Burjuva siyaset arenası yine toz duman. Esip gürlüyor her biri!

Bahçeli, yine o bildik ilkokul çocuğu tekerlemeleri seviyesinde sopa sallayıp durdu CHP’ye. Seviye yerlerde. En bayağı sokak ağzı ile edilen hakaretler, sövgüler havada uçuştu. RTE zaten sürekli tehditler savurup duruyordu. Her ikisi de aynı şeyleri farklı tonlamayla tekrarlayıp durdular: Millilik, yerlilik, vatan hainliği... ve “milli güvenlik sorunu haline gelen” CHP!

Derken Kılıçdaroğlu çıktı sahneye. Yine aynı edebiyat! Vatan hainliği, millilik, gayri millilik, ihanet... ve rakiplerinin sözlerini ters yüz ederek, “Erdoğan bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir”!

Eh, “körün istediği bir göz”... Böyle bir “pası” gole çevirme fırsatını kaçırır mı dinci faşizm. Parti sözcüsü, Saray sözcüsü, Saray’ın Göbels’i... art arda arzı endam ettiler. Hiç kuşkusuz salt bir “giriş faslı” mahiyetinde. Zira asıl orkestra sonra devreye girecektir, kuşku yok. Ve en sonu orkestra şefi de boy gösterecektir. Önümüzdeki günlerde bu konunun gittikçe sertleşen söylemler eşliğinde alabildiğine “kışkırtıcı” yollara evrilmesi muhtemel.

MHP’nin “jurnallemesi” ile savcılık soruşturma başlatmıştı Kılıçdaroğlu hakkında daha önce. Yine restleşmeler, bağırıp çağırmalar. O zaman da önce Bahçeli sahne almış, “dokunulmazlık dosyası önümüze gelmeli” buyurmuştu. Ardından farklı bir gerekçeyle RTE, yine savcıları “göreve çağırmıştı” Kılıçdaroğlu için. Bugünkü esip gürleme faslı, bir öncekinin bir devamı niteliğinde. Ama doz daha yükselmiş, ortam daha gergin.

Görünen şey şudur. Burjuva siyasi arenada gerilim hızla “kontrol dışına kayma” potansiyeli taşıyacak denli tırmanıyor. Hiç kuşku yok bu gerilim, bu “iç çatışma”, genel toplumsal gerilim ve çatışmadan, sınıflar savaşımının sertliğinden, nesnel devrimci ortamdan besleniyor.

Sistem tıkanmış durumda. En basit esneklik yeteneği gösteremez hale gelmiş. Son reform maskaralığında bunu net olarak gördük. Ekonomi zaten umutsuz vaka. Nereye dönmeye çalışsalar elde kalıyor. Sadece son bir haftada 5 milyar dolar daha uçup gitmiş Merkez Bankası’nın rezervlerinden. Hazine boş. Yeni bütçe daha baştan muazzam açık üzerine kurulmuş.

Ekonomik güç ve çapla ters orantılı heveslerin eşlik ettiği askeri maceraların da etkisiyle dış politika ve diplomasi alanı bir başka enkaz. AB yaptırım sopası sallıyor. “Libya macerası” giderek daha riskli ve pahalı bir hal alıyor. Doğu Akdeniz bozgunu devam ediyor.

Dinci faşist iktidar tam bir çöküş ve çıkışsızlık içinde. Biliyoruz, birileri bu çöküş karşısında ellerini ovuşturup oy hesabı yapıyor. Sandık, seçim, parlamento... Ama bu çöküş, bir “hükümet çöküşü” değil. Bir sistemik çöküş söz konusu. Düzen sarsılıyor, çözülüyor ve dağılıyor. Bu dağılmaya karşı dinci faşist iktidar şahsında sermaye sınıfının hamlesi, topyekun faşizm şeklinde oluyor. Tam anlamıyla kopkoyu bir faşist diktatörlük. Her tür “gereksiz” sürtünmenin ortadan kaldırıldığı bir “monolitik yapı” anlamında bir faşist diktatörlük.

Devrimin dağıtıcı etkisinden, baskısından ancak bu şekilde kurtulabileceğini düşünüyor egemen burjuva kesim. Sermaye camiasında bu eğilim güçlendikçe burjuva siyasetin “iç çatışmaları” önce yoğunlaşacak ve sonra “bir şekilde” çözülecektir. Bunun ne şekilde olacağını zaman gösterecek. Ama genel olarak sandıkla, seçimle çözülmeyeceği aşikar. Umutlarını hala sandığa, burjuva “muhalefete” bağlayanları büyük bir hüsran bekliyor.