Yazdır

GEORGE L. MASSE'TAN PASAJLAR:

"Sınıf analizi[nin] ... faşizmin özünü zaptetmesi[nin] gerçekten de mümkün [olmadığını] savunan Masse..." (106)

Masse bu konuda başka şeyler de söylüyor:

"... ancak faşizm genel itibariyle büyük sanayi kurumlarıyla el ele çalışmıştır." (115)

Masse, bize, sınıf çözümlemesinin, faşizmin sınıf özünün ortaya çıkarılmasına dek vardırılamayacağını (varamayacağını değil) söylüyor. O, faşizmin sınıf özünü saptamanın olanaksız olduğuna bizi inandırmaya çalışıyor. Masse görüşünü böyle koyunca, diğer pasajda söylediği, faşizmin büyük sanayi sermayesiyle el ele hareket ettiği belirlemesi, burada eğreti kalıyor. Söylenen aslında çok açıktır: Büyük sanayi sermayesi, faşizmin özünü oluşturmuyor, sadece beraber çalışmışlar. Ona göre faşizm, büyük sermayenin dışında ortaya çıktı. Bir güç haline gelince, büyük sermaye (tekelci sermaye, finans kapital) onunla birlikte davrandı. Bu analiziyle o da, faşizmin özünü gizleyen akademisyenler kampında yer alıyor.

Devam edelim. Masse, faşizmin kendi kendisini nasıl değerlendirdiğini belirtirken, yalnızca bir aktarma yapmıyor, aynı çerçevede düşündüğünü de ortaya koyuyor:

"... Kendisini ... hem materyalist marksizm'i, hem de 'finans kapitalizm'i reddeden bir 'üçüncü güç' olarak görmüştür." (115)

Faşizm kendini böyle göstermiştir. Ancak o, kapitalizmle, sosyalizm arasında bir 'üçüncü güç' değil, kapitalizmin ("finans kapitalizmin') bir gücüdür. Faşizm, hem emekçi kitlelerin anti-faşist bilincinden, öfkesinden vb. yararlanmak için, hem de finans kapitalin bir gücü olduğunun üzerini örtmek için, kendisini anti-kapitalist göstermiştir. Ama iktidara gelir gelmez, sınıfsal özünü yani tekelci sermayenin bir devlet biçimi, bir baskı gücü, gerici bir gücü olduğunu açığa sermiştir. Fakat faşizmin anti-marksist, anti-komünist bir güç olduğu yani bir karşı devrim gücü olduğu bilinen bir gerçektir. Bu da faşizmin iktidardaki sermayenin emrinde olduğu, ona hizmet ettiğinin bir anlatımıdır.

Masse, faşizmin maddi, toplumsal temelini gizlemeyi sürdürüyor:

"Avrupa'nın faşizm ya da Nasyonal Sosyalizm deneyimini tekrar yaşaması pek olası değildir. ancak Batı'nın kültürel ve ideolojik geçmişinin, faşizmin kendi amaçları için kullanıldığı parçaları farklı bir biçimde olsa bile hali hazırda yeni bir sentez oluşturabilecek durumdadır." (158)

Diğer burjuva akademisyenler gibi Masse da, faşizmi, toplumsal temelinden yoksun salt bir ideolojik hareket olarak gösteriyor. Faşizmin sınıfsal özünü yadsıdıkları için faşist ideolojinin sınıf özü de inkar ediliyor. Maddi temelinden kopuk biçimde, ideoloji ele alış tarzı idealizmdir.

İdeoloji, üst yapının bir parçasıdır. Ve son çözümlemede ekonomik ilişkileri yansıtır. Aralarında uzlaşmaz çelişki olan sınıfların ekonomik alandaki çatışmasının üst yapıdaki yansımasıdır. Üst yapının ve onun bir görüngüsü olarak ideolojisinin alt yapı karşısında görece bir bağımsızlığı var. Ve alt yapıyı güçlü bir şekilde etkiler. Fakat ideoloji sınıflar ilişkisinin dışında ele alınamaz. Faşizm, ideolojik olarak anti-marksistir, gericidir, şovenisttir.

