“Komite Örgütlenmesinin Gücünden Ve Yayılmasından Korkuyorlar”

Genel İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 Nolu Şube’nin 2. Olağanüstü Genel Kurul toplantısı 26 Haziran Pazar günü Kadıköy’de Caferağa Spor Salonu’nda gerçekleştirildi.  Genel İş Sendikası Genel Merkezi’nin iki buçuk yıldır görevde olan şube yönetiminin değişmesi yönünde ikinci kez imza delegelerden imza toplayarak 2. Olağanüstü Genel Kurul’a gidilmesini getirdi. Genel Kurul toplantısı gergin bitti.

Yaşanan süreci Genel Merkez’in değişmesi için sürekli girişimde bulunduğu Şube Başkanı Ahmet Arıkan ve Şube Yönetim Kurulu Üyesi Ali Ekber Erarslan süreci ve genel kurulda yaşananlar üzerine konuştuk.

Mücadele Birliği: Genel İş Sendikası Anadolu Yakası 1 Nolu Şube’de ikibuçuk yıldır yönetimdesiniz ve bugün 2. Olağanüstü Genel Kurul toplantısı yapıldı. Gergin ve tartışmalı bir şekilde bitti. Öncelikle Olağanüstü Genel Kurul’a geliş sürecini bize aktarır mısınız?

 

İşçi Sınıfının Sınıf Düşmanlarına Karşı Verdiği Bir Mücadele”

Ahmet Arıkan: Bu süreç uzun soluklu bir süreç. Bir iki aylık, bir kaç yıllık, on yıllık bir mücadele değil, işçi sınıfının sınıf düşmanlarına karşı verdiği bir mücadele. Biz de bu sınıfın bir neferi olarak, önce işçi olarak, delege olarak ve iki buçuk yıldır da şube yöneticisi olarak arkadaşlarımla birlikte bu mücadelenin içinde yer aldık. Bizim yetki alanımız içinde olan Kartal, Kadıköy ve Ataşehir Belediyelerinde çalışan işçilerin yaşam standartlarının düzeltilmesi, insan onuruna yakışır bir düzeye gelmesi ve çalışma şartlarının düzeltilmesi yönünde aktif bir şekilde mücadele yürüttük. Bu yola çıkarken biliyorduk, bu yol çok çetin bir yol ve uzun soluklu bir yol. Ve biz bu yolda dürüst, onurlu, şerefli işçilerle beraber bir mücadele başlattık ve bunun da elbette ki bir bedeli olacaktı. Ne mutlu ki, işçiler de bizim yanımızda oldu.

 

Sistemin Tekerine Çomak Soktuk, Sistemden Yana Olanları Rahatsız Ettik

Mücadele Birliği: Şube yönetimi olarak varolan sendikal örgütlenme biçiminden farklı bir örgütlenme yürüttüğünüzü ifade ediyorsunuz? Nedir farklı olan?

Ahmet Arıkan: İşçilerle beraber tabadan gelen bir örgütlenmeyle patronların da, sendika yöneticilerinin de karşısında konuşabileceği, sendikal bürokrasiye karşı çıkabileceği bir örgütlenme yaratmak için çaba gösterdik. Bunun mücadelesini verdik ve bunu eksiğiyle, noksanıyla belli bir noktaya da taşımış olduk. Ama bu aynı zamanda bu sistemin tekerine çomak sokmaktır. Bu büyük bir sistemin çarkını kırmaya yönelik bir hamledir. Çünkü taban uyanıyor, taşeron işçisi uyanıyor, işçiler uyanıyor ve dış birimler iç birimlerle bir araya gelerek birlikte bir mücadeleye yöneliyor ve şubesi, temsilcisi işçilerden hiçbir şey saklamadan şeffaf bir şekilde tüm süreci birlikte yürütüyor. “Şimdi bu olmaz!” denildi mevcut sistem tarafından. Belediye tarafından, sendika genel merkezi tarafından. Bizi yok etmeye yönelik seçilmemizden bu yana sürekli olarak bir çaba gösterdikler.

 

IŞİD’in Uyuyan Hücreleri Gibi Fırsat Bekleyenleri Harekete Geçirdiler

İlk seçimde de aynı yönetim, aynı insanlar vardı. Seçilmemizden 8 ay sonra yapılan 1. Olağanüstü Genel Kurulda da yine aynı kişiler işçi arkadaşlarımız tarafından yönetime aynı şekilde seçildi. Fakat işyeri temsilcisinin işten atılması olayında bizim belediyeden yana değil işçiden yana tavır koymamızdan rahatsız olan işçilerin iradesini değil genel merkezin iradesini tanımamızı isteyen genel merkez bir olağanüstü genel kurul kararı almıştı. İşçi de bu durumda gereğini yaptı ve aynı yönetimi seçti.

