Devrimin, özellikle büyük kentlerde, büyük bir devrimci potansiyeli ve hareket halindeki gücü var. Gerek savaşan kitle gücü, gerekse potansiyel durumunda bulunan bu büyük ve yaygın güç, yıllar içinde ve mücadele tarafından oluşturuldu. Fakat bu büyük gücün tüm kapasitesi harekete geçirilmiş değil.

Politik mücadelede etkin olması gereken kitlelerin azımsanmayacak bir kısmıysa atıl. Tüm gücün tam kapasite ve tüm doluluğuyla mücadele içinde yer alması, devrimci taktiklerle beslenen devrimci stratejiyi gerektirir.

Devrimci strateji net ve kesin çizgilerle saptandıktan sonra, yapılması gereken, tüm güçlerin devrimci stratejiyi hayata geçirmek için, organize edilmesi ve eyleme geçirilmesidir. Devrimin bir stratejiyi yaşama geçirmekten başka bir politik mücadele, kitlelerin gücünü ve enerjisini sonuç alıcı şekilde eyleme geçiremez. İşçi sınıfının devrimci hareketi, bugün ileri bir noktada.

Hareketin, devrimci stratejik hedefi gerçekleştirme mücadelesiyle daha ileriye gideceği kesindir. Devrimci stratejik hedefi olmayan kitleler, yönsüz kalır, ne yöne gideceğini bilemez. Günlük mücadelenin tozu-dumanı içinde nereye gideceğini bilemez halde kaybolur.

Devrimci kitleler, devrimci ateşlilik olmadan, edilgen güçten başka bir şey değildir. İşçilerin sınıf savaşına bir itiş veren, hızlandıran, etki gücünü arttıran devrimci ateşliliktir. Devrimci ateşlilik, kitlelerin dünyayı değiştirme eylemine bağlı olarak ortaya çıkar. Kitlelerin, komünistlerin devrimci ateşliliğini tutuşturan onu etkinleştiren stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesi uğruna mücadeledir. Reformlar mücadelesi kitlelerde böyle bir itişi yaratmaz.

Yine ezilen ve sömürülen kitlelerin devrimci enerjisinin harekete geçirilmesi de, devrimci hedeflere mücadelesinin amacına ve devrimci ateşliliğine bağlı. Ne var ki, kitlelerin devrimci enerjisi sonuna kadar harekete geçirilmeden, belirlenmiş hedef hiçbir şekilde gerçekleşmez. Devrimci ateşliliğin yaratılmasında kitlelerin mücadele enerjisinin açığa çıkması ve harekete geçirilmesinde devrimci komünist parti olan proletaryanın devrimci sınıf partisinin politikalarının, propaganda ve ajitasyonunun, kısacası, teori ve pratiğinin temel bir rolü var.

Devrimci sınıfın, ayaklanma ve devrimde, yeni bir dünyanın kuruluşunda sergilediği sınırsız özveri, cesur savaşçı tavır, devrimci içtenliğin tarihte eşi yoktur. bu güç doğru siyasi çizgide, devrimci stratejiye bağlı olarak hareket etmesi durumunda temel devrimci hedef daha yakındır. Esas alınması gereken, kitlelerin enerjisinin, nihai kurtuluşun gerçekleşmesi için, devrime, siyasi iktidarın ele geçirilmesine yönlendirilmesidir. Kitlelerin devrimci güç ve enerjisini, büyük azmini, sayısız eylemde, çatışmada gördük. Kolay kolay oluşmayan bu durum, günlük sınırlı istemlerle sönümlenmemeli. Gerçek devrimcilerin görevi, devrim ateşini harlamaktır. Dünyayı dönüştürme hedefinden başka şey, devrim ateşini harlayamaz.

Kitle yaratıcılığı tarihi hızlandıran bir etkendir. kitle yaratıcılığı örgütlenmede, mücadelede sanatta vd yaratıcılık olarak anlaşılmalıdır. Son iki yüzyılın tarihinde, yani sınıf mücadelesi ve sosyalizm tarihinde deneyimlenmiştir ki, kitle yaratıcılığını açığa çıkaran devrim dönemleridir. İsyan ve devrimde, eylemci kitleler, eylem içinde ve eylem sayesinde kitle yaratıcılığında harikalar yaratırlar. Komün, Sovyetler, Komite ve Konseyler eylem halindeki emekçi kitlelerin yaratıcılığının sonuçlarıdır. Diğer olgular ve olaylar gibi, kitle yaratıcılığında da, devrimci hedefleri ortaya koyan devrimci stratejiyle dolaysız bağı var.