Faşizmin, İtalya ve Almanya'da görüldüğü şekliyle tekrarlanmayacağı doğrudur. Çünkü tekelci sermayenin bugünkü egemenlik durumunda, faşizmin bir parti eliyle tırmanmasına gerek yoktur. Faşizm, yukarıdan aşağıya, devlet eliyle, tekelci devlet kapitalizmi tarafından uygulanır. Faşist partiler ve diğer faşist hareketler, iktidardaki faşizmin kitle tabanını oluştururlar.

İtalya'da, Almanya'da vb. faşizm 1945'te politik yapı olarak yıkıldı, tasfiye edildi. Fakat faşizmin maddi temeli varlığını koruduğu için oralarda, faşizm ve faşizm tehlikesi her zaman vardır.

Biz bu teorik belirlemenin altını çiziyoruz. Bu görüş, tarafımızca 90'larda ortaya kondu. Bu, bizim faşizm ve faşizmin sınıfsal özü üzerine yapılan marksist değerlendirmelere bir katkımızdır. Ya da bu konuda kendi kavrayışımızın ortaya konmasıdır.

Bu ülkelerde, görüldüğü gibi faşizm ve faşizm tehlikesinin varlığını koruması, salt bunun ideolojik öğeleri halen varolduğu için değil, bu ideolojik öğeler de içinde, bunun maddi temeli varlığını sürdürdüğü içindir. Faşizmin ideolojik unsurları, tekelci kapitalizmin zeminleri üzerinde ortaya çıkmıştır ve bu zeminin varlığına bağlı olarak varlığını sürdürebilir.

Buradan şu kesin sonuç çıkar: maddi temeli devrimle yok edilmedikçe, faşizm ve faşizm tehlikesi her zaman vardır.

Avrupa'nın bugünkü görünümüne bakalım. Orada burjuva devlet her zaman faşizmi uygulayacak bir yapıdadır.

Anti demokratik, anti-komünist "her çizgide gericilik" eğilimini kendisinde somutluyor. Tekelci kapitalizmin bir eğilimi olan, devletle bütünleşmiş tekelci kapitalizm, faşizmi uygulayacak özelliklere sahiptir. Keza ABD'de durum budur.

Devamında Iordachi, Stonley, G. Payne'ın faşizm tanımını aktarıyor. Burada aslında özgün yeni denilebilecek öğeler yok. Burjuvazinin diğer savunucularıyla aynı özle belirlemelerde bulunuyor.

Payne, üzerinde durmamız gereken bir noktaya dikkat çekiyor:

"Neredeyse tüm komünist partiler ve rejimlerin kendilerini komünist olarak adlandırması tercih etmesine karşı.. Avrupa'da faşist olarak nitelenen hareketlerin çoğunun aslında kendilerini böyle adlandırmamış olmaları..." (165)

Komünizm, toplumsal bir sistem olarak, insanın insan üzerindeki her tür sömürüsünün kaldırıldığı, bireylerin özgürce bir araya geldiği, toplumsal mülkiyete dayalı, insanca ilişkilerinin temel alındığı, ilerici ve yeni bir gelecektir. Böyle bir toplumsal sistem, toplumun büyük çoğunluğunun çıkarına uygundur. Bu nedenle, komünist partileri, kendilerini bu adla adlandırırlar. Faşizm ise insanın insan üzerindeki sömürüsüne dayanan kapitalizmin bir gücüdür. Bir avuç sömürücünün, toplumun büyük çoğunluğu üzerindeki baskıcı terörist gücüdür. Tekelci sermayenin açık, kanlı, terörist diktatörlüğüdür. Bu yüzden faşist güçler, faşist diktatörlük, kendi gerçek amacını, halk kitlelerinden gizler. Burjuva yazarların ve akademisyenlerin, yaptığı faşizm tanımı tam da buna hizmet eder.