Ama belediyenin kenarında köşesinde fırsat kollayanlar IŞİD’in uyuyan hücreleri gibi harekete geçirildi. Örgütlenme süreçleri, grev süreçleri varken, işçiler atılırken, yani mücadele gerektiren durumlar varken ortada olmayanlar, grev süreci başlayınca algı operasyonları harekete geçirildi. İşçilerin kafasını karıştıran konuşmalar yapılarak, bunun üzerinden imzalar toplayarak genel merkez bu uyuyan hücreleri uyandırdı ve 2. Olağanüstü Genel Kurul sürecini başlattı.

Mücadele Birliği: Sendika Genel Merkezi bu şube yöneticilerine en başından beri mi karşıydı? Yani yönetime geldikten sonra gelişen bir durum değil mi?

Ahmet Arıkan: Evet çalışmalarımız sürecindeki tutumumuzu bildikleri için yönetime aday olduğumuz dönemde bize karşıydılar. Yönetime seçilmemizden itibaren de “Sizi rahat bırakmayacağız” dediler. Sonraki süreçte bunu pratikte de her türlü gösterdiler. Genel Merkez, yönetiminin en başındakiler söylüyordu bunu. “Siz orada duramazsınız” diyorlardı. Bizi şu sözleri söyleyerek suçluyorlardı: “Bu şubede pislik var.” Bu şubeyi sol siyasi yapıların, partilerin yönettiği şeklinde ahlaksızca ithamlarda bulundular.

Mücadele Birliği: Siyasi yapılarda örgütlü insanlar olmasını mı pislik olarak görüyorlar? Genel İş Sendikası’nda siyasi partilerde örgütlü bir çok insan var. Sendika yöneticileri, genel merkez yöneticileri sendikal faaliyetleri sırasında da bunu açıkça söylüyorlar oysa ki... Asıl gerekçe bu değilse nedir?

Ahmet Arıkan: Onların gerekçesi bu, söylemi bu. Fakat gerçek şu ki, bu şubenin yönetiminde işçi var. Bu şubede işçinin sözü geçerlidir. Burada işçilerin iradesini gösteren, işçi temsilcileri var. Bu şubede emekten yana olan ve bunun için mücadele eden insanlar var ve çalışmalarımız da hep böyle yürüdü. Elbette, bu sadece bir gerekçeydi. Bu şubenin yönetiminde her zaman işçinin iradesi vardı. Asıl tahammülsüzlük bunaydı ve kendi kirli ilişkilerini, ahlaksızlıklarını ve saldırılarını aklamak için bunları öne sürüyorlardı.

Mücadele Birliği: Şube yönetimi en başından beri istenmiyordu ve göndermek için de imzalar toplanarak, delegeler çeşitli şekillerde ikna edilerek olağanüstü genel kurullar dayatıldı. İlk olağanüstü genel kurulda yönetim yine aynı kişilerle seçildi. Bu kez neden böyle bir sonuç çıktı?

Ahmet Arıkan: İşçinin iradesini temsil eden bir şubeye karşı bu kez daha dikkatli davrandılar. Belediyeler, genel merkez ve işçi iradesinin yönetime yansımasını istemeyenler bu kez daha saman altından su yürüttü. Ama her yerde bizim arkadaşlarımız var, her yerde bizim temsilcilerimiz, sınıf dostlarımız, yoldaşlarımız, mücadele eden işçiler var. Ve bu sınıf mücadelesi veren arkadaşlarımız, dostlarımız bize nerede ne olup bitttiiğini aktarıyordu. Ama gerçek şu ki bilinç düzeyi henüz istenen noktaya gelmemiş bir işçi sınıfı var. Belediyelerde çok yoğun siyaset tartışmaları var. Ve dürüstçe, işçi sınıfının geleceği için siyasi çalışma arkadaşları açıkça tenzih ederek söylüyorum. Partiler adına, bazı çıkarlar adına siyaset yaptığını söyelen bazı insanlar var. Algı operasyonları yaparak, sınıfsal mücadele veriyormuş gibi görünen ama işçilerin aklını karıştıracak şeyler söyleyen, delegeleri satın almak için her türlü ahlaksızlığı yapan insanlar var.

