< Çarklar Ve Yaşamlar Karşı Karşıya

Yerel seçimler sonrası Türkiye ve Kürdistan halklarını neler bekliyor? Şimdi yanıtı en çok aranan soru, yerel seçim sonuçları ne olacak değil, seçimler sonrası iki ülkenin işçi ve emekçi sınıflarını neler beklediğidir. ...

İnsan türünün tehlikede olduğuna ilişkin tartışma, artık tüm dünyanın gündeminde. Aslında bu tartışmalar iklim kriziyle başlamıştı ancak pandemi, buna olağanüstü bir yaygınlık ve canlılık kazandırdı. Pek çok insan, Amazon ormanlarının ya da kutup ayılarının kaderiyle kendi geleceğini özdeşleştirmekte zorlandı, bunu ancak pandemi sağlayabilirdi.

İtalyan otonom- marksist hareketinden Franco Berardo; “salgın yatıştığında, insanlık krizi, insan türünün varlık sınavını kapsayacak” diye yazıyor. Noam Chomsky pandemiyi, “insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük felaketi” olarak tanımlıyor: “Koronavirüsün belki de iyi yanı, insanları nasıl bir dünya istediğimiz hakkında düşünmeye itmiş olduğu söylenebilir.”

Sadece aydın ve akademisyenler arasında değil, farklı biçim ve sözlerle toplumun ezici çoğunluğu, aynı doğrultuda fikir ve tutum göstermeye başladı. Türkiye’de yapılan son araştırmaya göre, pandemi sonrası, eski hayatına dönmek isteyenlerin oranı % 9’da kalırken, her şeyin değişmesi gerektiğini düşünenlerde oran % 54.

Emekçi sınıfları, ama en çok proletaryayı kapitalizmin çarklarına mıhlayan ne kadar çivi varsa, hepsi yerinden oynadı. Sermaye toplumu dört dörtlük bir çöküş yaşıyor; ideolojik, siyasi ve ekonomik. Burjuva sınıfın yönetim kapasitesinin pili bitti, tüketim toplumu efsanelerinin sonu göründü: süper güç ABD ve refahın belirgin kıtası AB balonları patladı; kapitalist toplumun en gizli ve dehşet verici yüzü “üretim için üretim” yapısı fena halde teşhir oldu, sermayenin ideolojik aygıtları olan din ve eğitim sistemi pandemi arası vermek zorunda kaldı, işlevsiz kaldı; tüm bunların sonucunda insanlık kendini yeni bir gerçeklik kapısının eşiğinde buldu. Hepsi, dünyayı kavuracak tufan benzeri devrimlerin yeterince olgunlaşmış koşullarına işaret ediyor.

Trump, Bolsanaro, Johson, Macron ve -onlardan geri kalır mı- RTE, hepsi sırayla ve koro halinde aynı dehşet verici nakaratı düzdüler; “çarklar dönmeli, nokta!” Burjuva sınıf adına konuşan tüm yöneticilerin kafasında hastalığa karşı sürü bağışıklığı yöntemi vardı, yani ölen ölür, kalan sağlar üretime devam eder.

Fakat iki gelişme, sermayenin oyununu bozdu ve fena halde paniğe sürükledi. Birincisi, salgının en korunaklı saraylara bile sızması; ikincisi, emekçi sınıfların sürü bağışıklığı yönteminde kurbanın kendileri olduğunu hemen anlayıp isyan çığlıklarını yükseltmeleri. Bu yüzden sermaye, en kolay vazgeçilebilen sektörlere kilit vurarak durumu kurtarmaya soyundu: Lokanta, otel ve taşımacılık; kısaca hizmet sektörü. Ancak, bir tane bile yüksek fırın soğumadı, madenlerde kazma sesleri susmadı, seri üretim bantlarının uğultusu kesilmedi. Ne de olsa bu sektörler sermayenin birikim alanları, hizmet sektörü ise bu birikimin harcandığı alanlardı. Ne var ki, bu tercih de sermayenin derdine ilaç olamıyor. Talep düştüğü halde üretimini sürdüren petrol şirketleri, şimdilerde ABD’de, “eksi”ye düşen fiyatlarla karşılaştılar. Yeter ki petrol dolu varilleri boşalt, üste para vermeye hazırlar.

Marksizmi revize etmeye hevesli aydın çevrelerinin düşündüğünün aksine, sanayi proletaryasının, sermaye birikiminin tam kalbinde işgal ettiği yer bir kez daha kanıtlandı. Ve onlar, yani toplumsal bir devrimin en sağlam sınıfı, kapitalizmin gizli ve dehşet verici yüzüyle karşılaştılar; Üretim için üretim, pandemi günlerinde satılmayacağı baştan belli petrol varillerini dolduran işçiler gibi.

