Ho Şi Minh, Beni Leninizme Götüren Yol adlı yazısının başlarında şunları söylemektedir:

''O zamanlar Rus Devrimi'ni sadece sezgisel olarak desteklemekteydim, henüz bütün o tarihsel önemini kavramamıştım. Yurttaşlarını özgürlüğe kavuşturan büyük bir yurtsever olduğu için Lenin'i sever, ona hayranlık duyardım; o zamana dek hiçbir kitabını okumamıştım.'' (Ho Şi Minh, Kurtuluşa Giden Yol, s.102)

Yazısının sonlarına doğru da şunu söylemektedir:

''İlk başta, Lenin'e ve Üçüncü Enternasyonal'e güven duymamı sağlayan şey komünizm değil, yurtseverlikti. Mücadeleyle birlikte adım adım, pratik faaliyetlere katılımın yanı sıra Marksizm-Leninizm üzerine de çalışarak, gitgide, dünyanın dört bir yanındaki emekçi halkı ve ezilen ulusları kölelikten sadece sosyalizm ve komünizmin kurtarabileceği gerçeğine ulaştım.'' (A.g.e., s.104)

Bu satırlarda da bahsettiği gibi Ho Şi Minh, mücadele hayatı boyunca kendini aşma sürecinden geçmiştir. Önce sömürgeleştirilmiş bir ülkenin insanı olarak anti-emperyalist bir yurtseverlik sezgisiyle hareket etmiş ve pratik hayatı onu Leninist bir proleter devrimcisine evriltmiştir. Bundan 51 yıl önce, 6 Mayıs 1972'de idam edilen Türkiye ve Kürdistan halklarının devrimci komünist önderleri Denizler de Ho Şi Minh'in kendini aşma serüvenine benzer bir süreçten geçmişlerdir.

60'lı yılların sonu ile 70'li yılların başı arasındaki zaman aralığında çalkantılı bir atmosfer vardır. Sosyalist dünya ile kapitalist dünya çarpışmaktadır. Küba devriminin, Çin devriminin, Vietnam devriminin etkileri Türkiye ve Kürdistan topraklarında büyüktür. II. Emperyalist paylaşım savaşı sonrası hegemonik güç olan ABD emperyalizmi, Türkiye'yi bağımlı bir ülke haline getirmektedir. Bu şartlar altında Denizler'in öncelikli adım olarak anti-emperyalist bir yurtsever sezgiyle hareket etmeleri, tıpkı Ho Şi Minh'inki gibi normaldi. Bununla beraber Denizler pratik mücadeleye başlarken, onların Kemalizmin etkisinde olması, tartışılan bir konu olmuştur ve bugün de hala konuşulmaktadır. Bazı darkafalılar dönemin koşulları hakkında zerre bir bilgi sahibi olmadan Denizler'i Kemalistlikle suçlamaktadırlar. Bazıları da Denizler'i burjuvaziye karşı uzlaşmaz devrimciliklerinden soyutlayarak, onlardan ABD'ye sadece vatanseverlik refleksiyle tepkisi olan çarpık bir anti-emperyalist heyecanlı, romantik genç imajı yaratmaktadırlar. Böylece Denizler hakkında ''küçük-burjuva devrimcileri'' gibi safsatalar öne sürülmüştür.

Denizler'den önce, Denizler'in içinden çıkmış oldukları dönemin sosyalist hareketinin Kemalizm üzerine olan görüşlerini hesaba katmak gerekir. O zamanlar içinde bulundukları dönemin sosyalist hareketi, bir burjuva ideolojisi olan Kemalizmden kopuş gerçekleştirememiştir. Denizler'in ilgili oldukları Hikmet Kıvılcımlı gibi, Mihri Belli gibi sosyalist aydınlar, büyük oranda Kemalizmin etkisi altındadır. C.Dağlı, sosyalist hareketteki Kemalizmin büyük etkisinin nedenlerini şöyle anlatır:

''...Her zaman devlet terörü ve yasakları altında kalan proletarya uzun yıllar uluslararası komünist teoriyle buluşamadı. Bu zaman içinde proletaryaya teori olarak götürülen şey, Türk ırkçılığından başka bir şey olmayan Kemalizmden başkası değildi. Teoriye yer verme bakımından burjuvazinin kurduğu cumhuriyet, Osmanlı monarşisinden ileri gidemedi. Pek çok bakımdan daha yasakçı ve sansürcü davrandı. Cumhuriyetten 70'li yıllara kadar Türkçe'ye çevrilebilen sosyalist klasiklerin sayısı parmakla gösterilebilir. Onlar bile çok az basılabilmiş ve yayımlayanlar yıllarca mahkemelerden çıkamamışlardır. Ağır yasak ve terör koşulları, uluslararası sosyalist teorinin proletaryayla buluşmasını engellediği gibi, burjuva gericiliği proletaryanın sosyalist teoriyi geliştirmesini de engellemiştir.