 

Komitelerle Yaptığmız Taban Örgütlenmesi İşçi Sınıfına Öncülük Edecektir”

Bugün haberi geldi. Bugün kongrenin yapıldığı salonun otoparkında, “Beyaz listeyi getir parayı al” denilerek rüşvet verildiğini biliyoruz. Kaç paradır, ne gibi yöntemler kullanmışlardır bilmiyoruz. Biz ikinci bir liste mi var diye düşündük. Sonuçta her türlü ahlaksızlığı yaparak bu yönteme başvuruldu. Onurlu delegeler, onurlu işçilerin dışında oyunu onursuzca satmak iradesi gösterenleri işçilerin vicdanında mahkum edeceğiz, mahkum olacaklardır da. Para karşılığı oyunu satan, onurunu, şerefini, haysiyetini satıyor demektir. Ama unutmasınlar işçi orada hala. Biz bugün bu seçimi kaybetmiş olabiliriz. Seçime girersiniz kazanırsınız kaybedersiniz bu ikisi de mümkündür her zaman. Ama bizim yürüttüğıümüz komiteler oluşturarak yarattığımız taban örgütlenmesi sınıfa öncülük edecektir. Bu işçi artık eskiye dönmeyecektir. Her zaman sorgulayacak, yanlışın karşısında doğrunun yanında olacaktır. Kendi emeğini, kendi sözleşmesini, kendi mücadelesini satacak olan bir şube yönetimine, bir genel merkez yöneticisine, sarı sendikacılığa hesabını soracaktır. Ekmeğine göz diken patronlara da bunun hesabını soracaktır. Biz yine buralardayız, seçim kazanmış olabilirler, bu koltuklar el değiştirir. Hiç kimse kalıcı değil biz de kalıcı değiliz bunun bilinciyle de hakeket ettik. Bunun içindir ki taban örgütlenmesi için çaba gösterdik.

Mücadele Birliği: Peki bu olağanüstü genel kurul sonucuna ilişkin işçilere ne söylemek istersiniz?

Ahmet Arıkan: Tabi ki, biz şunu istiyorduk. Karışımızda gerçekten sınıf örgütlenmesi için çaba gösteren adaylar olsaydı. Bizler de gönül rahatlığıyla görevimizi ve arkadaşlarımız adına sevinçle devretseydik. Burada işçilere, delegelere şunu söylüyorum: Be işçi kardeşim, delege kardeşim, yıllardır sömürülüyorsun. İlk defa eline bir fırsat geçti. Birlik olabilmenin gücünü öğrendin. Neden iradeni götürdün de sana düşman olana sattın? Neden? O yarın senin kanına ekmek doğramak isteyecek, yarın işten atmaya çalışacak, sözleşmeni uygulamayarak her türlü sömürüyü, zulmü reva görecek, düşmanca her türlü hak gaspını yapmaya devam edecek. Senin arkadanda kim duracak? kendi iradesini, patrona satan, belediye başkanlarına satan, genel merkezdeki koltukçu bürokratlara satan ve böyle şube yönetimi kazanan zatlar mı duracak? Duramayacak çünkü, o satın alınmış, bir an dahi sesini çıkarmak istese “Sen dur bakalım” denecek. Onlar işçinin haklarını savunamayacak.

 

İşçiler Örgütlendiklerinde Neler Yapabileceklerini Gördüler Bunu Kimse Kıramayacak”

Bu uzun soluklu bir mücadeledir. Düşmeyi de, düştükten sonra kalkmayı da bilmeliyiz. Biz işçiyiz mücadelemizi sürdüreceğiz ve işçiyle birlikte bunun hesabını soracağız. Sakın ola ki, “Biz kazandık geldik, bu koltuklar artık bizim” diye düşünmesinler. “Biz genel merkezle belediyeyle bir olur işçiyi ezeriz, istediğimiz gibi davranırız” diye hesap etmesinler. Sınıfsal mücadele kişilere bağlı değildir. Biz bunun böyle olduğunu öğrendik bedel ödeyerek, kanıyla canıyla mücadele vermiş olan öncülerimizden. Mücadele kişilere bağlı değildir, kahramanlarla yürümez. İşçinin kendisi kahramandır, yeter ki, birlik olsun mücadeleyi birlikte yürütsün. Kartal, Kadıköy, Ataşehir ve Maltepe Belediyesinin işçileri birlikte hareket ettiklerinde neler olduğunu gördüler. Birlikte greve gittiklerinde ne olduğun yaşayıp gördüler. Ve bunu hiç kimse kıramayacak. Ben yürekten teşekür ediyorum tüm yoldaşlarıma, emekten, mücadeleden yana, ekmeği için dik duran işçi arkadaşlarımıza, delegelerimize emekleri için teşekür ederim. Bugün biz varız yarın yokuz ama bu koltuklar hakkın gerçek sahibi, emeğini, onurunu satmayan gerçekten sınıf mücadelesi veren işçilere teslim edilecek eninde sonunda.

