< Avrupa Proletaryasının Güncel Sınıf Savaşımının Kapsamı Ve Derinliği Doğru Kavranmalı

Fransa, İngiltere, Almanya, Portekiz işçi sınıfının ateşlediği eylemler, Avrupa ve dünyayı etkileyen ayaklanmalara dönüştü.

İşgal eylemleri, grevler, ekonomik istemlerle kalkış yapsa da, anında politik eylemler durumuna geldi. Eylemlerin bu denli etkili olması, politik karaktere bürünmesinden geliyor. Kıtada günlük yaşam ve yaşamın tüm alanlarını etkileyen ve sarsan, eylemin politik bir biçim almasıdır.

İşçi sınıfı eylemlerinin ekonomik bir temelde başlasa da, hemen bu başlangıç noktasından uzaklaşıp hızla politik biçim almasının bir nedeni, tek tek kapitalistleri değil kapitalist sınıfı hedef almasıdır. Böylece, bir sınıfın diğerine karşı savaşı halini alıyor. Eylemler tek tek kapitalistlerle karşı karşıya gelmek yerine işçilere karşı çıkarılan yasayla karşı karşıya geliyor. Dolayısıyla hükümetle, devlet iktidarıyla karşı karşıya geliyor. Yani emekçi sınıfın eylemleri somut, sınırlı, kısmi bir sorundan başlamasına rağmen hemen genelleşme eğilimi gösteriyor. Bu da eylemlerin etkisini tüm toplum üzerinde artırıyor. Ekonomik kalkışlı bir eylemin, kısa sürede genel ve politik bir karakter kazanması, devlet-tekel bütünleşmesi koşullarının bir sonucudur. Devlet-tekel bütünleşmesi tekelci kapitalizmin bir eğilimidir. Bu şartlarda işçilerin tekelci sermayeyle her kapışması, burjuva devletle karşı karşıya gelir zorunlu olarak. Avrupa’da eyleme geçen işçi sınıfına karşı sistemin tüm siyasal mekanizması harekete geçti. Hükümet, meclis, devlet güçleri… İki sınıf iki güç karşılıklı mevzilenmiştir. Çatışma, toplumu oluşturan iki sosyal sınıf arasındadır.

Fakat savaş iki sosyal sınıfla sınırlı değildir. Daha belirgin olarak Fransa’da eylemlere, proleter olmayan emekçiler, sarı yelekliler, öğretmenler de katılıyor. Böylece ezilen sınıfların kapitalizme karşı başkaldırısı, kapitalizmin ezdiği tüm kitlelerin katıldığı genel ve birleşik bir başkaldırıya dönüşüyor. İşçilerin bir sınıf olarak eyleme geçtiği her yerde eylemlere işçileri aşan, daha geniş bir kitle katılıyor. Bu hem işçi sınıfının toplum üzerindeki etkisinin varlığından ileri geliyor, hem de diğer halk kitlelerinin bu eylemleri bütün ezilen ve sömürülenlerin aynı ve ortak düşmana karşı yapılmış eylemler olarak görmelerinden ileri geliyor. Böylece tüm antikapitalist güçler, güçlerini sokakta birleştirmiş oluyor. Tekelci sermaye toplumun bir grubuna saldırdığı ya da ona karşı yeni bir adım attığı zaman karşısında halkın birleşik güçlerini buluyor. Dolayısıyla emekçi halka karşı bir adım attığı zaman bu sonuçla karşılaşacağını göz önünde tutuyor. Yani toplumun geniş kesimleriyle çatışmayı göze alıyor. Bu da sokaklardaki çatışmaların çok şiddetli, yoğun ve tüm toplumu kendisine çekmesi demektir.

Fransız hükümeti, emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkardı. Macron bunu kendi gücü ve başarısı sayabilir. Aynı düşünceyi işçi sınıfının tüm karşı çıkışına ve eylemlerine rağmen, Avrupa’nın ya da dünyanın başka bir yerindeki diğer kapitalistler de ileri sürebilir. Oysa bu çarpışmanın ilk sonuçları ne olursa olsun, savaşımdan daha güçlenerek çıkan işçi sınıfıdır. Çünkü ezilen sınıf bu savaşta güçlerini birleştirir, savaş kapasitesini geliştirir. Yeni sosyal politik deneyimi edinir. Kısacası burjuvaziye karşı savaşta yetkin bir sınıf konumuna gelir. Avrupa işçi sınıfı, bu son ayaklanma sırasında mücadele ve eylem düzeyini yükseltti. Gelecek sınıf çatışmalarına daha yetkin savaşı bir sınıf olarak katılacaktır. Burjuvazi varsın kendi başarılarıyla övünüp dursun. İşçi sınıfı nihai kurtuluşu amaçlayan devrimci bir sınıf olarak bu çarpışmalar sırasında edindiği değerler ve artan savaş yeteneğiyle donanan bir konumuyla karşılaşacaktır sınıf düşmanıyla. Toplumsal kurtuluş amacı olan bir sınıf kendi eylemlerine amacı gerçekleştirmeye katkısı açısından bakacaktır.

