva muhalefeti iktidar yapmak için kullanıyorlar. Bu amacın kendisi, doğası gereği, kitlelerin eylemlerini zaman içinde etkisizleştirip, boşlaştıracaktır. Bu, devrimci güçlerin bitirilmesi, devrimci mücadelenin öldürülmesidir.

Bugün burjuva muhalefeti iktidar yapmak isteyenler, dün de başka burjuva güçlerin iktidar olması için çalıştılar. Kısacası, onların ömürleri, burjuvaziye hizmet etmekle geçti. Bu uzlaşmacı anlayışın dışında Leninist Parti, işçi sınıfının ve emekçilerin iktidarı ele geçirmesi için mücadele verdi. Bu temel anlayış farkı, kitlelere, eylemcilere açık olarak ve ikna edici biçimde anlatılmalıdır. Herkesin somut olaylar karşısında ve burjuva partiler karşısında politikası ve pratik tutumu belli. Yani kitleleri gerçek devrimci siyasi anlayış ve tavırda ikna edecek dünya kadar olay var. Bu görevi yerine getirmek, devrimin geleceği açısından temel önemdedir.

C.DAĞLI