Mücadele Birliği: Belediye yönetimleri ve sendika genel merkezinin asıl karşı olduğu şey şube yönetiminin yarattığı taban örgütlenmesiydi. Nasıl bir örgütlenme biçimi oluşturdunuz ki, bunu kendilerine büyük bir tehlike olarak gördüler? Özellike bunu anlamaya çalışıyorum ki, örgütlenme çabasında olan arkadaşlarımız da bunu güçlü örgütlenme biçimini örnek alabilsinler.

Ahmet Arıkan: Bizler tabandan gelenler insanlarız işçiyiz. Ben dış temizlik biriminde şoför olarak çalışıyorum. Dış temizlik birimlerinde, park bahçelerde, fen işlerinde, diğer birimlerde çalışan işçileriz. Ve en çok emeği sömürülen işçileriz. Dolayısıyla madem biz üretiyoruz, hizmet veriyoruz o zaman yöneten de biz olmayız dedik. Sendikalı olmanın nedeni zaten, patronun uygulamış olduğu sömürü ve baskı karşısında çaresizlik nedeniyle bir araya gelerek örgütlenebilmek mücadele edebilmektir. Bizböyle bir çalışma yürütürken, ilk seçimde biz aday olduğumuzda bunlar oy alamaz diyorlardı.

 

Komiteler Kurarak İşçilerin TİS Taslakları Hazırlamasını Sağladık, Masaya İşçiyle Birlikte Oturduk”

Yönetime gelir gelmez işyerlerinde komiteler oluşturmaya başladık. Komiteleri eksiği de olmakla birlikte şekillendirdik. Birim birim çalışmasını yürüttük. Ve işçi bütün gelişmeleri tüm çıplaklığıyla bilmelidir şiarıyla hareket ettik. “İşçi gelişmelerin yüzde onunu bilsin yeter. Her şeyi biz bilelim ki, oraya egemen olalım ki istediğimiz gibi yönetebilelim” mantığından çıkararak şeffaf toplu sözleşme taslak görüşmeleri yaptık. Üç belediyeden de arkadaşlarımızın kendi belirledikleri temsilcilerin oluşturduğu komitelerin hazırladıkları taslaklarla geldiği üzerinde aylarca çalıştığımız tartıştığımız bir süreç yürüttük. Sonra bu talepler şirketlerin ve belediyelerin önüne gitti. Sözleşme görüşmelerinde masaya işçi arkadaşlarımızla birlikte oturduk. Belediye yönetimlerin, şirketlerin “Aman bu kadar kişi gelmesin, aman işçi temsilcilerinin hepsiyle bu iş yürümez, işçi çok şey istiyor” demelerine rağmen, biz masaya işçiyle birlikte oturacağız dedik.

Hatta işvren sendikaları kurdurup belediyeler adına bunların işçinin karşısına getirdiler. SODEMSEN denilen garabet budur. (TİS süreçlerinde belediyeler adına görüşmeleri yürüten Sosyal Demokrat İşverenler Sendikası) SODEMSEN’i karşımıza getirmelerine rağmen biz işçiler değil, onlar kaçtılar dönem dönem görüşmelerden. Çünkü biz ne temilcimizi ne de işçimizin haklarını kapalı kapılar ardında peşkeş çekmedik. Bu durum işçiler yanyana gelip birlik olduğunu nasıl bir sonuç alınabileceğini görmelerini sağladı. Dış birimlerde tabandan örgütlenme yaptık. Bir belediye başkanı, bir yerde kazandığı zaman “Ya başkanım biz de destek olduk size. Şu işçilere söyleyin de şu sendikamıza geçsinler” diyerek onların desteğiyle örgütlenme yapmadık.

 

Bu Şubenin Kapıları İşçiye Açılmazken Biz Sınıf Örgütlenmesi Bilincini Aşıladık”

 

Belediyenin tüm baskılarına rağmen dış temizlik birimlerinde tabandan örgütlenme yürüttük. En güzel örneği Kartal Belediyesi Dış Temizlik birimindeki örgütlenmemizdir. Aslanlar gibi dimdik duruyorlar. Komiteler kurarak, bodrum katlarında, kahvelerde, bu şubenin kapıları bize açılmazken Eğitim-Sen’in toplantı salonlarında, 300 bazen 500 işçi bir araya gelerek sınıf örgütlenmesi bilinci aşıladık işçilere. Artık bu işin geriye dönüşü yok. Taban uyandıkça, yanyana yürümenin ve bir sendikanın nasıl olması gerektiğini anladıkça, işçinin yanında olan, işçiye hesap veren, hesab sorulabilen, yanlışı hatası olduğunda yakasına yapışabileceğini anladıktan sonra bu işçi bir sonraki adımda emeğinin karşılığını vermediğinde işverenin de yakasına yapışabileceğini de bilecektir.

