Yazdır

Kamu Çalışanları Birliği tarafından “KHK'lar, Direnişler ve Sendikalar” gündemiyle Kadıköy'de panel gerçekleştirildi. Panelde Ankara'da 339 gündür "İşimizi Geri İstiyoruz" eylemini sürdüren Acun Karadağ, Veli Saçılık ve İstanbul'da KHK eylemlerini sürdüren ihraç edilen kamu emekçileri katıldı.

İSTANBUL -  Kamu Çalışanları Birliği (KÇB) Kadıköy'de “KHK'lar, Direnişler  Sendikalar ” konulu panel gerçekleştirdi.13 Ekim akşamı Eğitim Sen İstanbul 2 No'lu Şube (Kadıköy) binasında gerçekleştirilen panele, KÇB Sözcüsü, KHK ile ihraç edilen ve 339 gündür Ankara'da "İşimizi Geri İstiyoruz" eylemini sürdüren Acun Karadağ ve Veli Saçılık, Kadıköy’de KHK eylemlerini sürdüren kamu emekçilerinden Hüseyin Demir yer aldı. Tüpraş'ta iş cinayetinde katledilen işçilerin anılmasıyla başlayan panelde   KÇB sözcüsü giriş konuşmasını yaparak paneli başlattı. 

Kamu emekçilerine yönelik saldırıların 15 Temmuz darbe girişiminden çok önce başlatıldığını, Şubat Genelgesi'nden itibaren bu saldırıların startının verildiğini anımsatan KÇB sözcüsü ancak o gün olduğu gibi, üyelerinin ihraç edilmesi karşısında da KESK yönetiminin harekete geçmediğini, “kıyımlar bizi teğet geçecek” anlayışıyla süreci izlemekle yetindiğini, KESK'in 1 yılda 50 bin üye kaybı yaşadığını belirtti.
Tarihsel saldırıların aynı zamanda tarihsel olanakları da yaratma imkanı sağladığını ” söyleyen KÇB sözcüsü, kamu emekçilerine yönelik bu saldırıları kendi cephesinden bir kazanıma çevirebilme şansına sahip olan KESK'in sergilediği pratik ile bugün olağan sendikal faaliyetini dahi yürütemez konuma geldiğini vurguladı. Kendilerinin en başından beri etkin bir mücadele perspektifini sendikalarının önüne koyduklarını fakat sendika yöneticilerinin “Barutumuzu başta tüketmeyelim” söylemiyle beklemeye devam ettiğini ve kıyımların da ard arda geldiğini ifade etti.
Nuriye Gülmen'in Ankara'da başlattığı "İşimi Geri İstiyorum" eylemiyle KHK ile ihraç edilenler yol göstermiş olduğunu peşi sıra tekil eylemlerin de  başladığını, hatırlatn KÇB sözcüsü ancak KESK'in “örgüt disiplinine aykırı” diyerek bu eylemleri sahiplenmediğini sahiplenmediğini hatta yalıttığını ve ısrarla uzak durulduğuna vurgu yaptı. İstanbul'daki KHK eylemlerinin
ise ihraç edilen emekçilerin baskısı sonucu KESK Şubeler Platformu adıyla yapıldığına dikkat çeken KÇB sözcüsü, ancak sendika yöneticilerinin buraları sadece kendileri için bir konuşma kürsüsü olarak gördüklerini, eylemleri güçlendirmek, sahiplenmek ve yaymak için hiçbir adım atmadıklarını, ifade etti.

