Dinci-faşizm her cephede köşeye sıkışmış durumda. Saldırıları güçlülükten kaynaklanmıyor. Siyasi iktidarın saldırılarını bu denli yoğunlaştırmış olmasının temel nedeni dağılan devlet aygıtını ayakta tutma çabasıdır. Onlar bunu "içinden geçmekte olduğumuz kritik süreç", "varlık yokluk sorunu " vb gibi sözlerle açıklıyorlar. Ancak şovenizmi kışkırtarak, vatan-millet-sakarya nutuklarıyla toplumun bir kesimini diğer kesimine karşı açıktan saldırılara teşvik ederek iktidarlarını korumaya çalışıyorlar.

Hasbelkader devlet aygıtının başına oturmuş şahsın, her fırsatta "buna izin verecek misiniz" diyerek toplumun bir kesimine, herhangi bir nedenle sokağa çıkacak olanlara saldırmaları için açık çek vermesi, ne kadar güçlü konumda olduklarını değil, aksine ne kadar güçsüz durumda olduklarını gösteriyor. Durup durup "Atatürkçülük" vb gibi argümanlara sarılmaları boşa olmasa gerek. Onları bu kadar yanar-döner duruma getiren şey, kurnazlıkları, geleceği hesap ettikleri, 2019 seçimine yatırım yaptıkları vb değil, bugünü kurtarma çabalarıdır.

Halkın bu durumları görmediği, iktidarın yalanlarını her defasında yuttuğu, seçim zamanı gelince gidip oylarını bunlara verdiği vb oportünist- reformist kuruntulardan başka birşey değildir. Bunlar 1905 Devriminden hemen önce "Rusya'da devrimci bir halk yoktur" diye düşünen menşevik hemcinslerinden farklı değillerdir. Emekçi sınıflarda içten içe kaynaşan devrimci öfkeyi ve kabarışı göremiyorlar.

Siyasi iktidarın hem içeride hem dışarıda içinde bulunduğu çıkmazı, her yerde "hasta adam" muamelesi gördüğünü kavrama yetisinden yoksunlar. Sanki TC devleti, attığı her adımı devrimin baskısı altında atmıyormuş gibi, NATO'ya efelenmelerini, AB'ye rest çekmelerini, ABD'ye kabadayılanmalarını "eksen kayması" olarak değerlendiriyorlar, sonra da bu kadar kafa karışıklığı yetmiyormuş gibi, daha fazla kafa karışıklığına düşüyor, devrimci bakış açısından tamamen uzaklaşıyorlar. Yarın kalkıp birileri bu devleti, anti-emperyalist vb ilan ederse şaşırmamak gerekiyor.

Oysa olan biten acemi bir cambazın ip üstünde oynamasından başka birşey değildir. Aşağısı uçurumdur ve cambazın dengesi iyice bozulmuş durumdadır. Tribünler hızla boşalmaktadır ve az sayıda şakşakçıdan başka kimsenin sesi duyulmamaktadır. Tarihte her çıkar grubu ve suç örgütünün başına gelenler, bugünkü siyasi iktidarın da başına gelmektedir. Kaptanın gemiyi ilk olarak mı yoksa son olarak mı terkedeceğini gelişmeler gösterecektir.

Bu koşullar altında, Afrin'i şöyle yapacağız, Kandil'de şöyle yapacağız sözleri, kısa bir süre önce sarfettikleri, "Şam'da sabah namazı kılarız" hamasetine benziyor. Kazın ayağının hiç de öyle olmadığını dünya alem biliyor. Bu hamasetle etkileseler etkileseler, Estergon Kalesi türünden aventür filmlerle büyümüş bir kuşağı etkilerler başka kimseyi değil. Sözümüzün doğru olup olmadığını görmek isteyenler, son zamanlar TC devletinin kendisini kollarına bıraktığı Rusya'nın Suriye'nin geleceğine dair Kürtlerin de sözhakkı olduğunu teyit eden beyanlarına baksınlar.

Dinci-faşizm, her yönden kuşatılmışlık altındadır ve yıkılıp gitmeleri uzun zamanı almayacaktır. Önemli olan işçi sınıfı ve emekçi halkların bunun için ayağa kalkması ve gerçek öncüleri etrafında kenetlenmesidir. Devrimci bir program etrafında birleşen yığınlar, cambaza ölüm parandesi attırmakta tereddüt etmeyeceklerdir.