İnsanlığın karşılaştığı bu en ciddi tehlikeyi savuşturabilmek için, çarklar birkaç ay durabilirdi; fakat o zaman sermaye birikimi, içinde boğulduğu borç yığını altında enkaza dönerdi. ABD’de Trump yandaşları üretimin devamı için sokaklara silahlı çıktılar, onları durdurmak isteyenlerin üzerine otomatik tüfeklerini doğrultup “komünistler!” diye bağırdılar. Ne hoş manzaralar?! Sanayi proletaryası, bir anda, sermayenin en gizli ve dehşet verici sırrıyla burun buruna geldi.

Oysa burjuvazi, bu dehşet verici sırrın üzerini örtebilmek adına, yüzyıllardır, ne hikayeler uydurmuştu. Son yüzyılın en meşhur hikayesi “tüketim toplumu” mitiydi. Yani, insanlar talep ediyor, ihtiyaç duyuyor, sermaye de üretiyor, hepsi bu kadar. Mitolojisiz hikaye olmaz. Hiç yaşamamış azizlerin ruhları canlandı, Noel babalar, 14 Şubat’ın Aziz Valentin’i icat edildi. Yetmedi, dünya çapında salgın hale getirilen “Efsane Cuma” ya da “Bekarlar Günü” listeye eklendi. O tek günlerde marketlerin önüne yığılıp raflardaki indirimli malları kapmak için birbirini çiğneyen insanlar, televizyon ekranlarından tekrar tekrar gösterildi.

Marx, Grundrisse’de şu tespiti yapıyor: “Üretimin ürettiği şey, yalnızca tüketimin nesnesi değildir, aynı zamanda tüketim tarzıdır da, ve bu da yalnızca nesnel değil, aynı zamanda öznel tarzda yapılmaktadır. Demek ki üretim tüketiciyi yaratır.”

Emekçilerin, her sene yeni bir modeli çıkan teknolojik aygıtlara özel bir ilgi göstermesinin nedeni, bu bakış açısıyla ortaya çıkar. Kapitalist iş bölümü, emekçiyi tek yanlı geliştirir, oldukça dar bir çerçevede bir yetenekle donatır. İnsanlığın bilim, kültür, sanat ve sosyal ilişkilerle geliştirdiği potansiyelin binde biri dahi etmeyen bir yetenektir bu. Ve emekçiler, kaybettikleri ya da ulaşamadıkları potansiyel yetilerini, teknolojik oyuncaklara hükmederek geri kazanma çabası içine girerler. Hızlanan üretim ve buna ayak uyduran iletişim öylesine baş döndürücüdür ki, bu gelişmenin dışında durmak, hayatın gerisinde kalmaktır. İş bölümüyle atomize olmuş birey, sosyal ilişkilerini, ancak “hayatın gerinde kalmama” çabasıyla ayakta tutabiliyor.

Emekçilerin alt yapısı hazır sosyal-bireyi ayakta tutmaya yönelen bu çabaları, kendine sosyalist adını yakıştıran çevreler tarafından bile “tüketim çılgınlığı” ile lanetlenir. Bu yoldan, burjuva sınıfın kurduğu mitolojiye, “eleştirel-sosyalist” bir süs katılmış olur. Bu durumda sermayenin günahlarını “çılgın tüketim toplumu”na yüklemek kolaylaşır.

Nihayet pandemi, milyarlarca emekçinin kafasında sosyalizme karşı bir barikat oluşturan bu mitolojiyi yerinden etti. Burjuva sınıfla emekçiler, en başta proletarya arasındaki ideolojik uçurum, hiç bu denli net, derin ve aynı zamanda dehşet verici hale gelmemiştir.

Burjuvazi, tarihinin herhangi bir döneminde dahi sağlam çivilere sahip olamamış ideolojisini kafalara perçinlemek için kullanageldiği bir çok ideolojik aygıtın desteğinden mahrum durumda. Derslikler, kampüslere kilit vuruldu; kiliseler, camilerin avluları bomboş. Böylece gençlik, zihinlerine boca edilen “resmi ideoloji” sağanağından bir süreliğine de olsa kurtuldu, “gözyaşı vadisi”nde yankılanan yalancı vaizler sustu. Belki çok kısa bir süreliğine, ama bu kadarı bile, çok büyük bir çoğunluğun kendini yeni bir gerçeklik kapısının eşiğinde bulmasına yetiyor.

İnsanlık o kapının eşiğinde, çünkü yüzleşmekten kaçınamıyor. Sorun artık ne kutup buzullarının erimesi ne uzak diyarlarda adı duyulmamış bir kentin bombalanması, yaşamsal tehdit tüm insanlığın hemen yanı başında, kapının ardında değil içinde. Pandemiyle beraber yükselen olağanüstü sefalet, şimdi dünyanın dört bir yanında çınlayan “açlık” haykırışlarıyla görünür hale geliyor.

