< Politik Çevrime Saldırıları da Sökmeyecek Başaramayacaksınız!

Burjuva toplumun dağılma süreci derinleştikçe emek hareketine ideolojik saldırı derinleşiyor. İşçi sınıfını burjuva muhalefete yedeklemek, onu burjuvazinin kuyruğuna takmak için tüm düzen güçleri seferber oluyor.

“Adalet yürüyüşü” ve sonrasında düzenlenen Maltepe mitingi, bu çabaların ortalama sol hareket içinde nasıl yaygın olduğunu gösterdi. “Politika üretmek” adına emekçi yığınları Maltepe’ye çağıran sosyal-reformizm ve küçük burjuva sosyalist hareket, işin özünü gözlerden saklayarak içlerindeki CHP’liliği her geçen gün daha görünür kılıyor.

Bugünkü kapitalist toplumu çöküşe sürükleyen şey, “politika” değil sistemin kendi iç çelişkileridir. Onun genetik özellikleridir. Kapitalizmin içkin yasalarıdır. Tüm bunları atlayıp tüm toplumu, emekçi yığınları hala “Tayyip karşıtlığı” üzerinden konumlanmaya çağırmak, onu burjuva muhalefete yedeklemek demektir. En bayağı kavramlarla küçük burjuva sosyalist hareketin bugün yaptığı tam da bu!

CHP yürüyüşünün ve mitinginin tek sloganı “hak, hukuk ve adalet” idi. Burjuva ideolojisinin en saf ifadesi! Birkaç yüzyıl öncesinden gelen eski “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” şiarının farklı görünümler altında yansımasıdır. Aynı özden beslenmektedir. Sermaye düzeni bu söylemlerle, bu “biçimsel eşitlik” ile gerçek eşitsizliği (ekonomik yaşamdaki eşitsizliği, sınıfsal konumlanışı) ve sömürüyü gözlerden gizler.

Sınıflara bölünmüş ve bir sınıfın egemenliğine dayanan bir toplumda nasıl bir eşitlikten bahsedilmektedir? Emeğin sömürüsüne dayanan sermaye düzeninde nasıl bir hak eşitliği kurulabilecektir? “Adalet” denen mefhum nedir ve hangi temelde ortaya çıkacaktır? Günlük ajitasyon dilinin teori düzeyine “yükseltilmesinin” nasıl bir garabet yarattığının bundan daha açık bir örneği bulunabilir mi!

“Politika yapmak” adına karşımıza çıkarılan, allanıp pullanan şey işte bu! Engels 140 yıl önce tam da bu yavan görüşleri eleştirmemiş gibi, marksizm adına konuştuklarını iddia edenlerin sürüklendikleri yere bakın!

Proletaryanın temel talebi “eşitlik” veya “adalet” değil, sınıfların ortadan kaldırılmasıdır. Verili toplumun güç ilişkilerinin ifadelerinden başka bir şey olmayan “hukuk”la, buna bağlı olarak “eşitlik ve adalet” ile varılacak yer bellidir. O, burjuva toplumu yıkmakla, buradan hareketle sınıfları ortadan kaldırmakla yükümlenmiş bir sınıftır.

Halk kitleleri bu açmazdan yalnızca zora dayalı devrimle kurtulabilir. Proletarya ancak sınıfların ortadan kaldırılması devrimci anlayışıyla sermayenin siyasal ve ideolojik tahakkümünden kurtulabilir. “Güncel politika yapmak” adına girilen bu burjuva kulvar tarih boyunca emekçi sınıflara hiçbir şey kazandırmamış tersine boyunduruğu güçlendirmiştir.

Devrimci güçler, devrimin kaçınılmazlığını, zorunluluğunu ve yaygınlığını; burjuva egemenliğin yıkılması ve yerine devrimci bir iktidarın kurulması hedefini en geniş kitlelere anlatmak için görev başına!