Emekçi kitlelerin iktidarı alması için bir dizi ayaklanma gerekebilir. emekçi ve sömürülen sınıf, sonuç alana kadar, yeni ayaklanmalara başvurmak zorunda kalabilir. Mücadelesi ve hazırlığı bu yönde olmalıdır. Gelgelelim, mücadelenin yarı-yolda kalmaması, gerçekten sonuç alması için, bu toplumun yerine yenisi ve daha üstün olanın konması hedefi konmalıdır. Yakın tarihte, dünyada bir çok ciddi kitle isyanlarının halk ayaklanmalarının, günlerce sürmesi ama başarılı olamamasının temel nedeni, yeni bir topluma geçişin bir stratejik hedef olarak önüne konmamasıdır. İktidar sorunu birkaç hamlede çözülmezse de bu temel devrimci stratejinin bir hedef olarak belirtilmesi gerekiyor. bu toprakların özgülünde halk demokrasisi ve sosyalizm hedefiyle hareket etmeyen hiçbir siyasal ve toplumsal hareketin başarı şansı yoktur.

Emekçilerin günlük mücadelede en sık kullandığı araçlardan biri de sınıf dayanışmasıdır. Ama biz, bu aracın daha etkin kullanılması gerektiğini söylüyoruz. Bunu sınıf mücadelesinin birçok aracı için ifade ediyoruz. Çünkü emekçi sınıf, mücadele araçlarını bugünkü düzeydeki kullanımıyla sonuca ulaşamadı, o halde sınıf araçları daha etkin olarak kullanılmalı. İşçilerin sınıf dayanışması ve tüm emekçi halk kitlelerinin kendi içinde daha etkin dayanışma emekçilerin kurtuluşu hedefine bağlı olarak ortaya çıkar. Bu amaçla yapılan dayanışma eylemleri sonuç vermese bile, ortak amaç uğruna verilen birlikte mücadele yeteneği ve çabası toplumsal kurtuluş kavgasında büyük bir kazanım olur. Öte yandan, sınıf dayanışmasının etkin ve yaygın kullanılmasıyla büyük bir kitle potansiyelini açığa çıkarır. devrimci stratejiyi hayata geçirme mücadelesi her zaman sonuç vermese de ortaya çıkan sonuçların kitlelerin üzerinde devrimci etki bırakacağı kesin.

Türkiye ve Kürdistan’da her devrimci eylem, büyük bir cesareti gerektirdi. Cesaret gösterilmeden devrimci kitle mücadelesi yıllarca sürmez ve bugünkü noktaya gelemezdi. Bu topraklarda, politik cesaret bir avuç devrimci komünistle sınırlı değildir. Milyonlar yıllarca ve Gezi’de ve 6-8 Ekim’de cesaretin iyi bir örneğini sergiledi. İç savaş, on yıllardır sürüyor. Yaygın cesaret gösterilmeden, iç savaş bu kadar uzun süremezdi. Halk kitlelerinin cesur eylemleri, yeni bir dünya hedefiyle yapıldığında, en üst düzeye çıkar. Halklar kendini her sorunda yeniden ve yeniden kanıtladı. Yarın yeni eylemlerde daha ileriye gideceğini defalarca ortaya koydu. kitlelerin cesur eylemleri, devrimci stratejinin iktidar sorununun çözümüne yöneltilmelidir.

Toplumun temelli toplumsal dönüşümü bir zorunluluk iken, bu dönüşümü sağlayacak devrimin bütün koşulları oluşmuş, bir araya gelmişken, daha fazlasını beklemek toplumun en canlı kesimini de çürütmek demektir. kendi seçtiğimiz koşullarda tarih yapmıyoruz ama, mevcut koşullarda tarih yapmak için, elimize birçok fırsat geçiyor ve birçok olanak doğuyor.

Yapmamız gereken doğan fırsatları ve olanakları amacı, gerçekleştirmek için sonuna kadar kullanmaktır. Birçok büyük olayla karşılaştık ve yarın da karşılaşacağız. Sorun, pratikte patlak veren politik ve toplumsal olayları, iktidarı ele geçirecek yönde önderlik etmektir. Her şeyden önce, bu yönde bir perspektife sahip olmak gerekiyor. Üzerinde on yıl geçmesine rağmen Gezi tüm canlılığıyla halen etkisini ve önemini koruyor. Verili tarihsel koşullarda böylesine büyük bir ayaklanma patlak verdi fakat, biz, bu fırsatı ve olanağı daha ileri götüremedik. Oysa ki, ilk fırsata, ayaklanmayı devrime dönüştürme zorunluluğu vardı. Sermayenin ve siyasi iktidarın toparlanıp, karşı saldırısına zaman tanımadan, daha ileriye gidilmeliydi. Tüm bunlar yapılamadı ve o büyük fırsat kaçırıldı.

