Yazdır

 

4 Mayıs tarihli D. Demokrasi gazetesinde DİSK Başkanı Kani Beko şöyle diyor: “Yeni 15-16 Haziranlar yaratmak zorundayız.”

Şaka mı bu?” demeyin. “Bizimle kafa mı buluyor?” hiç demeyin. Beko, çok ciddi. Bunu 1 Mayıs'tan, 15-16 Haziranları aşacak bir ayaklanmaya vesile olabilecek 1 Mayıs'ın Bekogiller eliyle bertaraf edilişinden üç gün sonra söylemiş olması bir patavatsızlık değil.

Bu sözün işçilere ve emekçilere devrimci-demokratlara söylendiğini mi sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Beko, sermayeye söylüyor bunu. Sermayeyi bir kez daha kurtarmış olmanın özgüveniyle, “Bize güvenebilirsiniz” diyor. 15-16 Haziran'ı hatırlıyor. Ne yazık ki, işçi sınıfının, hatta DİSK'lilerin bile çoğu bilmez 15-16 Haziran'ın nasıl sona erdirildiğini. Ama sermaye bilir. Beko da bilir. 15-16 Haziran Ayaklanması'nın, DİSK'in radyodan, işçilere “Evinize dönün” çağrısı ile sona erdiğini. Gebze'den, Kocaeli'nden elinde sopalar, kazmalarla İstanbul'a yürüyen işçi sınıfı, DİSK yönetiminin çağrısı ile evlerine döndürülmüş, sermaye sınıfı ipten alınmıştı. Beko, “Yeni 15-16 Haziranlar yaratmalıyız” derken, sermayeye bunu hatırlatıyor. “Evet, bu sefer toplumsal ayaklanmayı engelledik ama sokağa çıksalar da biz onları evlerine yollamak için çalışırız, siz merak etmeyin” diyor.

Sen öyle san.

Toplumun ayaklanmacı bir ruh hali içinde olduğunu ve dolayısıyla Bekogillerin yaptıklarının bu anlama geldiğini nereden çıkarıyorsunuz diyebilirsiniz. Burada bir ton somut olguyu sıralayıp döksek, dünya devrim deneyimlerinden örnekler versek; inanmak istemeyenleri, iç savaş korkusunun esiri haline gelmiş olanları ikna edemeyeceğimizi biliyoruz. Ama yine de şansımızı denemek istiyoruz. Ortalama solu ikna etmek için değil ama. Yok yani, ikna olurlarsa elbette itirazımız olmaz da, ikna olmamaya yeminli oldukları için anlatırken umutlu değiliz. Peki kimin için? Ortalama solun etkisinde kalan işçi ve emekçiler, gençler, kadınlar için...

Ortalama sol ve Bekogiller sizi bir toplumsal ayaklanmadan uzak tutmak için elinden geleni yapıyor; onları dinlemeyip sokağa çıktığınızda da ya 15 Haziran'da ya da Gezi'de, 16 Nisan sonrasında olduğu gibi ilk fırsatta sizi evinize yollamaya çalışıyorlar. “Şimdi devrim zamanı değil, sandıkta onlara günlerini göstereceğiz” laflarıyla. Oysa bakın, siz değil, sizin daha yakından tanıdığınız, ortalama sol tarafından size muteber kişiler olarak sunulan yazarlar ne diyor?

Veysi Sarısözen, 10 Şubat 2017'de yani halk oylamasından önce yazıyor. “CHP rejimi boykot etmeyerek yanlış yaptı. Ege'yi, Trakya'yı sahilleri ayağa kaldırsaydı, Kürt halkı Türklerin isyanına destek verirdi...

Buradaki CHP'ye yönelik anlamsız(!) beklentiyi, öncü-önder olmaktan ne anladığını vs. bir kenara koyalım. Bizi ilgilendiren, gördüğü toplumsal geçerliliktir. Nedir o? Trakya'da, Ege'de, sahillerde ayaklanmanın, isyanın mayalandığı gerçekliği. Toplumun içinde bulunduğu ruh halinin bu olduğu tespiti. Biz de soruyoruz: Toplumda bu ruh hali varsa, bu mayalanma varsa ne yapmak gerekir? Mecbur muyuz burjuvazinin bize dayattığı oyunu oynamaya?

9 Şubat 2017 tarihli yazısında biz değil, Metin Yeğin hem sizi uyarıyor hem de kısmen sorduğumuz soruya cevap veriyor. Yazısında Honduras seçimlerini anlatıyor. “... Az değil, yüzde 65 boykot (Biz bunu hayır diye okuyalım) etmişti. Yeni cunta yüzde 13'le... iktidar oldu. ABD kutladı yeni hükümeti. Sonra ayaklarında top dolaştırmaya başladılar... Boykot sevinci bir süre sonra söndü. Eğer seçim için örgütlenmişsen (Ne güzel diyor Metin arkadaş, değil bir, bin defa tekrarlayalım.) Eğer seçim için örgütlenmişsen, başka bir şey yapma şansın kalmıyor zaten...

