Yeni bir kitle eylemleri dalgası yükseldi. Gerçekte, kapitalizme karşı eylemler hiç eksilmedi. Kitleler, çeşitli biçimlerde her tarafta, sürekli eylem halindedir. Fakat eylemler, her zaman aynı tempoyla gerçekleşmez. Nesnel ve öznel etkenlere bağlı olarak ya da rastlantısal bazı olaylarla, üst düzeye çıkar. Bugünlerde içinde bulunduğumuz dönemi kavramayan bir kimsenin anlayamadığı biçimde, büyük bir kite hareketi dalgası dört bir yanı sardı.

Reformist hareketler, gelişen büyük kitle hareketi karşısında şaşkın durumdalar. Gezi Haziran Halk Ayaklanması patlak verdiğinde de aynı duruma düşmüşlerdi. Hiç beklemedikleri, tahmin etmedikleri eylem dalgası karşısında ne yapacaklarını bilemez halde, oradan oraya sürükleniyorlar. Kendilerini aşan politik, toplumsal olaylarla yüz yüze geldiler ve sınıf mücadelesini karşılayacak görüşlere ve örgütsel yapıya sahip değiller. Devrimi hedefleyen nitelikli kitle hareketini, kapitalizme karşı bu büyük başkaldırıyı basit bir kalabalık olarak görüyorlar. Büyük kalabalıkların basit sokak gösterilerini, uzlaşmacı siyasetler devrimci kitle eylemlerinin kapsamını ve derinliğini hiçbir zaman anlayamadılar.

Bu kadar yaygın ve büyük bir kitle gücünün nasıl oluştuğunu ne anladılar, ne de açıklayabildiler. Çünkü kendi çalışmalarıyla böyle bir güç ortaya çıkamazdı. Kapitalizme karşı büyük bir gücün oluşmasını sağlayan ne nesnel toplumsal koşulları ciddi olarak analiz ettiler ne öznel gelişmeleri. Onları aşan ve şaşkın duruma düşüren etkileyici mücadele gücünün oluşmasında, kendilerinin bir etkisi, bir değeri yoktu. Bu gücü yaratan, yıllarca kesintisiz olarak süren gerçek devrimci kavgadır. Sık sık belirttiğimiz gibi, düşünülenden daha büyük bir güç birikti. Bunda tekelci sermayenin ve siyasi iktidarın, devletin sömürü ve baskıyı uç noktaya vardırmasının etkisi büyüktür. Bu baskı dönemlerinde sermaye kendisi için sağlanmış olan koşullarda engin bir servetin sahibi oldu. Bu, önceleri sömürücü sınıfın yüzünü güldüren sonuçlar yaratır. Ancak uzun vadede aleyhine karşı gelişen gelişmelere de yol açar. Sınıflar ayrımı çok büyüktür, emekçi halkın yoksulluğu ve yoksunluğu derinleşir, bunun sonucunda kapitalizme ve faşizme karşı büyük bir öfke birikir. Böylece ağır baskı dönemleri çok büyük kitle gücünün harekete geçmesini beraberinde getirir.

Avrupa ve Fransa proletaryası eyleme geçtiğinde gerçekte kapitalizme karşı ne kadar büyük bir güç biriktirdiği bir kez daha görüldü. Fransa’yı milyonlarca insan günlerce sarstı. Sarı yelekliler yıllardır eylem halinde. Gücün onlarla sınırlı olduğu sanıldı. Fransa’da da on yıllarca görülmeyen bir kitle gücü ayaklandı. Bu, bütün Avrupa ve bütün kapitalist dünya için de doğrudur. Yıllarca süren küresel bir iç savaş var. Emekçi halkın belli bir gücü eylemlere katılıyor. Ama aslında, biriken güç daha fazla. Yeni bir eylem dalgası yükseldiğinde, bu gücün bir kısmı daha harekete katılıyor.

Hareket, bir toplumsal grubun tek hamlesinden ibaret değil. Aynı dönemde bir çok toplumsal grup eyleme geçiyor. Kadınlar özgürlük ve eşitlik kavgasında bilinçli etkinlik gösteriyor. Eylemleri çok yaygın ve süreklidir. Ezilen cinslerin eylemleri, milyonları harekete geçiriyor. Son otuz yılın en dikkat çekici eylemleriyle tarihe yeni bir hız kazandırdılar. Yalnız, tarihin en dikkate değer hareketlerinden biri çevre hareketidir. Antikapitalizm temelinde gelişen çevre hareketi, en yaygın ve süreklilik gösteren hareketlerden birisidir. Devrimci öğrenci gençlik, ilerici devrimci sosyalist niteliğini ve militan varlığını sürekli ortaya koyan etken bir güçtür. Yine birçok ülkede ırkçılığa karşı gelişen mücadele ulusal baskıya karşı yürütülen savaş da göz önünde tutulduğunda, kapitalizme karşı sömürü ve baskı toplumuna karşı eylemlere çok fazla insanın zengin eylem biçimleriyle katıldığı görülecektir.