David Harvey, son kitabında 2019’da olan kitle hareketlerinin üzerinde duruyor ve şu genel sonucu çıkarıyor:

“Kitle hareketleri genellikle pek uzun ömürlü olmaz. Hareketlerin çoğu ortada hiçbir uyarı hareketi yokken meydana gelir, sonra söner, insanlar unutmaya başlar ve ardından yeniden patlak verir…”

Harvey’in göz ardı ettiği, kitle hareketinin son otuz yıldır sürekli ortaya çıktığı ve süreklilik göstermesidir. Yıllardır süresel iç savaşı sürdürecek kadar güçlü ve kararlı olan kitleler, bu kitlelerdir. Latin Amerika’da sokakta çatışanlar, barikat kuranlar, eylemlerini ayaklanmalara ve devrime dönüştüren bu kitlelerden başkası değildir. Kitle hareketlerinin kendi içinde ortaya çıkan komiteler, meclisler, kitle hareketi geriye çekildiğinde dağılıyor. Fakat yeni bir harekette tekrar ortaya çıkıyor. Sürekliliği ve kalıcılığı, hareketin sürekliliğine ve kalıcılığına bağlıdır.

Öte yandan emekçi sınıf ve diğer emekçi halk kitleleri uzun süren sosyal pratiğinin içinde çok şey öğrendi. Bunlardan biri, sermaye sınıfının saldırılarını sonuçsuz bırakmak için büyük bir güçle harekete geçmek gerektiğidir. Fransa’da milyonlarca insanın eylemlere katılması, bugüne kadar yaşanan deneyimlerinin bir sonucudur. Yani güç ve enerjiyi sokakta, eylemde birleştirmek. Ama olsa da olur, olmasa da olur tarzıyla etkisiz yöntemlerle değil, gerçekten tam da etkili yollarla ve yöntemlerle. Avrupa işçi hareketi son otuz yılda verilen mücadeleden, bu konuda çok şey öğrendi. Emekçi sınıfı şunu da çok iyi öğrendi; burjuvaziye karşı mücadelede uzun soluklu eylemleri göze almak. Bu konuda da gerek Avrupa’da gerekse de dünyada iyi örnekler ortaya çıktı. Devrimci güncel sınıf mücadeleleri, eylemleri sırasında yeni değerler, yeni mücadele örnekleri yaratarak ilerliyor.

Avrupa’nın farklı ülkelerindeki işçi eylemleri aynı sıralarda patlak verdi. Bunun bir nedeni, bu ülkelerdeki hükümetlerin, aynı zaman içinde işçilere saldırıya geçmesidir. İşçiler de kendi bulundukları ülke özgülünde, saldırılara eyleme geçerek yanıt verdi. Ama asıl olarak tüm işçilerin aynı şartlarla aynı kapitalist temelde mücadele vermesinden ileri geliyor. Tüm kapitalist ülkeler karşılıklı bağımlılık içinde. Hepsinde birçok ulustan oluşan, uluslararası tekelciler egemen. Dolayısıyla birinde olan gelişme, diğerlerini de etkiliyor. Bu temele bağlı olarak işçileri farklı ülkelerde aynı anda harekete götüren koşullar aynıdır. Birinde oluşan özgün bir gelişme, sistemin tümünden kopuk değildir. Bir yerde başlayan ekonomik finansal bir kriz, kısa sürede sistemin tümünü etkiliyor. Kapitalizmin krizlerinin ilk sonuçları işçileri vurduğu için, işçiler aynı anda sokağa çıkıyorlar.

Aynı maddi temele dayanmanın yanı sıra, işçilerin düşüncesindeki köklü değişimle de açıklanmalıdır bu durum. Geniş anlamda, insanların bilincinde radikal bir değişim var. Bir ülkedeki eylemin kısa sürede başka yerlere sıçraması, bilinç değişimi görülmeden açıklanamaz. İşçi ve emekçi halk kitlelerinde, devrimci gençlikte yüksek bir dayanışma bilinci var. Unutturulmak istenen bir kavramla ifade edersek, gelişmiş bir proletarya enternasyonalizmi bilinci yerleşmiş durumda. Dolayısıyla böyle bir ortamda, bu insanların olduğu yerde patlak veren bir eylem, başka yerlere sıçrar. George Floyd isyanının ABD’yi aşıp Avrupa’da da başlaması ve günlerce sürmesi, değişen bilinçle, dayanışma bilinciyle açıklanabilir. Ki, dayanışma bilinci, bencil bireyciliğin panzehiridir ve kitlelerin gelişkinliğini göstermesiyle açıklanabilir. Dayanışma bilinci ve hareketi, ezilen sınıfın kapitalizme karşı ortak savaşıdır ve bir yanıyla da yeni bir dünya uğruna birlikte mücadeledir.

