Yazdır

Güney Kürdistan referandumu henüz tüm sıcaklığıyla dünya gündeminin ortasında yer alırken Avrupa’nın batı ucundaki İspanya’dan bir başka “ulusal sorun” meselesi dünya gündeminin baş köşesine oturdu.

Katalan halkı kendi kaderini tayin hakkını ayrılıp kendi bağımsız devletini kurmaktan yana kullanınca, “İspanya demokrasisi” yüzünde iğreti duran o “demokratik peçeyi” atmakta bir an bile tereddüt etmedi. İspanyol asker ve polisleri Katalonya başkenti Barselona’nın sokaklarını doldurdu. Katalan halkına, Katalan hükümet binalarına saldırdılar. Bazılarının buradan alacakları büyük dersler var; elbette almayı bilirlerse ve öğrenme gibi bir dertleri varsa.

Sınıflı toplumlarda her büyük toplumsal sorun kuvvete dayalı olarak, güç ilişkilerine uygun biçimde çözülür. Burjuva demokrasisinin parıltıları karşısında gözleri körelmişlerin anlamaları gereken basit bir gerçektir bu. Ama böyle körler bizde de çokturlar. Bu körler, örneğin faşist devletin Kürdistan sorununu “müzakereler” yoluyla ve “barışçı” biçimde çözebileceğini hala vaaz edebiliyorlar. “Çözüm” dedikleri şey bu işte.

İspanya örneği, buna Katalonya örneği de diyebiliriz, hiç bir burjuva devletin, burjuva sınıfın ilhak etmiş olduğu topraklardan kolayca ve gücünü, zor kullanma olanaklarını sonuna kadar kullanmadan vazgeçmeyeceğini bir kez daha göstermiş oldu.

İlhak, burjuva sınıf için her şeyden önce bir “kazanmadır”. Egemen sınıf, tekelci sermaye sınıfı, toprak ilhakından ve başka bir ulusu ezmekten, kölelik altında tutmaktan sadece maddi güç elde etmekle kalmaz ama egemenliğini sürdürmek ve sağlamlaştırmak için manevi güç de elde eder. İngiltere’nin İrlanda’nın ilhakından, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Kürdistan ilhakından maddi ve manevi güç elde ediyor olmaları gibi.

“Kapitalist toplumun en büyük, temel ve belli başlı gerçeği” burjuva sınıfın proletaryaya karşı her zaman silahlanmış bir sınıf olarak bulunmasıdır. Lenin’in “üzerinde durmaya değmez” basitlikte gördüğü bu gerçeği biz, sosyal reformistlere, oportünistlere, mürekkep yalamış yutmuş aydınlara hatırlatmak zorunda kalıyoruz ne yazık ki..

“Her sınıflı toplumda” diyor Lenin, “ister köleliğe, serfliğe, ister şimdi olduğu gibi ücretli emeğe dayansın, ezen sınıf her zaman silahlıdır. Yalnız modern ordu değil, modern milis kuvveti bile -örneğin en demokratik burjuva cumhuriyeti İsviçre’de bile-, burjuvazinin proletaryaya karşı silahlanmasını temsil eder.”

Elbette, burjuva sınıf, ordu, polis, ulusal muhafız gibi bunca pahalı, masraflı bir aygıtı ya da aygıtlar dizisini laf olsun diye beslemez. Burjuva sınıf, bunları, ilhak ettiği toprakları elde tutmak, ezilen ulusları kölelik altında tutmak, egemenliğini sürekli kılmak için besler, el altında tutar.

Lenin, yukardaki sözleri yaklaşık yüzyıl önce yazmıştı. Aradan geçen bir asırlık zaman diliminde burjuva dünyada çok şeyin değiştiğini söylemeye gerek yok. Her şeyden önce, tekelcilik demokrasinin inkarına dayanır; siyasi gericiliğe tekabül eder. Yaşamın her alanında siyasal gericilik eğilimi tekelci kapitalizmin temel özelliğidir.

Demokrasinin diğer bütün yanları gibi, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı karşısında tekelci kapitalizmin durumu da aynıdır: Bunu ortadan kaldırmak, ulusları ezen ve ezilen uluslar olarak ayırmak, bir avuç zengin ulusun dünyanın geri kalan yoksul uluslarını ezmesi, kölelik altında tutması tekelci kapitalizmin, emperyalizmin temel eğilimi ve özelliğidir.

Katalan halkı kendi kaderini tayin hakkını özgürce kullanabilecek mi? İspanya tekelci sermaye sınıfı ve gerici devleti, gücünü sınamadan, zor araçlarını devreye sokmadan Katalan halkına bu olanağı tanımayacağını şimdiden göstermiş oldu.

Sermaye sınıfı ve gerici devlet, Katalan halkına karşı ezen ulus şovenizmiyle zehirlediği İspanyolları harekete geçirdi. Ancak İspanya işçi sınıfı ve emekçileri henüz sözlerini söylemiş değiller. İspanya proletaryası ile diğer emekçi kitlelerin tavrı sonucun belirlenmesinde büyük rol oynayacak. Ya şovenizmin etkisinde kalarak tekelci sermaye sınıfının boyunlarına vurduğu kölelik zincirinin daha da ağırlaştırılmasına yol açacaklar ya da Katalan halkıyla mücadele birliğine girerek enternasyonalist bilinçle hareket edecek; böylelikle kendi üzerlerindeki kölelik zincirinin kırılmasının da yolunu açacaklar.