Yazdır

 

Suriçi'nde yıkımlar devam ediyor. Burası uzunca zamandır devletin ''kentsel dönüşüm'' adı altında rant için göz diktiği yerlerden sadece birisidir. Yaklaşık 8 yıl önce yine yıkım araçları ve silahlı güçlerle mahallelere girilmeye çalışılmıştı. Halkın örgütlü direnişi bu talancıların ilerleyişini durdurmuştu. Ve işte yine geliyorlar. Peki halk bu yıkımları yine durdurabilecek mi?

Kent savaşları sonucunda 4 mahalle tamamen yok edildi. Bilinçli bir şekilde evler bombalandı. Sonrasında dozerlerle yıktılar bu mahalleleri. Böylece kendilerine savaştan bir de rant çıkardılar. İşte şimdi de Alipaşa ve Lalebey mahallelerine göz dikmişler. Müteahhitler aracılığıyla önce ikna çalışmaları başlatıldı. Ev sahiplerine ulaşılarak kimine az kimine çok para verildi. Bu yöntem ile kimi evler satın alındı. Zaten devlet burayı yıkacak siz paranızı alın çıkın denildi. Gitmek istemeyenler tehdit edildi. Tehditler en sonunda mahallelerin suları ve elektriklerinin kesilmesine vardırıldı. Aynı zamanda boşaltılan evleri yıkmaya başladılar. Yıkımlar başlarken hala mahallede yaşamını sürdüren halkın da buna karşı eylemleri oldu. Önce mahalle içinde yapılan eylemler sonrasında dışarıya taşındı. Valilik yürüyüşü yapıldı. Ancak vali ile görüşemediler. Polisin sert saldırısıyla karşılandılar.

Mahallelerde yaşayan halkın tamamı yoksul ailelerden oluşuyor. Buradan asla çıkmak istemiyorlar. Ve çıksalar da gidebilecekleri bir yer yok. Adlarına bankalara para yatırılmış. Mesela dört ailenin oturduğu bir binanın fiyat bedeli 52 bin lira olarak belirlenmiş. Ayrıca bina altında bulunan dükkan da bu fiyata dahildir. Ne demek istediğimizi bir tek örnek vererek de anlatabildik galiba. Para konusu dışında buranın bir yaşamı, kültürü var. İnsanlar bunu terketmek istemiyorlar.

Gidip sokaklarında dolaşıyoruz yıkılması planlanan ve yıkılan yerlerin. Kapı önlerinde yaşlılar ve çocuklar var çoğunlukla. Bizi gören hemen konuşmak için öne atılıyor. Dertlerini anlatmak ve seslerini duyurmak çabasındalar. Suları üç gündür kesilmiş. Bazı bölgelerde ayrıca elektrikler de kesilmiş. Camilerden iç içe geçirilmiş hortumlarla sokaklara su taşınıyor. Bir bakıyoruz ki küçük çocukların ellerinde plastik bidonlar var. Bir bakıyoruz ki yaşlı kadınlar ve ya gebe kadınlar plastik bidonlarla su taşıyorlar evlere. Bunun geçici bir çözüm olduğunu da biliyorlar. Düşünün; elektrik yok, su yok, iş yok... Polis baskısı var, yoksulluk var... Yaşamdan kovulan insan rengidir burada gördüğünüz.

Oturup sohbet ediyoruz kapı önlerinde. Hiçbiri gitmek istemiyor. Yaşlı bir teyze anlatıyor: ''Ben buraya gelin geldim. Çok anım var burada. Şu damın üzerinde oturmak, uyumak gibisi var mı? Şimdi de hastalıklarım var. Kapının önüne çıkmazsam içeride yaşayamam. Ben nasıl gidip dairelerde yaşayayım...'' diyor. Bir başka kadın konuşuyor: ''Zaten yoksulun dünyada yeri yok...'' diyor. Ötede bir kadın daha: ''Evlerimizi başımıza da yıksalar, bırakıp gitmeyeceğiz'' diyor. Gördüğümüz kadarıyla bir de kadın rengi var burada. Onların mücadelesi belki büyütebilir burada direnişi. Ancak kimselerin yanlarında olmamasından şikayetçiler, tepkililer. Muhtar da dahildir bu tepkilerine. Bir de video izletiyorlar bize: Suriçi'nin devlet hayali! Camilerle, parklarla, çeşmelerle ve inşa edilmiş tarihi kopya binalarla doldurulmuş bir yer görüyoruz. Diyarbakır’ın her tarafından ezan sesi duyulacakmış. Çeşmelerden akan sularla kentin su ihtiyacı sağlanacakmış vs. Ve onlar soruyorlar: '' Peki biz neresindeyiz bu şehrin?''

Bugün yıkım çalışması yoktu. Dün gençler tarafından iş araçlarına ve polis araçlarına yönelik ses bombalı bir eylem yapıldı. Belki de bundan sebep ara verdiler. Ama biliyoruz, yine gelecekler. Eğer buradaki tepkiler örgütlenmezse ve dışarıdan da bu mücadeleye katkı sunulmazsa, yıkımların durdurulması zor görünüyor. Öncelikle bu sesi çoğaltmak gerekiyor. Ve sonrasında halkla beraber bir karşı koyuş örgütlenmeli. Hem de en kısa zamanda.

25 Mayıs 2017

Mücadele Birliği/Amed