< < Mücadele Birliği

Emekçiler olarak hepimiz çok çalışıyoruz. Günlük yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılamak için çalışmamız gereken süre “ne kadar az” dediğimiz 9 saat ile genel olarak 12 saat ve üzeri oluyor. Buna yolda geçen zamanı, yemek yemek ve banyo yapmak gibi temel ihtiyaçların karşılanması için gereken zamanı, minimum düzeyde eklersek, oluyor size 15 saat. 8 saati de uyku için ekleyelim. Toplam 23 saatimiz, zorunlu ihtiyaçlar için harcadığımız süre oluyor.

Bu hesapla (ki buna iş yorgunluğunu atmak için gereken dinlenme süresini eklemedik bile) zorunlu ihtiyaçlar haricinde bize “insan olabilmek” için kalan süre 1 saat oluyor! Artık bu bir saatlik sürede, ister bu yazıyı okuyun, ister sevdiklerinize zaman ayırın, ister fiziksel ve düşünsel gelişiminizle ilgilenin, eğitim alın ya da sizi mutlu edecek herhangi bir şey yapın! Bizi hayvanlardan ayıran o hayatta kalma savaşından geriye kalan bu bir saatlik insan olma süresinde, ne kadar insan olabilirsek o kadar insanız!

Komünistlerin sınıfsız bir toplum kurma kavgasındaki en temel mesele, insanı geçim araçları üretmek için çok çalışma zorunluluğundan kurtararak 'insan olma' süresini günlük yaşamın tümüne yaymak olmuştur. Emekçiler ancak yaşamak için çalışmak zorunda kalmadıklarında, insanal gereksinmelerini çok yönlü karşılayabilecek koşullara da ulaşacaklar. Ya da şöyle diyelim, insanın özgürlüğü dediğimiz şey, insanın fiili maddi üretim zorunluluğunun bittiği “boş zaman” yaratılabildiği yerde başlıyor.

Bu özgürlüğün belli oranlarda sağlanabilmesinin maddi koşulları, günümüzden yaklaşık yüz yıl önce oluştu. Kapitalizmin ilk dönemlerinde dahi, üretici güçler, toplumun tüm temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeye ulaşmışlardı. O dönemin koşullarında yalnızca günlük 4 saatlik bir çalışmanın toplumsal ihtiyaçları karşılayabileceği hesapları yapılıyordu.

Engels'in “Maddi bakımdan adamakıllı yeterli ve günden güne zenginleşen bir yaşam değil ama onların fizik ve kullanımını da güvenceye alan bir yaşam sağlama olanağı, bugün ilk kez olarak var, ama var” dediği o günlerden bir asır sonra biz, tam da “adamakıllı yeterli ve günden güne zenginleşen” üretim koşullarına ulaşmış bulunuyoruz.

Kapitalizm, kendi gelişim yasaları çerçevesinde bilim ve teknolojiyi yapabileceği en son sınıra kadar geliştirdi. Robotik teknolojilerin üretim sürecine uygulanması ve yapay zekanın hayatımızda yer almasıyla birlikte, neredeyse insansızlaştırılacak bir üretim seviyesine yaklaşıldı. Şimdiden prototip halinde örnekleri ortaya çıkıyor. Tamamen insansız tasarlanan otomotiv fabrikası, New York'ta açılan insansız restoran, Amazon'un açtığı kasasız ve kasiyersiz market, Almanya'da test edilen akıllı şehir, sürücüsüz arabalar, organ da dahil türlü karmaşık nesneler basan 3B yazıcılar, akıllı evler, nesnelerin interneti, sanal gerçeklik simülasyonları vs. hayatımıza girmeye başladı.

Bununla birlikte, bilim çevrelerince insan zekasını şimdiden aştığı söylenen yapay zekanın, üretim sürecinde alabileceği roller, insanın üretim sürecinin gözetleyicisi olması durumunu bile değiştirebilir. Yakın bir gelecekte, bu teknolojik gelişmelerin birçok sektördeki etkisinin muazzam olması bekleniyor. Maden, tekstil, otomotiv, tıp, eğitim, muhasebe, iletişim, uzay bilimi vb. bir çok alanda yapay zeka ve robotik teknoloji devreye etkin olarak girdiğinde, üretim sürecindeki çok sayıdaki emekçi, iş sürecinin dışında kalacak. Milyonlarca işçi ve emekçinin üretim sürecinin dışında kalacak olması, kapitalist özel mülkiyet koşullarında kalındığında, işçi ve emekçiler için felaket, geçim şansı kalmama gibi görünse de, bu gelişme tamamen emekçilerin çıkarınadır. Çünkü bu durum, üretici güçlerin, temeli devrimci olan bilimin ve teknolojinin kapitalist kabuğa sığmadığının, o kabuğu hiç olmadığı kadar zorladığının ifadesidir. Bu gelişmeden korkan ve korkması gereken emekçiler değil, kapitalistlerdir.

Kapitalist sınıfın sorunu ve açmazı, insansız meta üretimi ve insansız artı-değer üretimi yapamayacak olmasıdır. Çünkü meta üretimi demek, satış amacıyla üretim demektir. Kapitalist sınıf insanı üretimin dışına sürdüğünde, eğer uzaylılara satış yapmayacaksa, kime yapacak? Sermaye demek, meta üretimi sürecinde el konulan, canlı emeğin ödenmemiş kısmı, artı-değer demektir. Üretim sürecine katılan makine ne kadar gelişmiş olursa olsun, metaya yıpranma payı oranında dahil olur. Kendisinden fazlası olan artı-değeri üretemez. Artı-değer üretemeyen, ürettiğini de satamayan ekonomik sistem de kapitalizm olmaz. Kapitalist işçiye muhtaç, ama işçinin kapitaliste ihtiyacı yok.

İşçi sınıfı ve emekçiler için bu koşullar, kapitalist özel mülkiyete son verdikleri, andan itibaren, fiili maddi üretim alanının ötesinde bulunan, yaşamak için çalışmak zorunluluğunun bittiği “özgürlük dünyası” olur. Bayrağında “herkesten yeteneğine, herkese ihtiyacına göre” yazan sınıfsız bir toplumda, sınırsız gelişme olanağı olur. Ve bu gün bu koşullar “var, ama var!”

Nehir Güney