Mücadele Birliği: Bugün sendikaların, Genel İş de bunlar arasında çok binlerce üyesi var. Buna işçilerin hakları konusunda neden etkin bir mücadele yürütülemiyor?

Ahmet Arıkan: Bugün sistem nasıl işliyor, belediyeler, sendikalar, partiler... Yüzbinlerce üyemiz var demekle olmuyor. Bir eylem yaptığında sokağa çıktığında kaç kişiyle çıkıyorsun? O yüzbinlerce üyenin kaç bini sokağa çıkıyor? Beş bini mi, on bini mi sokağa çıkıyor? Yüz-yüzelli kişiyle basın açıklaması yapıp, kameralar karşısında sol yumruk havada “Biz buradayız” diye açıkalamalar yapmakla olmuyor. Bir şubenin yapısı altındaki bir kaç yüz kişiyle eylem yapması bu ülkede işçi düşmanı yasaları, işçi düşmanı politikaları yok edemez. O gücü gerektiğinde tek bir yere kanalize ederek bu yeri gelir İstanbul yeri gelir Ankara, başka bir şehir oraya kanalize ederek gücümüzü ortaya koyabilirsek mümkün olabilir. Başka türlü olmaz. Ama sendikal bürokrasi bize şöyle söylüyor: “E, ama bütün şubeler sizin gibi değil ki...” Neden? Çünkü tabandan bir örgütlenme yok. Hadi deyince işçiyi sokağa alana bu yüzden dökemiyoruz. Bürokratlara mecburuz, belediye başkanlarına mecburuz. Oradan gelen aidatlar bizim bu sistemi yürütebilmemizi sağlıyor. Biz çok sertleşirsek yollamazlar gelirimiz kesilir, musluk kapanır” diye düşünülüyor.

 

Yarattığmız Örgütlenme Biçiminin Sistem İçin Büyük Bir Tehlike Olduğunu Gördüler”

Bu işçinin ödediği aidatlarla alınan arabalara bindik, binaları kullandık. Ve işçinin emeğini, hakkını savunmak boynumuzun borcudur, bizim sorumluluğumuz budur. Ve biz bunu yaptığımız için, sisteme karşı işçiyle birlikte yürüdüğmüz için, işçiden hiç kopmadığımız için belediyeleri, genel merkezi, partileri rahatsız etti. Özellikle yürüttüğümüz grev süreçlerinde işçilerin birlikte hareket etmesi daha da büyük bir rahatsızlık yarattı onlarda. Bugün sadece Kadıköy, Kartal, Ataşehir’de ya da sadece CHP’li belediyelerde değil, pek çok belediyelerde hatta, farklı işçi havzalarında “Demek ki, istenince olabiliyormuş” düşüncesini oluşturdu. Ve bizi AKP’li belediyelerden işçiler aramaya başladı. “Buralara da gelin burada da sömürü var. Bizler de eziliyoruz” diye bizimle iletişime geçmeye başladılar. Genel İş burada da örgütlensin diye talepler gelmeye başladı. İşte asıl tehlike budur. Belediyeler için, işçinin iradesini kabul etmeyen genel merkez için ve sistem için büyük bir tehlikedir. “İşçi uyanırsa, bu işçi her şeyin farkına varırsa biz artık oralarda oturamayız” kaygısıyla ha bire bir olağanüstü genel kurul süreci, ha bir bir yok etme hamlesi içinde oldular.

Mücadele Birliği: Komitelerde örgütlenme biçimini bir tehlike olarak gördükleri için de bu seçimi kazanmanızı engellemek pek çok yöntemi deneyeceklerini düşünmediniz mi?

