Yazdır

Erdoğan, faşist devletin içinde bulunduğu durumu “Bu devleti dimdik ayakta tutmak için ne gerekiyorsa onu yapacağız. SİHA’larla da yapacağız, tanklarla da yapacağız, toplarla da yapacağız.” sözleriyle tanımlamış. Erdoğan’ın dilindeki “devlet”i isteyen tekelci burjuva egemenliği, isteyen “düzen” olarak okuyabilir. Hepsi aynı anlama gelir, çünkü biri olmadan öteki olamaz.

Bunlar bir yana, Erdoğan’ın tanımlamasından daha iyisi “Şamda kayısı” demek lazım. Daha iyisi olamaz. Normali de bu, çünkü devletin, düzenin içinde bulunduğu durumu en iyi bilenlerin başında o gelir.

Net biçimde anlaşılıyor, faşist devlet ve sömürü düzeni ancak “SİHA’larla, tanklarla, toplarla ayakta” durabiliyor ya da tutulabiliyor. Bunun adı, egemen sınıfın artık gerçek anlamda “egemen” olamadığıdır, yönetemediğidir. UKH, Erdoğan’ın bu sözlerini “devlet çöküyor” olarak yorumlamış ki son derece yerinde ve isabetlidir.

Ama devrimci güçler açısından sorun da tam bu noktada başlıyor. Biliyoruz ki, tekelci burjuva sınıf egemenliği, aynı anlama gelmek üzere faşist devlet, ne kadar derin bir kriz içinde olursa olsun, birileri onu yıkmadıkça, kendiliğinden yıkılmaz; egemen sınıf bir biçimde çıkış yolu bulur.

Bu nedenle, faşist devletin, düzenin ancak SİHA’larla, toplarla, tanklarla ayakta durabildiğini görmek, devletin çöküş içinde olduğunu saptamak, eğer devrimci görevlerimiz doğru biçimde tespit edilirse anlamlıdır ve devrimi daha ileri noktalara taşıyabilir.

Devrimcinin görevi devrim “yapmak”tır; düzenin yırtığını söküğünü yamamak, daha katlanılabilir bir hale getirmek değil. Her devrimin temel sorunu ise iktidar sorunudur; iktidarın bir sınıfın elinden alınıp başka sınıf ya da sınıfların eline geçirilmesidir.

Devlet çöküş içinde ise, devrimcinin asli görevini yani kitlelere iktidarı ele geçirmede öncülük yapma görevini yerine getirmesi için koşullar fazlasıyla olgunlaşmış demektir. Bu koşullarda devrimci bir örgüt adına layık olmak istiyorsa, iki ülkenin işçi sınıfı ve ezilen halklarının önüne birinci, ertelenemez ve ivedi görev olarak faşist devletin yıkılması ve siyasi iktidarın ele geçirilmesini koymalıdır.

Bu nedenle, devrim güçlerinin, örneğin Birleşik Devrim Hareketinin, acil sorunu, bir devrim programına sahip olmak, cesareti ve cüretiyle iktidarı almaya muktedir; buna uygun hazırlıklara girişmiş bir devrimci merkezin varolduğunu iki ülkenin proletaryasına ve ezilen halklarına pratik biçimler içinde göstermek; onları buna yaşamın içinde ikna etmektir.

Bu ciddi ve kapsamlı hazırlığın ilk koşulu, Geçici Devrim Hükümeti konusunu ele almaktır. Bu sorunu ele almak, GDH’nin hemen ilan edileceği anlamına gelmez. Ancak, koşulları oluştuğu zaman bu devrim merkezinin ilan edileceği, bunun için hazırlıklar yapıldığı, ittifaklar kurulduğu, iktidarın ele geçirilmesi durumunda ya da ona yakın koşullarda silahlı halk ayaklanmasını yönetmeye hazır bir merkezin olduğu, iktidar ele geçirilir geçirilmez sömürücü sınıfın devrimci yöntemlerle ezileceği, toplumun devrimci yöntemlerle yönetileceği anlamına gelir.

Devlet/düzen çöküş içindeyse devrimci güçler, eski alışılmış biçimlerle düşünmeye ve hareket etmeye devam edemezler. Yeni koşullar yeni biçim ve yöntemlerle düşünmeyi, hareket etmeyi gerektirir.

Devleti/düzeni yıkmayı, öncelikle siyasi iktidarı ele geçirmeyi ve her şeyi geçici devrim hükümetinin eline vermeyi değil de, “Erdoğan faşizmi”ni, “Erdoğan-Bahçeli faşizmi”ni, “AKP faşizmi”ni yıkmayı, geriletmeyi önüne görev olarak koymak eski kalıplarla, eski biçimlerle; daha doğrusu, eski TKP biçimiyle düşünmektir. Faşizmi Erdoğan’la, Erdoğan-Bahçeli’yle, AKP ile tanımlamak TKP düşüncesidir; boydan boya reformist bir anlayışın, düşüncenin ürünüdür. Ölmüş TKP’nin ruhu şimdi böyle tanımlar yapanların gövdesinde dipdiri duruyor.

Ama biz böylelerini -ki Türkiye’de çokturlar- TKP’nin ruhuyla başbaşa bırakıp devam edelim.

Yeni devrimci koşullarda en ileri noktaya dayanarak düşünmek ne anlama gelir, neyi gerektirir?

Yukarıda bunların bir kısmından, GDH ve iktidarın ele geçirilmesi görevinin en başa konması gerektiğinden söz ettik. Geriye bir devrim programı ve bundan ne anlaşılması gerektiği kalıyor. Kısaca söyleyecek olursak, kısa devrim programı en azından şunları içermelidir:

1- Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’nın derhal ve koşulsuz tanınacağı,

2- Zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirileceği

3- Tekellere, bankalara, büyük dış ticarete, vb vb el konulacağı,

4- Emekçi sınıfların günlük yaşamında iyileştirmeler yapacak tedbirlerin ilk günden alınacağı,

5- Kadınlar üzerindeki her türlü baskı ve şiddete, sömürü ve ayrımcılığa son verileceği, kadınların tam, eşit ve özgür insanlar olarak toplum yaşamında yer almaları için tedbirlerin ilk günden itibaren alınacağı,

6- Emperyalistlerle her türlü ikili anlaşmanın feshedileceği; dış borç ödemelerinin durdurulacağı vb.

Devrimci bir parti ya da cephe, devrim koşullarında bunları hedeflemelidir.

“Şimdi Devrim Zamanı” sloganı anlamını böyle bir programda bulur.