Yazdır

 

Toplumsal yaşamın günlük akışı içinde, küçük bir olayın, tüm toplumu sarsan büyük olaylara dönüştüğüne çok sık tanık oluyoruz. Başka yer ve zamanda sıradan sayılan bir çok olay, içinde bulunduğumuz devrimci ortam nedeniyle, önemli devrimci sonuçlar yaratan tarihsel olaylara yol açabiliyor. Biz de, olayların bu oluşumu ve gelişimi çok çarpıcı.

Olayların yoğunluğu, yinelenmesi ve genelliği, patlayıcı toplumsal durumun dışa vurumu, eylemlerle açığa çıkmasıdır. Süreklilik gösteren olaylar dizisine yolaçan patlayıcı toplumsal durum, sanıldığı gibi bugün ortaya çıkmış değildir; varlığını uzun zamandır koruyor. Her an patlamaya hazır toplumsal durum, nesnel ekonomik ve toplumsal gelişme tarafından, sosyo-politik çelişkilerin keskinleşmesi ve sert sınıf savaşınca hazırlandı.

Kapitalizm yalnızca siyasal baskı, katliam, savaş vb. vs. yolla emekçileri öldürmüyor; bu toplumsal düzen, kendiliğinden de, ekonomik işleyiş ile de emekçileri öldürüyor. İşsizlik, iş kazaları (cinayetleri), yoksulluk, artan sefalet, önlenebilir hastalıklar, ölümler vb. Kar, daha fazla karı hedefleyen kapitalist sistemin, emekçilere uygun gördüğü koşullar işte bunlardır. Sermaye büyüdükçe, emekçiler tükenir; kurur, sararıp solar. Varolan toplumsal koşullar, emekçi kitlelerde sömürü düzenine karşı oluşan hoşnutsuzluk, kızgınlık ve öfkenin esas kaynağıdır. Üstelik bu olgular geçici değil, süreklidir. Patlayıcı toplumsal durum bu olgulardan doğar ve toplumu alt üst eden eylemlere yol açar.

Eylemler anlık, geçici değil, süreklidir. 31 Mayıs 2013’te genel bir ayaklanmaya dönüşerek yüksek biçimine dönüştü. Köhnemiş kapitalist toplum düzeninin varlığını sürdürmesi, sınıf savaşının en yüksek biçimine çıkmasını sağlayan zemindir. Emeğin sermayeye artan bağımlılığı, emekçi kitlelerin yaşam koşullarının kabul edilemez ve dayanılamaz durumu, düşünsel ve toplumsal çöküntünün iyice boyutlanması toplumsal ilişkilerin yozlaşması, toplumsal durumu her an patlamaya hazır hale getirmiştir.

Gezi, 6-8 Ekim patlamaya hazır toplumsal durumu ayaklanmaya çevirdiğinde, bu sadece o anlık bir gelişme değil, koşulları tarihsel olarak hazırlanmış bir gelişme olarak kendini gösterdi. Bugüne dek süren ayaklanmalara yolaçan olgular yalnızca nesnel toplumsal değildir; uzun yıllara yayılan proletaryanın devrimci sınıf savaşı, Kürt halkının ulusal baskıya karşı yıllardır süren özgürlük mücadelesi, kadınların, kadınların kurtuluşu hedefiyle eski topluma karşı eksilmeyen başkaldırıları, devrimci gençliğin yarım yüzyıllık devrimci kavgası ve diğer halk kitlelerinin sert mücadelesi tarafından hazırlandı. Bu bağlamda söylemek gerekirse, ayaklanmacılar kendilerini yalnızca o anın bir parçası olarak değil, tarihin de bir parçası olarak hissettiler.

Gezi’nin adı ne zaman geçse bundan övünç duyanlar, Ekim’le gurur duyanlar, hatta kendileriyle ilinti kuranlar devrimci mücadele biçimini daha da güçlendirmek yerine, burjuvaziyle, devletle “yeni” bir sözleşme peşinde koşuyorlarsa, kendi söyledikleriyle çelişkili ve tutarsız bir duruma düşüyorlar. Bu, ayaklanmaların senelerce süren devrimci savaşımın bir ürünü olduğunu yadsımaktadır. Bu, Haziran’ın ve Ekim’in devrimci içeriğini hiç anlamamaktır.