 

Ahmet Arıkan: Biz bu seçimi kazansaydık da çok iyi biliyoruz ki, bizi yine rahat bırakmayacaklardı. Başka yöntemler geliştireceklerdi, olağanüstü olmazsa şubeyi bölme, kayyum atama, disiplin kuruluna verme... Daha bizim aklımıza gelmeyecek bir çok başka yöntem deneyeceklerdi. Onların heybelerinde o kadar çok ayak oyunu var ki... Biz bunların hepsini ne sayabiliriz, ne de aklımıza gelir. Çünkü bu işlerde uzmanlaşmışlar. Ama bu gün orada biz yapılanın ne olduğunu çok iyi bildiğimiz halde, işçi işçiyi kırmasın, işçi işçiye düşman olmasın diye gereken karşılığı vermedik. Bugün burada seçim oldu bitti, yarın bunlar aynı şantiyede, aynı park bahçede aynı sokakta, aynı araçta birlikte çalışacak diye düşündük. Seçim bir günlük, sınıf mücadelesi süreklidir. Emek sermaye çelişkisi var olduğu sürece işçi sınıfının mücadelesi de devam edecek. Bugün biz varız yarın başka arkadaşlarımıza çocuklarımıza devredeceğiz. Ve onlar bu onurlu mücadeleyi kendi emekleri adına yürütecekler.

 

İşte Asıl Korkuları: Bu Örgütlenme Biçimi Her Yere Yayılırsa!”

 

İşte asıl korku buydu. Bu uyanış olmasın, bu örgütlenme, bu sınıf bilinci bir şubeden başka bir şubeye sıçramasın diye. Bu şubeden diğer şubelere, başka sendikalara yayılmasın diye her türlü argümanı kullandılar. Koltuk, para, iktidarı, egemen olmanın gücünü, belediyeleri, belediye başkanlarının gücünü, partiyi kullanarak oy devşirerek, korku yaratarak, satın alarak bu seçimi kazanıp bizi yendiklerini sanıyorlar. Öyle sansınlar. Biz yenilmedik.

 

Seçimi Kazandıklarını İlan Edenler İşçiyle Şubeye Gelemedi Ama Biz Buradayız

Bakın biz muhalefetteyken de bu şubeye geliyorduk, Oturup arkadaşlarımızla görüşüyorduk. Kazandığımız gün de çıkıp buraya geldik. Bugün izlediniz seçimi kaybettik. Ama bakın yine işçi arkadaşlarımızla buraya geldik. Emek dostlarımız da geldi oturduk durum değerlendirmesi yaptık. Doğrularımızı yanlışlarımızı gönül rahatlığıyla işçilerle, dostlarla konuştuk. Ama bugün onlar kazanmış olmalarına ve daha sayım biterken kazandıkların ilan etmelerine rağmen temsil ettiklerini söyledikleri işçilerle birlikte şubeye gelemediler. Satın alınmış delege oylarıyla şube yönetimine gelmiş olabilirler. Biz işçiyiz, işçinin içine döneriz, ama buraları da elbet işçi sınıfına, hakkı olana teslim edeceğiz. İktidar olmak zordur, muhalefet olmak kolaydır. Biz oralarda olacağız. Bu işçi uyandı artık... Yüreği yeten cesareti olan bu işçiye bir yanlış yapsın. Bu işçi emekten yana olan gücünden kaygı duymadan oralarda gidip, işçinin hakları için hep beraber bir irade göstersin biz de buradayız işçi sınıfı da burada. Neler yaşanacak süreci hep birlikte göreceğiz. Bu kaygı o koltukları için kendilerini paralayanlar için devam etmeli. Biz yok olmadık. Biz buharlaşmadık. İşçiler buradadır ve yanyana bu mücadele devam edecek. Binlerce işçiyle birlikte.

 

Mücadele Birliği: Ahmet Arıkan’la iki buçuk yıllık süreci ve Genel Kurul süreçlerini konuştuk. Sizinle de son genel kurul üzerine konuşalım. 2. Olağanüstü Genel Kurul toplantısında sayım bitmek üzereyken bir gerginlik yaşandı ve kavgaya dönüştü. Sizde olduğu gibi darp edilmeler de yaşandı. Bu gerginlik neden yaşandı? Bu kavganın arkasında asıl olarak ne var?

 

Bu Süreci Yürütenler Karanlık Yüzünü Ortaya Koydu”

Ali Ekber Erarslan: Dört yıllığına seçilmiş şube yönetimi olarak iki buçuk yıl içinde 2. Olağanüstü Genel Kurulu yaşıyoruz. Bu cümle aslında gerginliğin kavganın asıl nedenini kısaca ortaya koyuyor diye düşünüyorum. Bu gerginliğin asıl nedeni bu süreci yürütenlerin karanlık yüzünün ortaya çıkmasıyla alakalıydı. Biz kaybettiğimizi düşünmüyoruz. Mutlaka işçi sınıfı kazanacak. Fakat bunun dışında şunu da söylemek istiyorum. Kadıköy Belediyesi’nde grev sürecinden sonra Remzi Çalışkan’ın ses kayıtlarının yayılmasıyla beraber Olağanüstü Genel Kurul yapılmasını istedi. Fakat hem grev sürecindeki müdahalesinden hem de işçiye olan tavrı nedeniyle işçilerin kendisine karşı bir öfkesi vardı. Biz genel kurula gelip gelmeyeeğine bu durumu da dikkat alarak karar vermesini ilettik. Fakat o şube yönetimi genel kurula gitmemi istemiyor şeklinde yansıttı. İsterse gelebilirdi. İşçiyle tartışma da yaşayabilirdi bunu da bilemiyoruz gelmediği için.

