Amerikan hegemonyasının çöküş içinde olduğunu, ABD’nin bu süreci durdurmak için, ilk adım olarak askerlerini Afganistan, Irak, Suriye gibi yerlerden çekmeye başladığını, Trump’ın bunu zaten açıkça ifade ettiğini önceki makalemizde açıklamaya çalışmıştık.

Aynı şekilde, ABD emperyalizminin geri çekilirken arkasında boşluk bırakmamak için “vekil” güçleri boşaltılan yerlere yerleştirmeye çalıştığına, Irak ve G.Kürdistan topraklarının faşist devlet tarafından işgalinin ABD-Irak-G.Kürdistan yönetimiyle işbirliği halinde gerçekleşmesinin bunun bir örneğini olduğuna da, ABD’li yetkililerin sözlerine dayanarak, işaret etmiştik.

ABD emperyalizmi, geri çekilirken Rojava ve K.Kürdistan Devrimini ve devrimci güçlerini tasfiye ederek bölgeyi Türkiye’nin “emanetine” bırakmaya çalışıyor. ABD emperyalizminin Türkiye’ye Kuzey Suriye’yi işgal yolunu açması bu şekilde anlaşılmalıdır. İşgalin Rojava halklarının direnişi, Rusya ve Suriye’nin karşı duruşu sonucu yarım kalmış olması bu gerçeği değiştirmiyor. ABD’nin şimdilerde ENKS’yi, ENKS üzerinden Barzanigilleri Rojava’ya sokma planları bu tasfiye planının devam ettiğini gösteriyor.

Ne var ki ABD emperyalizmi, planlarını hayata geçirebilecek güçten de yoksun; güçten düştükçe, yakın zamana kadar onun sözünden bir adım dışarı çıkmayan eski müttefikleri, emperyalistler şimdi onu yalnız bırakmakla kalmıyor ama ara sıra meydan da okumaya başlıyorlar.

Fransa ve Fransa’nın Macron’u bunların başında geliyor. Almanya, İngiltere gibi önemli emperyalist devlet ve hükümetleri de aynı çizgideler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’inde ABD’nin İran’a karşı geçirmeye çalıştığı karar taslağı bunların da oylarıyla reddedilmiş ve bu ABD için gerçek bir yenilgi olarak bizzat kendisi tarafından kabul edilmişti.

Dünya Sağlık Örgütü’ne karşı ABD politikası, Afganistan’da savaş suçlarını araştırmaya başlayan Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısına karşı ABD’nin yaptırımları, Kuzey Akım-2’nin iptal edilmesi talebinin Almanya tarafından meydan okumayla reddedilmesi; bütün bunlar diğer emperyalist devletler tarafından meydan okumayla karşılandı.

Ancak Fransa ve Fransa’nın Macron’u meydan okumakla yetinmiyor, ABD’nin geri çekildiği yerlerde doğan ve doğacak boşluğu kendisi doldurmak için harekete geçmiş durumda. Libya, bunun bir örneğidir. Irak bir başka örneğidir. Rojava’ya ilişkin verdiği mesajlar, o topraklara da el atmaya çok hevesli olduğunu gösteriyor.

Fransız emperyalizmi, ABD emperyalizminin geri çekilirken doğacak boşluğa kendi “vekil” güçlerini yerleştirmesine karşı geliyor ve o boşlukları bizzat kendisi doldurmak için harekete geçmiş bulunuyor.

ABD emperyalizmi, örneğin uzun süredir Libya sahasında yoktu. Türkiye, onun teşvik ve onayı ile Libya’ya çıkarma yaptı. Fransa, Libya’da Türkiye’nin önüne set çeken devletlerin başında geldi. Şüphesiz, Rusya, Mısır, BAE, Suudi Arabistan gibi devletler de Fransa ile aynı pozisyonda yer aldılar. Ancak Fransa’nın en saldırgan dili kullandığını, bu saldırgan dili eylemle tamamladığını biliyoruz.

Bu sözler Macron’a ait: “Bir şekilde ABD ve NATO’nun geri çekilmesi yüzünden bölgesel emperyal güçlerin kendi tarihlerindeki fantezilerle geri dönüş yaptığını görüyoruz, burada Türkiye’yi kast etmek istiyorum”. Bu kadar açık.