Gezi bize öğretti ki, devrimci bir stratejiye sahip değilsen, önüne ne kadar fırsat gelirse gelsin kendi tarihini kendin yapmak için en uygun koşulları bile değerlendiremezsin. Mesele bu durumlarda, olayları ve süreçleri iktidarın emekçi halkın eline geçmesiyle sonuçlanacak bir devrimci inisiyatifi ve beceriyi gösterebilmektir. İlk fırsatta iktidara gelemezsek de, bir dahasına bunun da derslerine ve deneyimine dayanarak daha iyisini yapar ve kazanırız.

Emek-sermaye çelişkisi, tekelci kapitalizmde, en gelişkin durumdadır. Günümüzde sınıflar ayrımı, toplumsal eşitsizlik o kadar derinleşti ki, bu nedenle kapitalizmin iç çelişkileri sadece olgunlaşmadı, aynı zamanda keskinleşti. Bu temellerde şekillenen politik ve toplumsal gelişmeler, bize bir dizi fırsat sunuyor. Kitlelerin ayaklanmak için gereksindiği toplumsal bahaneler, değerlendirmemiz gereken fırsatlardır. Bu topraklarda toplumsal bahaneler çoktur ve onları kullanabilecek devrimci bir bakış açısına ve eylemsel yetenek gösterebilmekte.

Birçok siyasi hareket, yeri geldiğinde, bol bol somut durumun somut tahlilinde söz ediyor, fakat içinde bulunduğumuz tarihsel dönemi aynı yöntemle ele almıyor. Kapitalizm bugün hızlı, sert bir çöküş içinde. Yeni toplumun maddi koşulları,eski toplumun çöküşü ve yeni toplumun doğuşu başlamış bir süreçtir. İşte bu tarihsel ve toplumsal koşullarda proletaryanın toplumsal devriminin başarıya ulaşması çok daha olanaklıdır. Tekelci sermaye güçleri, bunu gördüğü, yaşadığı ve kaçınılmazlığını anladığı içindir ki daha fazla statükoya sarılıyor.

Kapitalist sınıf, tam da bu yüzen, düzen partilerini ezilen ve sömürülen kitlelere dayatmak için onların lehine tüm olanaklarını seferber ediyor. Kitlelerin hoşnutsuzluğu ve öfkesi büyüdükçe; bu topluma her yerde baş kaldırdıkça, bu partiler, bir çıkış olarak göstermek amacıyla tüm propaganda aygıtları harekete geçiriliyor. Emekçi kitlelerin bir kısmına iktidar partilerini bir çözüm olarak dayatırken, bir kısmına da muhalefet partileri dayatılıyor. Bu düzen partilerinin temel misyonu, statükoyu, eski toplumu korumaktır. Dolayısıyla burjuva partileriyle her tür işbirliği ve verilen destek, statükonun,bu toplumun ayakta kalmasına hizmet eder.

Siyasi partiler, toplumsal (sınıfsal) temellerinden ayrı görülemez. Sadece siyasi iktidarın teşhirine gidenler ve yalnızca siyasi iktidarın yıkılmasını hedefleyenler, sermayenin sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini, devrimci dalgaların, devrimci saldırının dışında tutmuş olurlar.

Kapitalistler, ekonomik gücü elinde tuttukça, ekonomik gücüne bankaların, borsaların, sanayi, birliklerinin gücüne dayanarak, yeni siyasi iktidarlarla varlıklarını sürdürürler. Burjuvazinin sınıf egemenliği hem siyasi iktidara, hem muhalefete dayanıyor. O halde, işçi sınıfı ve işçi sınıfıyla birlik içinde hareket eden halk kitleleri, sermayenin ekonomik ve politik gücünün tümünü ortadan kaldırmalıdır. Bu, gerçek devrimci bakış açısıdır. Uzlaşmacı siyaset ise, siyaseti, ekonomiden yalıtarak tanımlıyorlar. Bu yüzden, bu siyasetlerin başarıya ulaşması olanaklı değildir. Bu durum, tam da devrimci bir stratejiden yoksun oluşun bir sonucudur. Çünkü devrimci strateji, değişen sınıflar ilişkisinin analizinden çıkarılır. Sadece siyasi iktidarı değil, sınıf egemenliğini yıkmayı, yerine emeğin devrimci iktidarını koymayı ve halk demokrasisini gerçekleştirmeyi, sosyalizme geçmeyi hedefler.

C Dağlı