Bir çoğumuz 1931’de Berlin’de Dahlem Protestan Klisesi’ne papaz olarak atanan Martin Niemöller ismini duymamışızdır; ama onun ünlü “Naziler komünistleri alırken sesimi çıkarmadım, evet, ben bir komünist değildim. Sosyal demokratları hapsettiklerinde sesimi çıkarmadım, evet, bir sosyal demokrat değildim. Sendikacıları almaya geldiklerinde sustum, evet, ben bir sendikacı değildim... Sıra Yahudilere ya da diğerlerine geldiğinde ise ben zaten toplama kampındaydım” sözünü duymayan neredeyse yok gibidir.

Elbette tarih tekerrür etmez; etmiyor da! Yaşanan her tarihsel, toplumsal sürecin kendine has özellikleri, özgünlükleri var; daima geleceğe, ileriye doğru akan tarihin tekerleğinin geriye doğru çevrilmesi mümkün değil. Tarihsel gelişme içinde zaman zaman geriye düşüşler olabilir; ama bu hiçbir şekilde tarihin pusulasının hep geleceği gösterdiği, göstereceği gerçekliğini ortadan kaldırmaz.

Bugün Türkiye ve Kürdistan’da yaşananlar, Nazizmin egemen olduğu 1930’lar Almanyasına çok benziyor. Başta bulunan dinci faşizmin Nazi faşizminden tek farkı, baskı ve terörün düzeyidir. Bugün yaşananların bir adım ötesinin toplama kampları, SS saldırıları, gaz odaları vb olacağı bugün yaşananlara bakıldığında rahatça görülebilir. Hatta bugün yaşananların bazıları bu uygulamalara denk düşmektedir.

En son HDP’lilere ve “İsimsizler Hareketi”ni destekleyenlere, sınıfın organik aydınlarına karşı yapılan polis operasyonu da bunlardan biridir. Yıllar öncesinden yüzlerce insana hapis cezası verilip rafa kaldırılmış, “Kobane Olayları” dosyasının bulundukları yerden indirilip yeniden açılmasıyla evlerinden alınan insanlar, bundan sonra olabileceklerin ipucunu vermiştir. Onlar aracılığıyla bütün bir topluma gözdağı verilmek hedeflenmekte; tüm toplum zorla bastırılmak, susturulmak istenmektedir.

Eğer dinci faşizm bunu başarabilirse “beka sorunu”nu halledeceğini sanmaktadır. Giderek derinleşen ekonomik krizi hiç değilse yönetebileceğini, siyasi krizi ise geçici bir süre baskılayabileceğini düşünmektedir.

Devrim belası”ndan kurtulmak için bütün bir ülkeyi toplama kampına çevirmekten kaçınmayacaklarını attıkları her adımla hissettirmeye çalışıyorlar. Sorunu sadece “AKP-MHP Faşizmi” olarak ele almak doğru değildir. Dinci-faşizm sadece bu partilerden ibaret değil; bütün olarak bir devlet aygıtı buna göre biçimlendirilmiş durumda.

Bu nedenle bugün faşizme karşı olanların her şeyden önce faşizmin saldırıları karşısında susmamaları ve cesaretle hareket etmeleri gerekmektedir.

Bir dönem kitle eylemlerinde sıklıkla atılan “Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek” sloganı, esas içeriğine şimdi kavuşuyor.