Sri Lanka'daki ayaklanma olsun, Fransa’daki ayaklanma olsun, İran’daki kadınların ayaklanması olsun, yakın tarihin tüm sosyal ve siyasal olayları, toplumsal patlama biçiminde ortaya çıktı. Emekçi halkların, kadınların eylemlerinin toplumsal patlama olarak gelişmesi yüzyılımızın, çağımızın, günümüzün genel bir eğilimidir.

Antikapitalist ve sosyalist mücadelenin tipik bir eğilimidir. Kapitalizmin sosyal çelişkileri öylesine birikti ve keskinleşti ki, çelişkiler kendini patlama biçiminde açığa vuruyor. Toplumsal patlamanın genel bir eğilim, tipik ve yaygın olması bir sıçrama içinde olduğumuzu gösteriyor. Mücadelenin bir sıçrama noktasında olduğu kavranmadan irili ufaklı sayısız patlama, isyan ve ayaklanma doğru olarak anlaşılamaz. Yani olayların akışı, toplumsal devrimle bağlantılıdır.

Sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil, Avrupa’da ve Amerika’da da olayların sürekliliği var. Bu gelişme toplumsal sorunun oluşumundan bağımsız olarak ele alınamaz. Bu durum son otuz yıldır varlığını koruyor. Türkiye ve Kürdistan’da, Latin Amerika’da var olan olayların yoğunluğu hep vardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da yakın tarihte ortaya çıktı. Amerika ve Avrupa’da olaylar yakın zamana kadar daha seyrekti. 68’de ve 70 sonlarında mesela İngiltere’de maden grevleri uzun aralıklarla kendisini gösteriyordu. Fakat 90 sonrası durum değişti. Toplumsal patlamalar daha sık görülmeye başladı. O halde bu ülkelerde toplumun bir sıçrama dönemine girdiğini göstermiyor mu? Orada son otuz yıldır görülen bu gelişme, bizde daha önce de vardı. Yakın zamandaysa daha yaygınlık ve yoğunluk kazandı. Yarım yüzyıldır dünyada devrimci mücadele ve güçlü bir eylem dalgası sermayenin egemenliğini temellerinden sarsıyor. Bu eylem dalgası sonuca götürülmelidir.

Olayları gerçek anlamda kavramak için, olayları onları yaratan insanlarla birlikte ele almalıyız. Olayların yani kapitalizme karşı gelişen eylemlerin bu denli yaygın ve yoğun olması, yaratıcılarının toplumsal dönüşümde ısrarlı olmasından başka bir anlama gelmez. Devrimci bir dönüşüm isteği kararlılığı, ısrarı olmadan eylemler yıllarca ve kesintisiz olarak sürmez. Tam da bilinçli kararlılıkla, hareket ettikleri içindir ki, devrimci krizi ayakta tutmak için büyük bir güç ve enerjiyle savaşıyorlar. Geniş emekçi kitlelerin devamlı mücadele içinde olmaları, yalnızca kapitalizmin ekonomik ve politik uygulamalarının yarattığı hoşnutsuzluk ve öfke değildir. Aynı zamanda bu koşulları değiştirme ve yeni bir yaşama kavuşma bilinçliliği var. Dolayısıyla bu denli bilinçli ve savaşçı kitlelerin olduğu koşullarda olaylar, kitleler gerçek hedefine ulaşana dek durulmayacaktır.

Bu topraklarda aralıksız devam eden faşizme ve sermayeye karşı sayısız eylem, büyük yangını oluşturmaya yöneliktir. Yani eylem dalgası yangını büyütecektir. Koşullar o kadar uygun, ezilen ve sömürülenlerin hoşnutsuzluğu, bu topluma karşı umutsuzluğu öylesine derin ki, bu yüzden içinde bulunduğu duruma karşı büyük bir öfke duyuyor.

Dolayısıyla genel durum, büyük bir yangın çıkarmaya uygundur. Yalnızca bu topraklarda değil, uluslararası durum ve bunun bir sonucu patlak veren yeni eylem dalgası emperyalist kapitalist sistemde büyük bir yangın çıkarma yönünde ilerliyor. Kapitalizmin ekonomik krizinin derinleştiği toplumsal sistemin çöküşte olduğu bir süreçte küçük bir kıvılcım dünyayı tutuşturur.

