Toplumsal mücadele her geçen gün büyüyerek gelişiyor. Kadınların, öğrencilerin eylemleri, işçi grevleri, esnafların sokağa çıkması, küçük tütün üreticilerinin yol kapatma eylemi, çevrecilerin işgal eylemleri ve daha bir çok irili ufaklı eylemlere tanık oluyoruz. Bu eylemlerin hepsinin ortak noktası kapitalist düzenin yaratmış olduğu sorunlara karşı gelişmesidir.

En küçük eylemler giderek geniş alanlara yayılılıyorsa, ileri taşınıyorsa, eylemlerin yoğunluğu, sürekliliği artarak devam ediyor, her soruna karşı kitleler çözüm için sokakları eylem alanlarına çeviriyorlarsa, devrim koşullarının canlanmaya ve gelişmeye başladığı sonucu çıkar. Bu noktada pratik çabanın hedefi, devrimci yönü öne çıkararak devrim mücadelesine yön vermektir.

Kitlelerin, toplumsal ayaklanmaya hazır oldukları böylesi dönemlerde, bilinçsel duyarlılık artar, olayları değerlendirme ve yorumlama daha da çoğalır, ileri bir düzeye sıçrar. Harekete geçmek için tetikleyici bir koşul oluşur. Özellikle devrimci olana yönelim, dönemin koşulları itibariyle daha yoğundur. Kitleler kendi mücadelesini ileriye taşıyacak, özgürlük ve yaşam alanını genişletecek tek ve gerçek olan şeyi devrimci yönde bulur.

Gezi Ayaklanması, 6-8 Ekim Kobane Serhıldanı ve ortaya çıkan irili ufaklı bir çok eylem ve ayaklanmalarda kitlelerin devrimci yönde tavır koydukları görülmektedir.

Kapitalist düzene karşı gelişen her eylemde devrimin durdurulamaz yükselişi açığa çıkmaktadır. Kitleler bu anlarda hiç tereddüt etmeden, cesaret ve kararlılıklı ileri atılmakta, baskılara, saldırılara, gözaltı-tutuklamalara karşı faşist korku duvarlarını yıkmaktadırlar.

Toplumsal mücadelenin gelişmesi düzene karşı hedeflerin daha ilerlemesini zorunlu kılmaktadır. Bu ileri hedefleri belirlemek, o hedef temelinde kitleleri harekete geçirmek bile bir birikim ve sorumluluk gerektirmektedir. Bu birikim ve sorumluluk bilincinde hareket etmemek toplumsal mücadeleyi ileri taşımak şöyle dursun, onu reformist ve küçük burjuva güçlerin eline teslim etmek demektir.

Bu bilinç ile hareket eden leninistlerin görevi ortaya çıkan toplumsal tepkiyi iyi gözlemleyerek, onu kitle hareketine çevirecek yol ve yöntemleri bulmaktır. Olayların peşinden sürüklenmemek için bu bir zorunluluktur.

Ortaya çıkan bu tür toplumsal mücadelelere yön verebilmek için olayların temelinde yatan gelişmeleri iyi görmeli, ulaşabileceği düzeyi kavramak gereklidir. Temeldeki gelişmelerle yüzeyde görünen sonucun iyi kavranması onu ileri taşımak için önemli bir olanak sağlayacaktır. Ona yön vermenin önünü açacak, doğru politikalarla birleşince sonuç alıcı bir durumun ortaya çıkma olanağı gelişecektir.

Kitleler bir kez harekete geçti mi, doğru bir politik öncünün rehberliğine sahip oldu mu, her adımda hedefe daha da yaklaştığının bilincinde olacaktır. Düzenin türlü saldırılarına maruz kalan kitlelerin artık kaybedecekleri bir şey de yoktur.

Toplumsal ayaklanmalar kırılma anının yaşandığı noktalarda gelişir, büyür. Kırılma anının önemi devrimin ileri sıçraması, gelişmesi, büyümesi ve sonuç alıcı yöne doğru ilerlemesidir. Kitleler bu anlarda yıllar içinde kavrayabilecekleri şeyleri kısa sürede kavrar. Olayları doğru temelde kavramalı pratik adımlar atıp hareketi yükseltmelidir. Harekete geçen kitleler sokağa çıktıklarında sonuç alıcı politikalar beklerler. Sonuç alıcı politikalar görmez, onları bir çember etrafında çeviren politikalarla karşılaşırlarsa, hareket giderek zayıflamaya, güç kaybetmeye başlar.

Leninistlerin görevi sonuç alıcı politikaları kitlelerin önüne koymaktır. Bu politikalar bir kez kitlelerin kendi taleplerine dönerse, onları ileriye, devrim için harekete geçirmek bir o kadar kolay olur. Doğru politikalar kitlelerle buluşmazsa, toplumsal ayaklanmanın öncüsü değil onun peşinden sürüklenmek gibi bir sonuç ortaya çıkar. Kitlelerin hedefini ileriye taşıyacak her somut adım, devrim için atılacak büyük bir adımdır.

Unutulmaması gereken önemli bir noktada Leninistlerin boş bıraktığı alanların hızla reformist ve küçük burjuva hareketler tarafından doldurulmasıdır. Onlar kitlelerde ortaya çıkan devrimci enerjiyi kararlılığı, cesareti kırarak, hareketi sistem içi talepler etrafında toplamaya çalışırlar. Sistem içi  taleplerle sınırlandırılmış bir toplumsal ayaklanma, sınırları aşamadan yok olup gitmeye mahkumdur.

Kitleler belli alanlarda reformist-küçük burjuva hareketlerin taleplerini sahiplenip, bu taleplere uyabilirler. Ancak devrimci anlarda bu talepleri, koşulların gereği olarak sahiplenmezler. Bu hareketler de kitlelere böylesi anlarda devrimci söylemlerle giderler. Onların devrimci söylemlerinden anlaşılması gereken şey, sistem içi çözümlerdir. Çünkü onlar için devrim bugünün sorunu değil, gelecekte, herhangi bir tarihte olabilecek bir sorundur. Devrimin güncelliğini ve dolayısıyla iktidarı almanın pratik sorunlarını ele almayı yok sayarak, devrimci oldukları iddiasını ortaya atarlar. Bu iki temel meseleyi anlamadıkları, kavramadıkları sürece devrimci oldukları iddiasında bulunsalar da, devrimci söylemler ileri sürseler de, amaçları kitlelerin hedefini farklı yönlere çekerek, sistem içinde tutmaktır.

Gezi Ayaklanması sürecinde kitleler “Hükümet İstifa” sloganı etrafında buluşarak iktidar sorununu gündemlerine aldıkları sırada, onlar “biber gazı yasaklansın”, “Gezi ruhuyla seçimlere” vb taleplerle ortaya çıktılar. Hatta bununla yetinmediler, daha ileri gidip milyonların günlerce sokakları zaptettiği eylemleri bitirmek için iktidar ile masaya oturdular.

Komünist öncü devrimci kitle hareketiyle en hızlı şeklide bağ kurarak, kendi politikaları etrafında birleştirecek ve kitlelerin enerjisini devrimci yöne doğru yönlendirerek sonuç alıcı noktaya doğru ilerler.

Devrimci durum koşullarında her anı iyi değerlendirmek zorunludur. Bu devrimin kaderini belirleyecek temel sorundur. Daha fazla insiyatifli, daha kararlı atılacak adımlar kapitalist düzenin ortadan kaldırılması için hayati derecede önemlidir.

Cihan Ateş