Bu topraklarda patlayıcı toplumsal durum uzun zamandır var. Asıl sorun, patlayıcı koşulları devrime dönüştürecek bir konumda olmaktır. Bunu yaparak ya da daha doğrusu bu harekete öncülük edecek bir konuma gelerek, emekçi kitlelerin yeni bir gelecek umuduna yanıt vermiş oluruz. Emekçilerin politik öncüsü gerçek anlamda devrimci bir konumdaysa, yeni bir gelecek umuduna yanıt verilebilir.

Devrimci kitleler sürekli eylem içinde. Eylemler, deneylerin de gösterdiği gibi, hep aynı düzeyde değil, çeşitli düzeylerde gerçekleşebiliyor. Kitleler, günlük bir eylemden, ayaklanmaya, varan yoğun ve yaygın eylemler dizisiyle istemlerini ortaya koyuyorlar. Devrimci eylemlerin amacı, bazı iyileştirmelerle düzene bağlanmak değil, eylemleri toplumsal devrime kadar vardırarak, kendine yeni bir gelecek çizmektir. Diğer bir deyişle, emekçi kitleler kapitalist toplum düzenine karşı verilen her devrimci kavgada, yeni bir gelecek görüyorlar. Devrimci komünist partinin görevi, devrimci kavgayı ve umudu büyütmektir.

Devrimci kavga, verildiği yerdeki emekçilerin yeni bir gelecek özlemine yanıt vermekle kalmaz, diğer ülkelerdeki emekçilerinde kurtuluşları için, cesaret verir. Her ülkedeki proletaryanın mücadelesine itiş verir. Çünkü işçi sınıfının burjuvaziye karış mücadelesi, ulusal değil, toplumsal bir mücadeledir, eşdeyişiyle evrensel bir mücadeledir.

Bu bakış açısıyla bakıldığında, verdiğimiz devrimci kavganın uluslararası önemi, daha iyi anlaşılır. Dolayısıyla emekçi kitlelerin toplumsal kurtuluş mücadelesine öncülük eden gerçek komünist partinin devrimci konumda olmasının uluslararası bir önemi vardır.

Proletaryanın uluslararası deneyimleri; komünist partilerin devrimci konum ve savaşımlarının uluslararası alanda nasıl bir etki yarattığını ortaya çıkarmıştır. Proletaryanın dünyayı değiştirme savaşımı tarihseldir; bu savaşımda emekçi sınıf, tarihsel bir sınıf olarak hareket eder; yeni bir gelecek kavgasında önder bir rol oynayan içtenlikli devrimci proleter partinin üstlendiği görev tarihsel bir görevdir. Devrimci militanlar, bu bilinçle atılırlar kavgaya.

Devrimci hareket artık büyük bir kitle gücünü harekete geçiriyor. Emekçi halk kitleleri, devrim kavgasında, düne göre, daha önemli bir rol oynuyorlar. Büyük kitlelere asıl önemini kazandıran bilinçli bir hedefe yönelmeleri, devrimci savaşım vermeleri ve örgütlü davranıştır. Bu durumda olan emekçilerin, proleter devrimci partiyi izlemeleri halinde, hareketlerini başarıya ulaştıracakları kesin. Emekçilerin deneyimleri, eğitici olarak göstermiştir ki, kitlelerin kendiliğinden hareketinin sınırları var. Emekçilerin kurtuluşu ise bu sınırların ötesindedir. Bilinçli ve örgütlü hareket etmeyi gerektirir. Uluslararası devrimci görevlerini, bu şekilde etkin olarak yerine getirebilirler.

Devrim, ezilen ve sömürülenlerin insanca ve özgür bir gelecek özlemlerini karşılayacak bir yığınsal güce sahiptir. Düşmanın hareket tarzına bakarak da anlayabiliriz, devrimin gücünün etkisini. Egemen sınıf, devleti durmadan güçlendirip, yetkinleştiriyor. Devlet, düşman sınıfların uzlaşmaz çelişkilerinin orta yerinde varlığını sürdürmenin yanında, emekçi halk kitlelerinin, isyan ve ayaklanmalarının etkisiyle davranıp militarist ve bürokratik yapısını iyice güçlendiriyor, şiddet üzerine şiddet uyguluyor. Burjuvazi, egemenliğini sürdürmek için baskının yeni yöntem ve araçlarına başvuracak ve böylece devleti son noktasına dek yetkinleştirecektir. Ta ki biz onu yıkana kadar.

Kapitalizmden komünizme geçişi gerçekleştirecek olan toplumsal devrim, ezilen ve sömürülenlerin eylemlerinden doğar; diğer bir ifadeyle, devrim kitle eylemlerinin en ileri, en yüksek noktasına dek götürülmesidir. Günün devrimci görevi tam da budur.

C.DAĞLI