Güncel kapitalist topluma yönelik teorik analizimizi sürdürelim. Toplumsal gerçeklerle yüz yüze gelmek gerektiğini çok sık kullanıyoruz. Fakat bu kavram, ne anlama geldiği tam anlaşılmadan kullanılıyor. Toplumsal gerçeklerle yüz yüze gelmek ya da kısaca gerçekliğe bağlı kalmak demek, toplumsal emeğimizin, bize yabancılaşan emeğimizin toplumsal sonuçlarıyla yüz yüze gelmektir. Çünkü kapitalist toplum bir grup insanın emeğine dayanıyor. Bu durumu ortaya koymadan, toplumsal gerçek kavramı içeriksiz bir şey olur. Toplumsal gerçeklerden söz etmek, ücretli emek sistemini açıklamak demektir. Toplumu emek sermaye çelişkisi ekseninde açıklamaktır. Emek sermaye ilişkisi ekseninde özel mülkiyetle toplumsallaşan insanlığın çelişkisi ve çatışmasını ortaya çıkarmaktır.

İşçi sınıfı bu teorik analizden, devrimci politik sonuçlar çıkarır. Toplumsal emeğimizin sonuçlarına dayanan bu toplumu dönüştürmek, sömürü ve baskıya dayanan bu toplumun yerine sınıfsız sömürüsüz bir toplumu koymak. Bu, tam da güncel devrimci sınıf mücadelesinin amacıdır. Devrimci mücadeleyi, temel devrimci amaçla bağlantılı olarak ortaya koyuyoruz. Verilen mücadelenin gerçek anlamda devrimci mücadele olarak nitelenmesi için bu mücadelenin temel devrimci amaçla yani mücadelenin devrimin içeriğiyle, toplumsal kurtuluşla ve siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle ilişkili olarak kavranması gerekiyor.

İktidarın ele geçirilmesi işçi sınıfının en büyük görevidir. Üretim araçlarının ortak mülkiyete alınmasıyla, emeğin devrimci iktidarıyla sağlanabilir. Gelecek, pratik olarak devrimci pratikle ele geçirilebilir. Siyasi iktidar sorununu devrimci tarzda çözmek, geleceği ele geçirmenin en büyük pratik politik adımıdır. Yeni devrimci dalga, bu büyük adımı atarak yeni bir dönemi başlatabilir.

Yeni bir dönemi bir toplumsal devrim başlatabilir. İnsanların hayatında yeni dönem, insanın benzersiz bireyselliğini gerçekleştireceği üretim araçlarının denetimini, daha ileri, komünist üretim tarzına dayanacaktır. Bu temelde eşi benzeri görülmemiş bir özgürlük çağı başlar. Özgürlük çağının başlaması için, zorunluk çağının ve zorunluluk olayının üstesinden gelmek gerekiyor. Çağdaş gelişme düzeyi, bunun koşullarını oluşturdu. İnsanlar zorunluluk olanın üstesinden gelerek, özgürlük alanına ulaşacak bir düzeye sahiptir. Burada asıl sorun, toplumsal devrimi gerçekleştirmektir. Özgürlük çağının başlaması, sosyalizme geçişle birlikte ele alınmalıdır. Ve ancak daha ileri ve daha iyi bir toplum temelinde gerçekleştirilebilir.

Devrimci mücadele dalgasının yükselişi ilk değildir. Eylemcilerin isteği, insanca bir yaşam koşullarına ulaşmaktır. Yani toplumun devrimci dönüşümüdür. Fakat reformist hareketler, kitlelerin istemlerini gerçekleştirme uğruna bir mücadelenin çok uzağındalar. Onlar eylem dalgasının, büyük kitle patlamasının gerçek içeriğini anlamadıkları için, gelişen devrimci kitle hareketini sınırlamak istediler. Dün de böyle davrandılar, bugün de daha ileriye giden hareketi kendi geri konumlarına çekmeye uğraşıyorlar. Emekçilerin devrimci mücadelesini toplumsal muhalefet adını verdikleri burjuva muhalefetin içinde eritmek amacındalar. Kısacası emekçi halkların yeni mücadele dalgasını karşılayamazlar.

Her toplumsal felaket, her sosyal yıkım, ezilen ve sömürülenlerin içinde bulunduğu ağır yaşam koşulları, kitlelerin önüne halk demokrasisi ve sosyalizm programını gerçekleştirmenin bir zorunluluğu olarak koyuyor. Bunun anlaşılamaması ne büyük bir zaman kaybı. Halk demokrasisi ve sosyalizm devrim programı, güncel politik ve toplumsal olayların gelişmesi tarafından dayatılmıştır. Bütün bu olgular ve olaylar devrimci komünist önderliğin ne kadar hayati olduğunu ortaya koyuyor. Yalnızca devrimci komünist önderlik devrim programını gerçekleştirebilir.

C.Dağlı