Olgular arasında nesnel bağlantı ve karşılıklı ilişki var. Fakat aynı dönemde ortaya çıkan olayları açıklamak için başka bir şeyin üzerinde de durmamız gerekiyor. Bu, nesneyle özne arasındaki ilişkidir. Özne nesnenin çizdiği sınırlar içinde hareket etmekle birlikte, nesne üzerinde kuvvetle etkide bulunur. Nesneyle özne arasında karşılıklı bağlantılar ve etkileşim var. Nesnenin toplumsal koşullarla özne arasında; işçi sınıfıyla karşılıklı ilişki-eylem olmadan, hareket kesinliğe ve yeni bir topluma varmaz. Özne, nesnel koşulları değiştirirken kendisini de değiştirir. Bütün ülkelerin işçi sınıfı on yıllardır sömürü ve tahakküm toplumunu değiştirirken, kendisini de değiştirmiştir. O artık bilinçli bir güç olarak, yeni bir farkındalık edinmiş bir sınıf olarak çevresine ve dünyaya daha kavrayışlı bakıyor. Bakış açısı değişmiştir. Dolayısıyla içinde bulunduğu koşulları yüksek bir bilinçlilikle aydınlatabiliyor. Yalnızca bulunduğu yerden burjuvazinin sınıf egemenliğini değiştirmek için mücadele etmekle kalmıyor, dünya proletaryasıyla sınıf dayanışması görevini de yerine getiriyor.

İşçi sınıfı ve halk kitleleri nesnel toplumsal koşulları dönüştürürlerken kendileri de dönüşür. Bu dönüşümün somut göstergesi, kendi aralarında yeni bir sosyal ilişki kurmalarıdır. Kendi aralarında yeni sosyal ilişki kuran insanlar yeni bir topluma geçebilir ve inşa edebilirler. Ülkelerde, isyan ve devrimin, sosyalizmin milyonlara ulaşan potansiyel gücü var. Sınıf mücadelesini yeni ve daha üstün bir topluma kadar vardıracak bir dinamizm var. Statükocu güçler, bu dinamizmi kendileri için yaratamazlar. Kapitalizmi yıkmak ve sınıfsız, sömürüsüz bir toplum kurmak isteyen devrimci güç, sınırsız bir enerji ve özveri sergiliyor. Yeni ve daha iyi bir toplumu ancak böyle bir güç kurabilir. Avrupa’da ve dünyanın başka yerinde ayaklanan işçi sınıfının, kadınların ve gençliğin eylemi içinde yeni bir toplumu kuracak bu gücü görebilirsiniz.

İnsanlar, kapitalizmin insanlık için nasıl bir tehdit ve tehlike oluşturduğunun farkında. Antikapitalist mücadeleyi, isyan ve devrimi bu bilinçle her yerde yükseltiyorlar. İnsanlar yalnızca kapitalizmin oluşturduğu tehdit, yıkım ve tehlikenin farkında değil, aynı zamanda yeni bir tarihsel dönemi başlatmanın öğeleri, koşulları ve olanaklarının da farkında. Burjuvazinin statükoyu korumak için, ezilen sınıflar ve halk kitlelerine karşı artan saldırıları tam da bu nedenledir. Devrimci sınıf, burjuva güçlerin tüm tehdit ve saldırılarına rağmen toplumu dönüştürülebilecek bir konumdadır.

İnsanın kendisini gerçekleştirme potansiyeli çok büyük. Bu potansiyel kapitalizmin zincirlerinden kurtulduğunda tam bir gelişme gösterir. İnsanın kendini gerçekleştirme potansiyeli, insani bir toplumda tam anlamıyla gelişme gösterir. Yeni bir tarihsel dönemi başlatacak olanaklar var. Bu olanakları sonuna kadar harekete geçirerek insani potansiyeli de tam anlamıyla gerçekleştirmiş oluruz. Başlamış olan yeni toplumsal devrimler çağı, bütün bu olanakları gerçeğe dönüştürecektir. Bu, halkın ve devrimci önderi olan işçi sınıfının tarihsel devrimci görevini etkin biçimde yerine getirmesine bağlı. Avrupa proletaryasının güncel sınıf savaşı bu yönde ilerliyor. Bu savaşın gerçek kapsamı ve derinliği doğru kavranmalıdır.

Diyalektik ve tarihsel materyalizm, her toplumsal ve siyasal gelişmeyi ve olayı belirli bir tarihsel çerçeve içinde ele alır. Toplumsal gelişmenin kendisi de değişime uğrar. Toplumsal olayların tarihsel ve değişken olduğu kabul edilmelidir. Toplumsal olanın gelişmesi bir momentten başka ve daha ileri bir momente doğrudur. Bir ırmakta iki kere yıkanılmaz. Bütün toplumsal ve siyasal olaylar devrime akıyor.

C.Dağlı