Yazdır

Kapitalist toplumsal sistemin kendi iç yapısından kaynaklanıp gelişen çöküş dinamiklerinin bu sistemi çöküş sürecine soktuğunu uzun zamandan beri yazdık ve çeşitli zamanlarda kaynaklarıyla ortaya koyduk. Kapitalizmin yerini bu çöküş sürecinin sonunda daha üst bir toplumsal biçime bırakması da kaçınılmaz bir zorunluluk. Bu değişimin maddi koşulları nesnel tarih tarafından oluşturuldu. Bütün bu süreç, gelişmeler ve yaşanan olayların kendisi, daha üst bir toplumsal sistem olan komünizme geçiş konusunda insanları ikna etmeye başladı. Özellikle emekçi sınıflarda bir eğilim olarak başlayan bu durum, giderek kitlelerin yönelimi durumuna geliyor.

Şurası açık, dünya pazarını ele geçirmek ve egemenliğini kurmak için her şeyi yapan tekelci sermaye, kendi varlığını tehdit eden, risk oluşturan her gelişme karşısında bunu ortadan kaldırabilmek için her şeyi yapar. Tehdit söz konusu olmuşken şunun da altını çizelim: İster emperyalist ülkelerde, ister bağımlı ülkelerde olsun, kapitalist sisteme, sermayenin egemenliğine ve varlığına karşı tek gerçek tehdit sadece proletaryadan, proleter komünist hareketten gelir. Bu nedenle emperyalistler ve düzen güçleri, hem kendi ülkelerinde hem de dünya ölçeğinde proleter komünist hareketi ezmek için bütün güçlerini ve olanaklarını kullanmaktan çekinmezler.

Bugün artık emperyalist kapitalist sistemin çürüme ve çöküş içinde olduğunu burjuva dünyada da gören ve uyaranlar çoğalıyor. Büyük para spekülatörlerinden birinin birkaç ay önce yaptığı uyarı, diğerlerinden biraz daha farklı. Tarihin gördüğü en büyük bunalımın gelmekte olduğundan bahsediyor, hatta ya bu yolun sonunda ya da gelecek yıl diyerek zaman bile veriyordu. Korkutucu kehanetini burada bitirmiyor devam ediyordu: Devletler, sistem, Batı Medeniyeti çökecek!..Üstelik o bunları söylerken, borsa endekslerine bakan ekonomi uzmanları, işler tıkırında diye keyifle ellerini ovuşturuyorlardı.

Yalnız başına bu bile, ABD merkez bankası FED’in uzun zamandan beri sözünü ettiği ama bir türlü 0,25’ten öteye geçmesine izin vermediği faiz oranlarındaki artışın niye ertelendiğini anlatıyor. İki ucu pis değnek. Faiz oranlarını yükseltse, dünyaya para pompalamayı durduracak, bu durumda biriken atıl sermaye bütün bentleri yıkacak. Para pompalamaya devam etse, bunun artık sürdürülebilir, dayanılabilir durumu kalmadı; ABD ekonomisi battı. Her iki durumda da çıkış yok.

Böyle dönemlerde en karlı yatırım, devletlerin savaş temerrütleridir. Zaten bu yüzden zeka düzeyi Dubya Bush ile yarışan ABD başkanı Trump, her ağzını açtığında savaş, savaş diye çığlıklar atıyor. İşin içinde Rusya ve Çin gibi devlerin de olacağı, on milyonlarca insanın hayatına mal olacak bir savaşı göze alabilir, Trump’ın peşinden savaşa giderler mi? Biraz zor. Ama hayır demek de mümkün değil. Şurası açık, savaşın sözü bile yetmiş savaş yatırımlarının artmasına. 2016’da sadece ABD’nin savunma harcamaları (ki aslında doğru söylem, savaş harcamaları) 622 milyar doları aşmış. Bunun 2017’de daha şimdiden bu rakamın çok çok üstüne çıktığını görmek için kahin olmaya da gerek yok. Zira bu rakam, ABD’nin Pasifik’in Asya kıyılarında suları köpürtmesinden önceydi.

Sosyalist Kore’nin kendisini savunma konusunda güçlü hamleler yapması, Japon ve ABD emperyalizmine ödün vermemesi karşısında ABD çılgın davranışlar gösteriyor. Buna karşı, Çin ve Rusya’dan uyarılar da gecikmedi. Eğer ABD-Japonya Sosyalist Kore’ye saldırırlarsa; rejim değişikliğine ya da işgale yeltenirse, buna izin vermeyeceklerini, müdahale edeceklerini açıkladılar.

Öte yandan Çin, Asya’da yükselen güç durumunda. Yeni İpek Yolu Projesiyle Asya’yı sessiz sedasız denetimi altına alma girişimi, ABD’yi oldukça rahatsız ediyor. derhal harekete geçen ABD, Myanmar ve Güney Çin Denizi’nde dalgalanmaya, gerilim tırmanmaya başladı.

Suriye’de Rusya-İran ittifakının egemenliği ele geçirip ABD-Almanya ikilisine karşın asıl kazanan güç olmaları da durumun tuzu biberi oldu. Ama yine yapabileceği şeyler oldukça sınırlı. Olsa olsa rakiplerinin tekerine çomak sokma girişimleri oluyor.

Ekonomik ve politik krizin dünyayı pençesini aldığı; çöküşün derinleştiği böyle bir dönemde Sosyalist Küba gibi, Sosyalist Kore gibi “kötü örnekler” insanların sosyalizme ikna edilmesinde olumlu bir role sahip olacağından kapitalistler açısından büyük bir risk, tehlike teşkil ediyorlar. ABD başkanı Trump, bu yüzden Küba'ya yönelik ambargo ve ablukayı yeniden gündeme getiriyor, Sosyalist Kore'yi nükleer savaşla tehdit ediyor. Sosyalist ülkelerden sonra dünyanın en demokratik ülkelerinden birisi olan Venezuela'yı tehdit edip,dış baskı uygularken, bir yandan da içerideki işbirlikçileri eliyle karşı-devrim örgütlemeye çalışıyor. Dün, bir yandan dış baskılarla bir yandan içerdeki işbirlikçileri eliyle Sovyetler Birliği ve sosyalist sistemi yıkan ABD, bırakalım Venezuela'da bir karşı-devrimi, bağımlı ülkelerde bir darbe bile yapamaz hale geldi.

Dünya pazarlarının son zorbası ABD, dünyanın soytarısı olma yolunda hızla ilerliyor. Artık emperyalistlerin, uluslararası tekellerin her şeye güçlerinin yettiği zamanlar geçiyor. Bu yüzden yeni yeni ittifaklar kuruluyor, askeri anlaşmalar yapılıyor; NATO gibi varolanların etki alanları genişletilip güçlendirilmeye çalışılıyor; devlet aygıtı hem emperyalist ülkelerde hem de devrimin daha ileri olduğu ülkelerde yeniden yapılandırılıp güçlendiriliyor. Bütün bunlar emperyalist tekellerin ve sermayenin küresel iç savaşı kazanmak sıçramalı çöküş sürecine giren egemenliklerini kurtarmak ve hegemonyalarını yeniden kurmak amacını güdüyor. Sermaye uluslararası ölçekte olsun, tek tek ülkelerde olsun, her türlü adımı  proletaryanın ve uluslararası komünist hareketin komünizmin baskısı altında atıyor.

Özgür Güven