KESK'in bu dönem yaptığı hiçbir açıklamada KHK eylemlerine değinilmmediğine de dikkat çeken KÇB sözcüsü, ihraç saldırılarının kendiliğinden duracağını ummanın yanlış olduğunu belirterek direnişlerin ortaklaştırılmasının bir ihtiyaç olduğunu da ifade etti.
Açlık grevi üzerinden yapılan tartışmalara değinen KÇB sözcüsü, “temel olan taleplerin meşruluğudur” diyerek Gülmen ve Özakça'nın açlık grevlerinin ulaşabileceği sonuca ulaştığını bunu sıçratma sorumluluğunun ise sendikalarda ve destekçilerde olduğunu belirtti.
KHK ile ihraç edilen ve Kadıköy'de yapılan KHK eylemlerini sürdüren  kamu emekçisi Hüseyin Demir ise Yüksel'de başlatılan ve sürdürülen  mücadeleyi selamlayarak aynı anda ihraç edildiğini, ardından Eğitim Sen yöneticileri ile toplantı yaptıklarını ve direnişi onlara zorla kabul ettirdiklerini anlattı. Sendika genel kurullarında, toplantılarında yüksek perdeden konuşan “siyasi kimlikleri” 34 haftalık direnişlerinde hiç görmediklerini belirten Demir, bu anlayışların ihraç edilen emekçileri kooperatif ve dayanışma adı altında iş yeri açmaya ve ticarete teşvik etmesine tepki gösterdi. Sendikalardaki siyasi yaklaşımların bu eylemlerin sahiplenmemesini ya da bazılarını sahiplenip bazılarını sahiplenmemesine eleştirilerini dile getirerek, sürdürdükleri mücadelenin büyümesi için eylemlerin her yere yayılması gerektiğini bunu sendikaların yapması gerektiğini belirtti. Demir, KHK  ile ihraç edilen kamu emekçilerinin kendilerinin de eksiklikleri olduğu, tam anlamıyla bir programları olmadığı özeleştirisini de yaptı.
Ardından panele ara verilerek Nuriye ve Semih İçin Dayanışma'nın Süreyya Operası önündeki eylemine katılan emekçiler eylem sonrasında panele kaldıkları yerden devam ettiler.
Bu bölümde konuşan Acun Karadağ, “Nuriye ve Semih açlık grevinden yargılanıyor” diyerek bunun duruşma salonunun kapısındaki listede de yazığını belirtti. Bu nedenle onların tutuklu olduğunu ancak kendisinin de yargılandığı halde tutuklanmadığını ifade etti. Ancak açlık grevinin de bir direniş biçimi olduğunu söyledi.
AİHM'den çıkacak kararlara bel bağlamanın doğru olmadığını da vurgulayan Karadağ, Nuriye ve Semih'i kurtarmak için eylemleri büyütmek gerektiğine söyledi.
İhraç edildikten sonra Nuriye ve Semih ile birlikte sendika yönetimleriyle görüştüklerini anlatan Karadağ, sendikalara egemen siyasi anlayışların bu mücadeleyi sahiplenmediğini, KHK eylemlerine de aynı tavrı gösterdiğini hatta  engel olduklarını belirterek, eylemlerde bir siyasi yapının öne çıkmaması bütün KHK ile ihraç edilen kamu emekçilerini kapsamasına çaba gösterdiklerini, bireysel olarak eylemleri yaptıklarını fakat yalnız kaldıklarını belirtti.
Veli Saçılık ise artan baskı ve saldırılar karşısında “Benden geçti, bir şey yapılamaz” algısının yıkılması gerektiğini, Nuriye Gülmen'in tam olarak bunu yaptığını belirtti. Yüksel Caddesi'nde yapılan eyleme verilen desteğin gerici iktidarı rahatsız ettiğini söyleyen Saçılık, kendilerine yapılan saldırıların en ufak ayrıntısına kadar planlandığını belirtti.
Bakırköy ve Kadıköy'deki KHK eylemlerine ilişkin ise, buralarda KESK'in öncülük etmediğini, ihraç edilen emekçilerin KESK'e öncülük ettiğini belirtti. Yüksel Caddesi'ndeki eyleme ilişkin hiçbir şey yapmadıkları gibi, İstanbul'daki KHK eylemlerini, KESK yöneticilerinin buradaki eylemleri KESK’in yaptığı algısıyla kendilerini savundukları belirtti.
Kendisinin Yüksel'de eyleme ilk katıldığında “sen onlardan değilsin, ne işin var orada” denildiğini aktaran Saçılık, önemli olanın eylemin taleplerinin haklı olması olduğunu söyledi. Eyleme başlamasıyla üzerindeki pasları attığını belirten Saçılık, “KESK yönetimine de bunu öneririm” dedi. Bir yöneticinin işin başında kendisinin olması gerektiğini söyleyen Saçılık, KESK yönetiminin bu şekilde davranmamasını ise eleştirdi. Var olan açlık grevi ve diğer eylemlere “yanlış” diyenlerin alternatifler geliştirmediğine de dikkat çekti.
“Açlık grevi yanlış” tartışmasını eleştiren Saçılık, önemli olanın taleplerinin haklılığı olduğunu ve bugün iki insanın hayatının söz konusu olduğunu belirterek “Bu yenilgi hepimizin yenilgisi, bu zafer hepimizin zaferi olacaktır” dedi. Son olarak İstanbul'daki KHK eylemlerinin ve Nuriye ve Semih İçin Dayanışma eylemlerinin önemli olduğunu, ancak seslerini daha fazla duyurmaları gerektiğini söyledi.
Ardından katkı ve soru bölümüne geçildi. Bu bölümde sendikalardaki uzlaşmacı anlayışlar sorunu, KESK'in yarattığı güven yitimi sorunu ile irade eksikliği, diğer tartışmaların bir tarafa bırakılarak var olan mücadelenin desteklenmesi gerektiği konularında yapılan eklemelerin yanı sıra panele katılan emekçiler sorularını da sordular. Soruların cevaplanması sırasında eylemlerin birbiriyle irtibatlı olması ve ortaklaştırılması gerekliliği ifade edilerek panel sonlandırıldı.