Moskova, Kızıl Meydan... Yıl 1941. Günlerden Kasımın yedisi. Nazi orduları Moskova'nın kapılarına dayanmış durumda. Cephe Moskova'ya 70 kilometreden az. Henüz başlamamış ünlü Volokolamsk Şosesi savaşları. Başkent düştü düşecek diye bekliyor ellerini ovuşturarak akbaba sürüleri. Bekliyor "muzaffer Nazi birliklerinin" Kızıl Meydan'dan geçişini seyretmeyi.

1941, Kasımın yedisi... Moskova kapılarında tüm dünyayı titreten nazi birlikleri. Şayialar dolanıyor, Kızıl şeytanlar çoktan sıvışıp terketti Kremlini.

1941, Kasımın yedisi. Kızılmeydan... Kremlin'in balkonundan sakin bir ses yükseliyor. Yoldaş Stalin, tüm dünya emekçilerine güven veren sesiyle konuşuyor:

“Yoldaşlar, kızıl ordu ve kızıl donanmanın askerleri, komutanlar ve siyasi eğitmenler, erkek ve kadın işçiler, erkek ve kadın kolektif köylü, aydınlar, geçici olarak Alman boyunduruğu altına düşmüş düşman cephe gerisindeki erkek ve kız kardeşler ve Alman işgalcilerinin cephe gerisindeki tesislerini ve görevlerini imha eden şanlı erkek ve kadın partizanlar!

Sovyet hükümeti adına ve Bolşevik Parti adına, sizleri, Büyük Sosyalist Ekim Devriminin 24. yıldönümü nedeniyle kutluyorum.

Yoldaşlar! Bugün, Ekim Devrimi’nin 24. yıldönümünü ağır koşullar altında kutluyoruz. Alman haydutlarının kalleşçe saldırısı ve bize dayatılan savaş, ülkemiz için tehdit oluşturmaktadır. Geçici olarak bir dizi bölgeyi yitirdik. Düşman Leningrad ve Moskova kapılarına dayanmış durumda.

Düşman, ordumuzun daha ilk darbede parçalanacağını ve ülkemizin boyun eğeceğini hesaplamıştı. Fakat düşman tamamen yanılmıştır. Geçici başarısızlıklara rağmen ordumuz ve donanmamız, düşman saldırılarını bütün cephelerde kahramanca geri püskürtüyor, bu arada düşmana ağır kayıplar verdiriyor.

Ülkemiz, tüm ülkemiz, ordumuz ve donanmamızla birlikte, Alman işgalcilerini ezmek için, tek bir savaş kampı biçiminde birleşmiştir.

Ülkemizin şimdikinden daha ağır koşullar içinde bulunduğu günler olmuştur. Ekim Devriminin birinci yıldönümü olan 1918 yılını anımsayın, ülkemizin dörtte üçü o günlerde yabancı müdahalecilerin elinde bulunuyordu. Ukrayna, Kafkasya, Orta Asya, Ural, Sibirya ve Uzakdoğu geçici olarak elimizden çıkmıştı. Müttefiklerimiz yoktu, Kızıl Ordumuz yoktu, -orduyu örgütlemeye yeni girişmiştik- tahılımız, silahımız ve donanmamız yeterli değildi. O yıllarda ülkemize ondört devlet girmişti, fakat yıkılmadık ve cesaretimiz yitirmedik. Savaşın ateşi içinde Kızıl Ordu’yu örgütledik ve ülkemizi bir savaş kampına dönüştürdük.

Büyük Lenin’in ruhu, o günlerde, müdahalecilere karşı savaş için içimizde ateş yaktı. Ne oldu? Müdahalecileri yendik. Yitirdiğimiz bütün toprakları geri aldık ve zafere ulaştık.

Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu durum, 23 yıl önceki durumla kıyaslanamayacak kadar iyidir.