Fransa, D.Akdeniz’de, ABD emperyalizminin sessizliğinden doğan ve Türkiye’nin sızmak için araştırma ve savaş gemilerini gönderdiği boşluğa da Yunanistan’la birlikte yerleşmek için tüm güçlerini harekete geçirdi. En büyük uçak gemisini, denizaltılarını, başka savaş gemilerini ve savaş uçaklarını D.Akdeniz’e gönderdiğini ve Türkiye’ye “kırmızı çizgi” çektiğini biliyoruz.

Dinci faşist iktidar, bir sürü nara attıktan sonra AB’nin sert duruşunu görünce şimdi yavaş yavaş çark etmeye ve D.Akdeniz’i Fransa’ya terk etmeye başladı.

Fransa burada durmadı. D.Akdeniz’i Irak izledi. Fransa, ABD’nin vekili olarak hareket eden Türkiye’yi bu sefer Irak ve G.Kürdistan’da kovalamaya başladı.

"Bu zorluklar, İran'ın etkisinin çok güçlü olduğu ve Irak'ın iç işlerine giderek daha fazla müdahale eden Türkiye'nin tekrarlayan saldırılarıyla olağanüstü gergin bir bölgesel bağlamda ortaya çıkıyor".

Zaten Macron, kendisinden önce Dışişleri Bakanı’nı Irak’a göndermiş ve gerekli ortamı hazırlamıştı. Fransa Dışişleri Bakanı, Irak’lı yöneticilerle yaptığı görüşmelerde, Fransa’nın bölgede inisiyatif almak istediğini ve almaya başladığını açıkça belli etmiştir. Burada hedef yine Türkiye idi. İşte bunu gösteren haber:

Fransa'nın Türkiye'nin Irak'taki saldırısından üzüntü duyduğunu belirten Le Drian, ‘Bu olayı kınıyoruz. Paris hükümeti Irak'ın egemenliğine sonuna kadar saygılı olunması gerektiğinin altını çiziyor. Bu olayın tümüyle aydınlatılmasını istiyoruz’ diye konuştu.”

Afganistan, Irak, Suriye, Latin Amerika üzerine yoğunlaşan ABD, uzun yıllardır Lübnan’la ilgilenmiyordu. Lübnan’a ilgisi ancak İsrail’in güvenliği söz konusu olduğunda ortaya çıkıyordu. Fransa, diğer yerlere gösterdiği ilgiyi eski sömürgesi olan bu ülkeye de göstermeye başladı. Lübnan’daki büyük patlama bunun için yeterli bahaneydi.

Lübnan’daki büyük patlamadan sonra Macron soluğu Lübnan’da aldı. Ancak orada da Macron’un hedefinde, ABD’nin “vekili” olarak gördüğü Türkiye vardı.

Eğer çok taraflılığa ve Lübnan halkının çıkarlarına inanan bir güç olarak Fransa üzerine düşeni yapmazsa, diğer güçler yapar. Bu Türkiye olabilir, İran ya da Suudi Arabistan olabilir. Bu ülkelerden bazıları bu durumu Lübnan halkının aleyhine kendi jeopolitik ve ekonomik çıkarları için yapacaktır.”

Bu açıklamadaki İran ve Suudi Arabistan vurguları sadece örtü amacıyla kullanılmıştır. Yoksa, İran Hizbullah aracılığıyla, Suudi Arabistan Hariri ailesi üzerinden zaten uzun yıllardır oradalar. Orada olmayan bir Türkiye vardı ve Fransa’nın hedefi de Türkiye’dir. Fransa’nın karşı çıktığı nokta Lübnan’daki boşluğun kendisi yerine Türkiye tarafından doldurulmasıdır.

Görüldüğü gibi, Fransız emperyalizmi, ABD’den doğacak ve vakum gibi birilerini kendine çekecek boşluğu, aç bir kurt gibi saldırarak, doldurmaya çalışıyor.

Fransa ve Macron’un temel yanılgısı, meydanın boş olduğunu sanmalarıdır.

Pusuda bekleyen başka emperyalist devletler henüz kafalarını çıkarmış değiller.