Bir ömür değil onlarca ömür geçse de değişmiyor bazı şeyler. Kurulu düzene bağlanan o safça umutlar, yönetici sınıfa körü körüne duyulan güvenler, küçük adımlarla köklü sorunların çözülebileceği, makul olanı savunup GENEL’i yakalamakla değişimin gerçekleştirilebileceği... saymakla bitmez!

Köklü sorunların ancak zora başvurarak çözülebileceğini bilen ve savunun devrimciler hemen her dönem keskin, uzlaşmaz, sekter bulundu bu ortalama düzeyi aşmayanlar tarafından. Böyle olması da çok doğaldı. Kurulu düzenler olağan dönemlerde ortada/ortalamada seyreder. Genel geçer çizgidir hakim olan. Ama karşıt sınıflardan oluşan her toplumsal düzen kendi evrimi içinde kaçınılmaz olarak sert kapışmalara yönelir. Yaşam önünde sonunda kutuplara çekilir. Toplum hızla iki düşman kampa bölünür. Eskiyi yıkacak yeni, bu kamplaşmış savaşta üstün gelinceye kadar da hayat tekrar tekrar bu kutuplaşma gündeme getirir. Böylesi bir toplumsal ortamda hala ortalamayı bulmak, GENEL’i yakalamaya çalışmak küçük burjuva sosyalistlerinin beyhude çabasıdır.

Olaylara, gelişmelere bakın. Tüm uzlaşma kapıları bir bir kapanıyor. Çıplak zordan, vahşi saldırılardan, dizginsiz baskılardan, terörden başka ne var! Sermaye egemenliği bunlardan başka neye dayanıyor? Hangi toplumsal açılımlar, hangi umut verici gelişmeler, hangi muazzam iktisadi gelişme ve genişlemeler toplumu ve kurulu düzeni ortalama çizgiye çekebiliyor? Tam tersine her adımda çelişkiler artıyor, savaş yayılıyor. Ortada kalan, ortalamaya takılan küçük burjuva sol hala kırıntılar peşinde koşuyor, devrimin şiarlarından köşe bucak kaçıyor.

Devrimci proletarya çelişkilerin böylesine derinleştiği koşullarda tek gerçekçi, kabul edilebilir ve çözüm gücüne sahip politik hatta yöneliyor. Devrimin temel şiarlarını öne çıkarıyor, “Bütün İktidar Emeğin Olacak” diyor, küçük burjuvalar Erdoğan faşizmine direnmekten bahsediyor. İşte iki ayrı dünya!

Benzer derin uçurum, zindan sorununda, ulusal sorunda, tekellere el konulması sorununda, devrimin tüm temel sorunları konusunda yaşanıyor. Küçük burjuva sosyalist hareket siyasi ufkunu öylesine daraltmış ki, devrimi ve devrimci şiarları hayalcilikle suçlayıp kabul edilemez buluyor. Meşru, kabul edilebilir, elde edilebilir kırıntılardan ötesi yok artık onlar için!

Yaşlı analarımızın cenazelerine bile saldırıldığı dönemdeyiz. Gözaltına alınan insanların çırılçıplak kelepçeli fotoğraflarının büyük bir marifet olarak sosyal medyadan servis edildiği günlerdeyiz. İşkence ayyuka çıkmış. Toplumsal gerilim bireysel cinnetleri tetikliyor. Kadınlara yönelik baskı ve saldırılar hiç görülmedik düzeye ulaşmış. OHAL olağan hal olmuş. Uzlaşma imkanı yok. Ara çözüm, orta yol yok!

Sermaye açısından kurulu düzenin, sistemin, devletin beka sorunu var. Tüm iplerin tek bir adamın eline verildiği bir iktidar aygıtında sarayın ardında hizaya girmiş durumdalar. Ölümüne savaşıyorlar. Her şey artık tek bir şey haline gelmişse, ona yönelecek darbe de tek bir merkeze yönelecektir. Düğümü nihai kapışma çözecektir.

Bugün, bu şartlarda sorunlarımızı çözecek olan da, genel olarak kabul edilebilir olan da faşist devletin yıkılmasından, iktidarın emek güçleri tarafından alınmasından başka bir şey değildir. “Bütün iktidar emeğin olacak” şiarı mevcut durumun en gerçekçi, en kabul edilebilir sloganıdır! Bu iktidara dayanarak, ulusların kendi kaderini özgürce belirlemesi için, tüm politik tutsakların özgürleştirilmesi için, tekellere el konulup emekçilerin yaşamlarının iyileştirilmesi için, emperyalistlere olan bağımlılığın kesilip atılması ve dış borçların ödenmemesi için, NATO’dan çıkılması ve emperyalistlerin askeri üslerinin ülkeden sökülüp atılması için, kadınlara yönelik baskı ve saldırıların son bulması ve özgürleşmeleri için... enerjik adımları atmak, devrimci proletarya ve geniş emekçi yığınlar açısından anlaşılabilir, benimsenebilir, desteklenip uğruna savaşılabilir MAKUL ve MEŞRU taleplerdir. Bu talepleri her yerde yüksek sesle dillendirmeye, tüm emekçileri bu talepler uğruna dövüşmeye çağırmaya devam edeceğiz!