Yazdır

 Sınıflı toplum tarihi boyunca egemen sınıflar ile ezilen sınıflar arasında sürekli ve uzlaşmaz çelişkilerden doğan bir savaşım söz konusudur. Köleci toplumdan, feodal topluma ve o günlerden günümüz kapitalist toplumuna kadar egemen sınıflar ve ezilen sınıflar arasında askeri, ekonomik, ideolojik, toplumsal uzlaşmaz çelişkiler bütünü vardır.

Fakat günümüz kapitalist toplumunda burjuvazinin farklı kesimleri arasında da ekonomik, askeri, politik savaşım sürekli gündemde olan bir olgudur. Savaş söz konusu olduğunda bunun birçok farklı biçimi, aracı, koşulu bulunmaktadır. Sınıf savaşımından bahsedecek olursak, bu savaşın bir üst düzeyi olan iç savaş da dahil olmak üzere bu savaş biçimlerini ilgilendiren birçok etken mevcuttur. Bu savaşta kararlı taraflar olarak proletarya ve burjuvazi kararsız bazı başka ara katmanlar dahil olmak üzere aralarında çeşitli biçimlerde süren bir savaşım bulunmaktadır. Sınıf savaşımında mevcut yapıya sığmayan güçler onu bir yeni biçimle değiştirmek ister; eski politik iktidarın devrilmesini ve yeni bir siyasal düzenin kurulmasını hedefler.

Tarihte burjuvazi, işçi sınıfı, köylülükle ittifak halinde zora dayalı bir devrimle köhnemiş feodalleri tarihin tozlu rafları arasına göndermiş, kendi ekonomik sisteminin önündeki engelleri kaldırmıştır. Marksizm 'Burjuvazi iktidara gelene kadar devrimci bir sınıftır; fakat iktidara gelir gelmez tek atımlık ilerici barutunu tüketir' sözleriyle sınıf savaşımı içerisinde burjuvazinin iktidarı alınca proletaryaya ve toplumun diğer emekçi kesimlerine karşı gerici karaktere büründüğünü söyler. Tarihteki diğer devrimlerde de örneğin 'Ekim Devrimi, Küba Devrimi, Bulgar Devrimi deneyimleri ise örgütlü proletarya ve toplumun diğer emekçi kesimleri ile ittifak kurularak sermaye düzenini yıktığı deneyimlerdir. Bunlar çoğunluğun azınlık üzerindeki egemenliğinin ilanı olarak kendinden önceki devrimlerden ayrılmışlardır.

Türkiye ve Kürdistan'da uzun yılların iç savaş deneyimleri, serhıldanlar, silahlı çatışmalar, isyanlar, grevler savaş ve savaş disiplini konusunda bizlere büyük bir örnek teşkil etmektedir. Öncelikle hangi savaş veya hangi savaşan taraflar sözkonusu olursa olsun sonal amaç düşmanın sırtının yere getirilmesidir. Bu savaş ekonomik, politik, ideolojik, psikolojik, askeri olmak üzere en karmaşık ve yüksek seviyelerde gerçekleşmektedir. Mücadele sadece burjuvazinin ve onun koruyucusu devlet makinesinin yıkılması ile değil daha sonra yapılacak ekonomik ve ideolojik bir dizi savaşım ile sürdürülmek zorundadır.

Türkiye ve Kürdistan'da bir birleşik devrimin nesnel koşulları oluşmuştur. İşte tam da burada savaşta nasıl konum alınacağı, savaş disiplininin ve örgütlülüğünün nasıl güçlendirilebileceği meselesini ele almak lazım. Nesnel koşulları oluşan bu birleşik devrimin zafere nasıl taşınabileceği, her gün propaganda ve ajitasyonlarımızda dillendirdiğimiz bu iddiamız doğrultusunda ne kadar hareket ediyoruz ve bu savaş için gerekli olan kararlılık, motivasyon ve kendimize güvenimiz var mı?

Bu topraklarda bulunan devrimci enerji ateşlenmeyi bekleyen bir benzin gibi. Asıl mesele savaşın öncü güçlerinin sürekli hareket halinde olan halk yığınlarına bu güçlü iddiayı, devrim sloganlarını ne kadar yüksek sesle duyurabileceği. Daha ciddi halk ayaklanmalarına, isyanlara hazır mıyız? Şimdi her bir genç Leninistin kendine bu soruyu sorması ve buna dair eksikleri ortaya koyması gereklidir.

Ayaklanabilecek halk yığınlarına gelecek süreçlerde nasıl öncülük edeceğiz? Bunun bir yanı elbette çok geniş ve sıkı kitle bağlarına, geniş bir örgütlülük zeminine dayanmaktadır. Ama öte taraftan zaferin birincil koşulu düşman birliklerinin, şimdiki dinci-faşist iktidarın yenilebileceği, sırtının yere getirilebileceğini bilmektir. Düşman üstün teknik ve imkanlarına rağmen yenilebilir. Bunun tarihteki en iyi örneklerinden biri Nazi Almanya'sına karşı ciddi bir motivasyonla mücadele eden Sovyet ordusuydu. Üstün savaş gücüne karşı her geri çekilişi düşmana karşı cehenneme çeviren gözüpek, fedakar Sovyet ordusu ve halkı faşizmi ezerek zafere erişti. Bizim coğrafyamızda ise her sene gözüpek bir şekilde, Taksim'i zapt eden Leninistler düşmanın sayı ve teknik üstünlüğüne rağmen her sene o meydana çıkmayı başararak psikolojik olarak düşmanı alt etmeyi başarıyor. 71 silahlı çıkışı ile bu topraklarda zora dayalı devrimin yolunu açan Denizler nasıl dün buzu kırarak yolu açtıysa, bugün buzu kırmaya devam ediyor. Savaşta en önemli hazırlık, güç ve teknik zafer için büyük bir ölçektir, fakat zaferin kazanılacağına dair inanç, motivasyon ve savaş disiplini işte şimdi hepimizin ihtiyaç duyduğu şeyler.

Umut Güneş