Biz dört yıllığına göreve geldik bu iki buçuk yıl içinde hiç şantiyelerden çıkmadık. İşçinin içinde olmadığı bir seçim zaten öngörülemez. İşçi elbette kendi inisiyatifini kullanacak. Kendi inisiyatifinin kullanılacağı yerde kendisinin olması gayet doğal değil mi? Elbette ki, her seçimde işçi bizzat kendisi de olacaktır.

Mücadele Birliği: Olağanüstü Genel Kurul’dan bir gün önce işçilere Genel İş adına pandemi nedeniyle sadece delegelerin genel kurul salonuna alınacağı ve gitmemeleri konusunda mesaj atılmış. Bu da genel merkezin şube yönetimini karşı bir tutumu mu?

 

800 İşçinin Çalıştığı Şantiyede Önlem Aldırmayanlar Genel Kurulda Pandemiyi Hatırladı”

Ali Ekber Erarslan: Genel İş Genel Merkezi tarafından böyle bir mesaj gönderildi. Şube olarak biz işçinin olmadığı bir genel kurulu düşünmeyiz. Belediye işçilerinin bir çoğu 800 bazen 900 kişilik şantiyelerde çalışıyor. Buralarda belediyelere, şirketlere karşı pandemi şartlarını öne süremeyenler, hiçbir yaptırım uygulatmayanlar, işçiler koca spor salonunda kendi iradelerini gösterecekleri genel kurulda mı pandemiyle mücadele ediyor?

Tepkimiz Oy Sayısına Değil Oynanan Kirli Oyunlara Karşıdır”

Dolayısıyla da altını çizerek söylüyorum. Bu seçim de çıkan tartışma da seçimin kaybedilmesi, ya da çıkan oy sayısına ilişkin değildir. Oynanan kirli oyunlara, karşıdır. Seçildiğimiz günden bu yana belediye yönetimi ve genel merkezin işbirliği içinde bize yönelik saldırıları ve oyunlarıdır. Daha önce imza toplayarak bizi olağanüstü genel kurula götüren aynı kişilerin yine imza toplayarak bizi yok etmeye, yönetimi değiştirmeye çalışanların kazanma isteklerinin ardında sınıfsal bir mücadel hedefi yok. Şu anda işçiler karanlık ve çok büyük bir güce karşı onurlu bir mücadele veriyor. Çünkü sendikanın ağababalarını işçinin belediyelerdeki taban örgütlenmesi ciddi şekilde rahatsız etti. Koltuklarının sarsıldığını hissettirdi. Çünkü bu örgütlenmenin hayata geçmesiyle nemalandıkları siyasi partilerle, ilişkide oldukları nemalandıkları yerlerle karşı karşıya geldiler. Bu seçim öncesinde delegelere verilen vaatler, teklif edilen şeflikler, ailenden birilerini daha işe aldırma, ya da para teklifleri, tehditler, çeşitli baskılar, aklınıza gelebilecek her türlü yöntem ısrarla uygulandı. Ve bir yerde yeterli bilinç düzeyine sahip olmayan işçiler arasında, onurunu satabilecek karaktere sahip delegeler arasında karşılık buldu. Ve sonuç verdi. Kaybetmemizin altında bu alçakça yöntemler var. Biz şube yönetimi olarak seçimi kaybettiysek emin olun ki tüm bu karanlık, kirli girişimlerle oylar satın alınarak yapılımştır. Karşımızda ahlaksız bir yapı var. İşçiyi aptal yerine koyarak, daha kapıya doğru gelirken koluna girip oy sandığına doğru götürenler var. Bu tür yöntemler ahlaksızca yöntemlerdir. İşçinin bunlara ihtiyacı yok. İşçi kimi tercih edeceğini çok iyi biliyor aslında.