Uluslararası sosyalist teoriye kapalı olan Türkiye'de Kemalizm ve onu yorumlayan teorilere yer verildi. Tamamen idealizm temelinde yazılmış görüşler, ileri ya da sol görüş olarak ileri sürüldü. Doğan Avcıoğlu ve pek çok kemalistin görüşleri 'ilerici görüş' olarak okutuldu...'' (C. Dağlı, Toplu Yazılar-1, s.196-197)

İşte tüm bunlar gerici bir burjuva diktatörlüğü olarak Kemalist diktatörlüğün kendisine uygun bir ''devlet solu'' yaratmaya çalışmasının sonucudur. ''Bu memlekete komünizm lazımsa onu da ancak biz getiririz'' söylemleri, cumhuriyetin ilk dönemlerinde Kemalistlerin tipik bir söylemiydi. Kemalist burjuva devlet, kendisine karşı olan hiçbir görüşün hem teorik hem de pratik açıdan gelişmesine müsaade etmiyordu. Böyle bir baskı ortamında Türkiye'deki sosyalist hareketin Kemalizmin etkisinde olması ne yazık ki kaçınılmazdı. Denizler, önce TİP'i sonra da MDD'yi aşarken Kemalizmden eksiksiz bir kopuş yapamasalar da, Kemalizmin etkisi onlarda sadece bir kalıntı olarak kalmıştır. Hiçbir yeni hareket, içinden çıkmış olduğu eski hareketin tüm kalıntılarından eksiksiz bir şekilde kurtulamaz. Bu bir niyet meselesi değil, koşul meselesidir. Yeni hareket içindeki eskinin kalıntıları bir dizi gelişmeden sonra silinebilir. Çünkü gelişmenin diyalektiği böyle işlemektedir.

71 devrimci kopuşunu gerçekleştirenler olarak Denizler, Kemalizmden pratik anlamda kopuşu gerçekleştirmişlerdir. Mesela THKO'yu kurma fikri karşısında Denizler'in o zamanlar ilgili oldukları sosyalist aydın Hikmet Kıvılcımlı Denizler'e büyük bir şiddetle karşı çıkarak ''Bir ülkede iki ordu olmaz!'' demiştir. Kıvılcımlı'daki Kemalizm etkisi, onu teorik açıdan olduğu kadar pratik açıdan da pasif kılmıştır. Yani Denizler'in Kemalizm üzerine olan görüşleri temel bir sorun değil, tali bir sorundur. Zaten Denizler'in mücadele bayrağını devralan yoldaşları, onların Kemalizm üzerine olan tali hatalarını eski olandan hiçbir iz bırakmayacak şekilde düzeltmiştir.

Denizler, kendilerini üniversite kampüslerinde değil, grevlerde, işçi mitinglerinde, toprak işgallerinde var etmişlerdi. Onlar işçilerin ve köylülerin eylemlerinden öğreniyorlardı. Denizler hakkında “köken” tartışması yapmak darkafalılıktır. Böyle bir darkafalılıkla ne Engels'in ne de Marx'ın konumu açıklanabilir. Denizlerin tarihsel önemi, proletaryanın ve ezilen ulus halklarının zora dayalı devrim yolunu açmış olmalarından ileri geliyor. Devrimci proletaryanın önünü açan onlardı. Onlar bir başlangıç gerçekleştirebildiler. Söyleyecek ve yapacak çok şeyleri vardı ama yarım kaldı. Bugün onların ardından yürüyen Leninist yoldaşları, yarım kalan işlerini tamamlamak ve daha ileriye gitmek için çıktıkları uzun yürüyüşe devam etmektedir.

İdamlarının 51. yılında Denizler'in devrettiği mücadele bayrağını Leninistler ve proletarya, burjuvazinin çürümüş kalesinin en tepesine dikecektir.


Mücadele Birliği Okuru Bir Öğrenci