Bir sınırda salınıp duruyor yaşlı dünyamız. Köklü bir dönüşümün, bir sıçramanın eşiğinde. Son çeyrek asırdır devasa gösterilerle, isyan ve ayaklanmalarla, devrimci kalkışmalarla, devrimlerle sarsılıp duruyor.

Bir “genel bahane”ye dönüşecek küçük bir olay mesafesindeyiz toplumsal patlamalara. Daha dün “yaprak kıpırdamıyor” denen topraklar, birden devrimci kasırgalara ev sahipliği yapıyor. Vakitsiz devrim, “erken gelen bahar” yok artık.

Bu, geçici bir durum değil. Kapitalist sistem ve burjuva uygarlık yolun sonuna geldi çoktan. Toplumu ve doğayı yok etme pahasına krizler ve bunalımlarla sürdürüyor varlığını hala. Yıkım ve çöküş, küresel başkaldırıları besliyor. Halklar, insanlığı yok oluşa sürükleyen bu vahşi düzene karşı ayaklanıyor. Dünya devrimi dalgası her yerde!

Tüm yerkürede emekçiler isyana, sokaklara sürüklenirken, “bizim” burjuva muhalefet sözcüleri “sokağa çıkmayın” buyuruyor! Dinci faşist iktidarla “sandıkta hesaplaşma” masalları anlatıyor, sessiz sedasız seçimleri beklememizi istiyorlar. Öyle ya, bütün anketler RTE ve avenesinin kartopu misali eridiğini göstermiyor mu! “İşte bu yüzden RTE hasımlarını kışkırtıyor, sokaklara sürüklemek istiyor!” Elbette “bu tuzağa düşmemek lazım!” Burjuva muhalefetin inanmamızı istediği hikaye budur!

Oysa milyonlarca emekçi açlığın korkunç pençesine düşmüş durumda. Ayaklanmak için dinci faşist iktidarın özel kışkırtmasına hiç ihtiyacı yok. Yoksul haneleri bir çırpıda uçurumun kenarına getiren kartopu misali büyüyen kriz, yeterince kışkırtıcı etkiye sahip. Burjuvalar durumun farkında, canhıraş açıklamalar yapıyorlar: “sosyal barışın tıkanacağını görüyoruz, burada bence büyük bir sosyal patlama gelecek”, “Benim çalışanım et süt alamayacak, yarın öbür gün bu iş başka yere gidiyor.” Gerçeklik bu kadar açık, net, acımasız.

Burjuva muhalefet ve onun kuyruğuna takılmış tayfa, tam da “gelmekte olan”ın korkusuyla emekçi yığınları sokaklardan uzak tutmaya, biriken muazzam öfkeyi sandıkta soğurmaya çalışıyorlar. Burjuva muhalefetin tüm çabası düzeni kurtarmak. Onların kuyruğuna takılanlarsa dinci faşist iktidarın yerine “Millet İttifakı”nı hükümet yapmak derdinde.

İşçi ve emekçiler olarak “kötünün iyisi” diye bir seçeneğimiz yok bu düzende. Yaşadığımız bu cehennemden sandıkla/seçimle kurtuluş yok. “Sokağa çıkmayın” çağrılarına karnımız tok!

Öfke patlamak için yer arıyor ve patlayacak. Hiçbir güç bunu engelleyemez. Bu şartlarda sokağa çıkıp çıkmamayı tartışmanın yeri yok. Tartışılması gereken, “gelmekte olanı” alabildiğine hazırlıklı karşılamanın yollarıdır, başka bir şey değil!

Sandıkla “yumuşak bir değişim” değil, isyan ve ayaklanma dalgası geliyor. Ayaklanma koşulları her gün olgunlaşıyorken, onu karşılamanın en somut biçimleri üzerine kafa yormak, adımlar atmak, uygun işçi birliklerini oluşturmak, gençlik grupları kurmak... için enerjik bir şekilde harekete geçmek gerek.

Unutulmasın. Sandıkla gitmeyecekler! Şimdi devrim zamanı!