 

Tabandan Örgütlenme Biçimi Değiştirilmek, Engellenmek İsteniyor”

Şunu özellikle söylüyorum. Bir mücadelenin şekli değiştirilmek, engellenmek isteniyor. Biz sınıfsal mücadele veriyoruz. Çünkü ilk defa biz tabanda işçiler arasında öncü arkadaşlarımızla komiteler kurarak bir mücadele yürüttük. Canımız pahasına çaba gösterdik, evimize gitmedik, gece gündüz şantiyelerde sahada olduk. Ve güzel bir örgütlenme örmeye başladık. Bunu gören genel merkez açıkça bizi hedef aldı. Ve genel merkez işçinin ısrarla tekrar tekrar seçtiği şube yönetimini yok etmek için, daha doğrusu tabandan örgütlenme işçinin inisiyatif kullanabildiği bir örgütlenme biçimini yok edebilmek için belediye yönetimleriyle, şirketle, partiyle, onun gibi düşünenlerle ciddi bir işbirliği içinde her türlü yöntemi kullandı. Büyük paralar dönerek delegeler satın alındı. Bunu öylesine söylemiyoruz. Bunu aldığını söyleyen insanlar var zaten. İki buçuk yıldır sürekli belden aşağı vuranlara karşı bir kez böyle bir tavır göstermedik.

 

Sınıf Mücadelesi Verenler Kazansaydı Da Onur Duyarak Görevi Devretseydik”

Gecemizi gündüzümüze katarak bir örgütlenme faaliyeti yürüttük. Biz defalarca söyledik. Her şeyden feragat ederiz. Biz isterdik ki, gerçekten işçi sınıfının emek mücadelesini veren arkadaşlarımız olsun karşımızda. İşçiyi bilinçlendiren, örgütleyen, patronların karşısında dimdik durabilen kişiler olsun. Seçimde karşımızda böyle bir aday olsaydı, sevinerek ve onur duyarak görevimizi teslim edelim. Ve işçi arkadaşlarımıza, içiniz rahat olsun, şimdi göre sırası yeni seçilen arkadaşlarımızındır. Onlar da patrona karşı, patrona işçiyi ezdiren genel merkeze karşı dimdik duracaklardır endişe etmeyin diyebilseydik. Bu yolu hep beraber yürüyoruz diyebilseydik.

Ama belediye yönetimlerine işçiyi ezdiren, belediye yönetimlerinin bu işçi delege olsun, şu kişiler yönetimde olsun dediği kişiler seçilmişse evet onlar kazanmıştır ama işçi sınıfı kaybetmiştir. Alçak alçaktır, namusuz namusuzdur. Bunu açıkça adıyla söylemek gerekiyor.

 

Bu Alçakça Girişimler Sınıf Mücadelesini Yok Edemez”

Biz hiç bir örgütlenme yokken belli bir noktaya kadar getirmişiz. Bu bizim kişiler olarak yönetimde olmamız anlamında değil, işçinin iradesini yansıtan bir yönetim olmasını istedik. Ama bu alçakça girişimleri bizi yok edemez. Sınıf mücadelesini yok edemez. İşçi sınıfının örgütlenme alanı sadece burası değil. Bir çok alanda işçi sınıfın bir dünya sorunu var. Biz bulunduğumuz ulaşabildiğimiz her yerde mücadeleyi büyüteceğiz. Ben yönetimde olduğumuz arkadaşlarımın her biriyle duyuyorum. Şube yönetimi olarak eksikliklerimiz var bunu açıkça söylüyorum. Ama işçiye karşı alçaklık, kahpelik yapmadık, işçiyi satmadık. Alçaklık namussuzluk yapanlar genel merkezdir, onlarla işbirliği içinde her türlü pisliği yaparak, oy satın alarak yönetime seçilenlerdir. Bunu da açıkça söylüyoruz.

 

Verilen Emek Boşa Gitmez İşçi Sınıfı Hakkı Olanı Alacaktır”

Sistem diyor ki, işçiyi örgütleme ama sen kendin için ne istersen iste. Bizi satın almak için rakı masalarına çağırdılar gitmedik. Biz işçi sınıfının sorunlarını rakı masalarında tartışmadık, tartışmayız da. Zaten çağırmaktaki amaç işçi sınıfının sorunlarını tartışmak da değil... Ve biz hiçbir zaman onların istediği yoldan yürümedik. Bu yönetimi seçen arkadaşlara sitemim şudur. İşçi sınıfının düşmanlarını kendi başlarına yönetici olarak getirdiler. Bunun ne büyük bir hata olduğun belki anlayacaklardır ileride. Ben emeklerimizin çöpe gittiğini de düşünmüyorum. İşçi sınıfı mücadelesinde verilen emekler hiçbir zaman boşuna değildir. Elbet verilen emekler karşılığını bulacak, işçi sınıfı kendine ihanet edenlerden hesap soracak, hakkı olanı alacaktır. Biz mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.