Başka bir Payne pasajı:

"Faşist düşüncelerin önemli yönlerinin çelişkili ve akıldışı olmalarından ötürü, faşizmin genellikle tutarlı bir öğretisi ya da ideolojisi olmadığı kabul edilmektedir." (169)

Faşist ideolojilerin akıldışılığı, faşist Hitler ile bağıntı kurularak ifade edilir. Burada sorulması gereken soru, akıldışılığıyla, saçmalığıyla çelişkili ve tutarsızlığıyla, faşist ideolojinin hangi sınıfa hizmet ettiğidir. Faşist ideoloji akıldışılığı ve saçmalığıyla olsun, kullandığı tüm argümanlarıyla olsun, kapitalistlerin sınıf egemenliğine ve kapitalist sınıf düzenine hizmet ediyor. Faşist ideoloji ele alınırken sorunun esası, yani onun sınıfsal niteliği gözden kaçırılmamalıdır. Burjuvazi tam da bu temeli gözden kaçırmaya çalışıyor.

Payne, Grift'in şu sözlerini aktarırken, burjuva ideologlarının, ekonomi ile politikanın ilişkisini hiç kavramadıklarını gösteriyor:

Faşizm, farklı çeşitlerin ortak ... temeli, popülist ultra milliyetçiliğin yeniden doğuşunun bir biçimi olan bir siyasal ideoloji türüdür." (188)

Faşizm, ideolojik olarak ve politik olarak ifade ediliyor, fakat ekonomik olarak dayandığı ekonomik biçim belirtilmiyor. Ekonomik temeli konmayınca, salt politik bir hareket, güç olarak anlaşılıyor. Oysa kapitalizmin ekonomisi, onun politikasından ayrı konamaz. Faşizm, kapitalizmin ekonomisiyle, politikasının sıkı ilişkisi çerçevesinde kavranabilir.

Faşizmin, küçük burjuva kitleler üzerinde yarattığı ideolojik etkiyi küçümsememek gerekiyor. Faşizm, bu etkiyi yaratmak için, burjuva milliyetçiliğine başvurmakta ve anti-kapitalist sloganları bile kullanabilmektedir. Fakat faşizmin anti-kapitalizmi milliyetçi temeldedir. Gerek aldatıcı sloganlara başvurarak gerek onların en geri duygularını kullanarak yanına çektiği küçük burjuva kitlelerin, faşizmin iktidara gelmesinden çok kısa süre sonra tam bir hayal kırıklığı yaşadıklarını, 20. yüzyılın tüm deneyimlerinden biliyoruz.

Mann, faşizmin sınıfsal özünü ısrarlı olarak gizlemeye çalışıyor:

"Faşizm, sınırlı ve değişken bir biçimde kendilerini emekçilerden kurtarmak amacıyla mülkiyet sahibi sınıflar tarafından da desteklenmiştir. Fakat bu, faşizmi açıklayacak kadar güçlü bir etken değildir." (344)

Mann, zayıf bir biçimde söylemiş olsa da mülk sahiplerinin, emekçilerin devrimci ayaklanmalarından kurtulmak için faşizmi desteklediğini belirtmek zorunda kalıyor. Burada mülk sahibi sınıflar derken, hem orta sınıfları, hem de büyük mülk sahiplerini ifade etmiş oluyor. Fakat bunlardan küçük mülk sahipleri faşizmin kitle tabanı ve kitle gücüdür. Büyük mülk sahipleri ise özüdür. Burada büyük mülkiyet, tekelci sermayedir.

Faşizmi asıl açıklayıcı olan, faşizmin sınıf özünü doğru bir biçimde ortaya koyan marksist sınıf çözümlemesidir.

Aristatle A. Kallis gerçekleri çarpıtma çabasında:

"Bütün faşist rejimler ... sınıflar üstü milliyetçilik versiyonlarını gerçekleştirmek üzere yola çıkmışlar; dolayısıyla enternasyonal sosyalizmin yayılmacılık ruhuna karşı bir siper görevi görmüşlerdir." (372)

Faşizm, sınıflar üstü milliyetçilik değil, kaba bir burjuva milliyetçiliktir. Şovenizmdir, dışa yayılmacılık ve savaş demektir. İçte emekçi halkları köleleştirir, dışta ise başka ülkeleri işgal edip, halkları köleleştirir.