Bugün ülkemiz, gerek sanayi, gerek besin ve hammadde açısından daha zengindir. Bugün bizimle beraber Alman haydutlarına karşı birleşik cephede duran müttefiklerimiz var. Bugün Hitler zorbalığının boyunduruğu altında bulunan Avrupa halklarının sempatisine sahibiz.

Bugün yaşanılan pahasına, ülkemizin özgürlüğünü ve bağımsızlığını savunan mükemmel bir ordumuz ve mükemmel bir donanmamız var. Bugün ne besin maddesi, ne de silah ve donanım açısından yetersizliklerimiz var. Bütün ülkemiz, ülkemizin bütün halkları, ordumuzu ve donanmamızı destekliyor, Nazi ordularını yenmek için yardım ediyorlar. Tükenmeyen insan gücü yedeğimiz var.

Büyük Lenin’in ruhu ve muzaffer bayrağı, tıpkı yirmiüç yıl önceki gibi, bugün de sosyalist anavatan savaşımızda bizi coşturuyor. Alman işgalcilerini yenilgiye uğratacağımızdan, uğratmak zorunda olduğumuzdan kuşku duymak mümkün mü?

Düşman, bazı korkuya kapılmış aydınların düşündüğü kadar güçlü değil. Şeytan, boyalı olduğu kadar korkunç değil. Kızıl Ordumuzun, ünlü Alman birliklerini defalarca, panik halinde kaçmaya zorlandığını kim inkar edebilir?

Eğer, Alman propagandacılarının şaşaalı açıklamalarına göre değil, Almanya’nın gerçek durumuna göre hüküm verecek olursak, faşist Alman işgalcilerinin bir felaketin eşiğinde olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Şimdi Almanya’da açlık ve sefalet kol geziyor. Dört aylık savaş süresince Almanya, dört buçuk milyon asker yitirdi. Almanya kan kaybediyor, insan gücü tükeniyor. Öfke, sadece Alman boyunduruğu altına sokulmuş Avrupa halklarını değil, savaşın sonunun ne zaman geleceğini bilmeyen Alman halkını da sarıyor. Alman işgalciler son güçlerini topluyorlar. Almanya’nın böyle bir zorlanmaya uzun süre dayanamayacağına kuşku yoktur. Birkaç ay daha, bir altı ay daha, belki de bir yılcık ve Hitler Almanyası kendi suçlarının ağırlığı altında çökecektir.

Yoldaşlar, Kızıl Ordu ve Kızıl Donanma askerleri, komutanlar ve siyasi eğitmenler, erkek ve kadın partizanlar!

Bütün dünyanın gözü, Alman işgalci sürülerini yönetebilecek güç olarak sizin üzerinizde. Alman haydutlarının boyunduruğu altında tutulan Avrupa halklarının gözü, kurtarıcıları olarak, sizin üzerinizde.

Omuzlarınıza büyük bir kurtuluş misyonu verildi. Bu misyona layık olun.

Yürüttüğünüz savaş, özgürlük savaşıdır, haklı bir savaştır. Sizlere bu savaşta öncüleriniz, Aleksandr Nevski, Dmitri Donskoi, Kusma Minin, Dmitri Pozharsky, Aleksander Suvorov, Mihail Kutusov’un kahraman örnekleri meşale olsun! Sizlere, büyük Lenin’in muzaffer bayrağı güç versin!

Alman istilacıların tamamen ezilmesi için! Alman işgal ordularına ölüm!

Yaşasın şanlı vatanımız, onun özgürlüğü ve bağımsızlığı! Lenin’in bayrağı altında zafere, İleri!”

Bu bilinçle ileri atılan Kızıl Ordu, dövüşe dövüşe yürüyor, tüm Avrupa halklarını nazi sürülerinin elinden kurtarıyor. Berlin'de, parlamento binasında dalgalanıyor sosyalizm kızıl bayrağı. 8 Mayıs 1945 gece yarısı Almanya kayıtsız şartsız teslim oluyor. Ve 9 Mayıs, faşizme karşı zafer günü olarak kutlanıyor.