Daha ne desin Metin. Eğer seçim için örgütlenmişseniz, sandıktan isterseniz yüzde 60 alın. Yine de kaybedersiniz. Çünkü parlamenter teslimiyet, burjuvazinin oyunudur. Oysaki bu oyunu oynamaya mecbur değiliz. Ne diyordu Sarısözen, “Bir ayaklanma hali var.” Öyleyse onu oynamaya mecbur muyuz?

Peki her seçimde sizi sandığa çağıran ortalama sol ve Bekogiller ne diyor? “Sandık, seçim, meclis, yasal parti, belediyeler, kooperatifler vs. hepsi ajitasyon, propaganda ve örgütlenme için.” Peki halk ayaklanmasından, hem de böylesi kritik bir seçimden sonra ne oldu? Atı alan Üsküdar'ı geçti ve size her seçim sandığı gösterenler sadece seyretmekle yetindi. Neden? Cevabı Metin vermişti: “Eğer seçim için örgütlenmişsen başka bir şey yapma şansın kalmaz.

Biz de bunu söyledik hep. Dedik ki, bakmayın ortalama solun cicili bicili sözlerine, gözleri meclis koltuklarında. Bu ülkenin demokratikleşmesini AKP-MHP-CHP'li meclis koridorlarında arıyorlar. Onlar seçim için örgütleniyorlar sadece. Bu ülkenin Ege'si, Trakya'sı, sahilleri, Kürdü ayaklanma kıvamında iken bunu yapmak, devrime sırt çevirmek değilse nedir? Siz söyleyin... Devam edelim.

30 Nisan 2017'de Ender Öndeş bakın ne diyor: “... Bir süredir gözlemlediğim şey, ağır haksızlıklara karşı son derece öfkeli olan insanların rutin “toplan-dağıl” çerçevesindeki eylemlere git gide daha az ilgi duyduğu... Muhtemelen bu tür eylemleri durum değiştirici, sonuç alıcı nitelikte bulmuyorlar... Kürt artık biraz da bu işler böyle mitingle filan düzelmiyor arkadaş noktasına doğru kaymıyor mu? Batıda ise hırsızlıktan, yolsuzluktan, yaşamlarına müdahale edilmesinden bunalmış insanlar var, bunlar 16 Nisan'dan beri siyasal alandan hiç bir ciddi destek almadıkları halde bir şeyler yapmaya uğraşıyorlar, ama hep bir yetersizlik duygusu kuşatmıyor mu ortamı?”

Bunun üzerine biz ne diyelim? Siyasal alandan hiç bir destek almadıkları belirlemesinin altını çizelim. Neden diyelim ve bunun cevabını yukarıda Metin'in dediğini hatırlatalım: “Seçim için örgütlenmişsen başka bir şey yapma şansın kalmaz.”

Ve son bir alıntı daha. Biz toplumun içinde bulunduğu ruh haline bakarak toplumsal ayaklanmaya hazırlanmak, devrim ve iktidar hedefini ortaya oymaktan bahsettikçe ve siz emekçilere bu yönde çağrı yaptıkça yüzünü buruşturanlara, sizi evinize yollamaya, sizi bir zamanlar Özal, sonra Demirel, bunlar olmayınca AKP ve nihayetinde dönme dolap misali şimdi de CHP ile demokrasi aramaya çağıranlara bu alıntı. Bakın Arat Dink ne diyor 14 Şubat'taki yazısında:

“Hadi şimdiden düşünmeye başlayalım. Bu 'Ben yapmadım Miki yaptı' ve ardından 'Miki değilmiş' örüntüsünde bir sonraki ihale kime kalacak sence. Devletin içindeki hangi grup bu dönemin sorumlusu ilan edilecek, bir sonraki soruşturma dalgalarına mazhar olacak. Peki, biz aslı yerine taslaklarıyla uğraşmaktan ne zaman vazgeçeceğiz?..

Bak diplerde birikerek çoğalan nehir, bir gün İstanbul'da 'Hepimiz Ermeniyiz' diyerek, bir gün New York'ta 'Hepimiz Müslümanız' diyerek yüzeye çıkıyor... Bu koyulaşan karanlığa aldırmam. Gecikmesi gelişinin yakınlığına işaret.. “Aydınlığın”

Arat'a katılmamak elde değil. Büyük bir toplumsal ayaklanma geliyor. Her şeyi silip süpürecek ve mutlu insanların ülkesini yaratacak bir ayaklanma. Yeter ki buna hazırlanalım. Yeter ki, aslı ile hesaplaşmak gerektiğini unutmayalım. 15-16 Haziran'ı tamamlama zamanı.

İ.Cevat Çetiner