Yaşamsal tehdit açık ve somut, elle tutulur bir gerçeklik kazandıkça, bir devrimin onsuz yapamayacağı “Aciliyet” hissi devreye giriyor. Çünkü bir devrim ani sıçramadır. Çılgınca atılımlar demektir. Aciliyet, kendine sürekli kaçış yolu arayan umutsuzluğu, tek bir noktaya odaklanan öfkeye; öfkeyi ise kararlılığa dönüştürüyor. Şimdi bu dönüşüm baş döndürücü bir tempoda ilerliyor. Çılgınca, kararlı atılımların özneleri, proletarya ve gençliktir. Proletarya, türün devamını kendi kurtuluş davasına bağlayacak ilk adımı attı, “Yaşamak İstiyoruz” şiarıyla yola çıktı. Gençlik ise, “öfke” ortak paydasında, muazzam bir dalgayı hazırlamakla meşgul.

Tüm dünyada olduğu gibi, gençliğin dipten gelen dalgası, bu topraklarda da kendine yeni kanallar açıyor. Sosyal-medya platformunda Tik-Tok uygulaması, gençlik öfkesinin deprem üssü haline geliyor.

Yüksek kültürlü sosyalistlerimiz, Tik-Tok’da ortamı kaplayan bol küfürlü mesaj trafiğine burun kıvırabilirler, ama devrimci proletarya böyle bir yanlışlığın, kibrin müsebbibi olmamalıdır. Çünkü burada, hastalık ve açlığın gerçek kurbanları toplanıyor; Twitter benzeri platformlarda ironi yarışına girişenler, “mış gibi yapmaya” devam edenler, “duyarlılık kasanlar”, öfke dolu yoksul emekçi gençliğe hiçbir şey ifade etmiyor. Tik-tok’un küfürbaz gençliği, çok daha gerçekçi, çok daha köklü bir hareket vadediyor. Bunlar, hızla, öfkeli siyasi gruplara yaklaşıyorlar. Sayıları şimdiden 30 milyona ulaşan kullanıcılardan söz ediyoruz. Muazzam bir gençlik fırtınasıdır bu, kimsenin önünde duramayacağı, elitist tutumla küçümseyenleri ezip geçecek bir güç...

Umut Çakır

Perfetti’de Tek Gıda-İş işyeri temsilcisinin işten atılması üzerine başlayan eylemler devam ediyor. Bugün işçiler fabrika önünde TİS hakları için basın açıklaması gerçekleşt...

Bakırköy Kadın Kapalı Zindanı'nda görüş sonrası devrimci tutsaklara ayakkabı çıkarma dayatması yapıldı.  ...

“Sandıkla Gitmeyecekler” 16 Nisan referandumunun, devrimci kitleler açısından anlamını, işte bu belirginleşmeye başlayan yeni durumda aramak gerekir. Kürt halkında egemen olan duyguy...

Türkiye tekelci sermayesi, kendi egemenliğini ve sınıf çıkarlarını sürekli tehdit altında gördü. Sınıf iktidarını ve çıkarlarını korumak için, siyasi iktidarın, devletin tüm g...

“Avrupa Komünist Hareketi” adı altında bir araya gelen birkaç “komünist” parti, “Ukrayna'daki emperyalist savaşın ikinci yılında komünistlerin geride bıraktığımız dönemdeki...

Kent Savaşları Olan biteni Kürt halkı gördü. 1 Kasım 2015 seçimlerinde katılım, Kürdistan'da %60 düzeyinde kaldı, “özerklik oylanacak” söylemi işe yaramamıştı. Demirtaş, “...

Kritik Eşik: 6-8 Ekim Ardı ardına iki seçim, ihtiyaç duyduğu özgüveni dinci-faşizme vermedi. Ne Geziye, ne de Aralık’taki saray darbesine yönelik bir cadı avı başlatacak güce sahip...

Tarım-Sen sosyal medya hesabından paylaşım yaparak Agrobay işçilerinin Ağustos ayı maaşları ve fazla mesai ücretlerinin ödendiğini duyurdu. Sendika işçilerin tazminatlarının da öde...

Okmeydanı Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesinde Diş Hekimi M.Ş'nin 8 Mart bildirilerini asan SES üyesi kadın sağlık emekçilerine saldırısına ilişkin SES Şişli Şubesi basın toplant...

Arama

LENİNİST TEORİ

ÖNSÖZ

           Tüm Sayılar

Yeni Kitaplarımız

E-Kitap

Tüm E-Kitaplar için resme tıklayınız...

Devrimin Çağrısı

 

Editoryal 2023-2

 

 

Zafere Kadar Genç Yoldaş

Ukrayna Kimin Savaşı

 

Dergilerle Kısa Tarih