Yazdır

Yoksa emperyalist-kapitalist sistem çöküyor mu? Kuşkusuz evet! Hem de bir daha ayağa kalkmamak ve tarihin eski eserler müzesinde yerini almak üzere çöküyor.

Bu tespit Leninist Parti için yeni değil. Leninist Parti, 2001’de oğul Bush yönetimi, “İkiz Kuleler” provokasyonunu düzenlemeden çok önce, ABD emperyalizmi ve onunla birlikte emperyalist kapitalist sistemin çöküş sürecine girdiğine; insanlığın “yeni evre”sinin başladığına işaret etmişti. Şimdi, emperyalistlerin kalemşörleri “yeni evre”nin varlığını kabul etmeye başladılar ama içeriğini çarpıtarak ve emperyalist kapitalist sistem için kabul edilebilir yumuşaklığa çekerek. Bunu birazdan göreceğiz.

Oğul Bush yönetimi bu çöküş sürecini durdurmak için dünya halklarına ve proletaryasına karşı bir dünya savaşını başlatmak üzere “ikiz kuleler”i kendi vatandaşlarına mezar yapan provokasyonu tertiplediğinde Leninist Parti, dünya ezilen halklarını ve proletaryasını bir kez daha uyarmıştı: Bu bir provokasyondur; ABD emperyalizminin dünya halklarına karşı dünya çapında başlatacağı bir savaşın ilk vuruşunu yapmak üzere tertiplenen bir provokasyondur.

Geçerken belirtelim, Leninist Parti bu uyarıları yaparken Türkiye sol hareketinde yer alan kimi sosyal reformist ve oportünist safdiller “ikiz kuleler”in uçaklarla yıkılmasını “ezilenlerin ABD emperyalizmine meydan okuyuşu” olarak selamlamıştı. Merak edenler, örneğin, Atılım dergisinin o dönemki sayılarına bakabilir. Elbette Atılım yalnız değildi.

Ama biz yolumuza devam edelim. Nereden çıktı şimdi bu “çöküş” konusu denebilir. Şurdan: ABD Savunma Bakanlığı, Pentagon, hazırladığı bir raporda, ABD emperyalizmi ve onunla birlikte -raporda açıkça belirtilmese de- emperyalist kapitalist sistemin dünya hakimiyetinin sona ermekte olduğu, çökmekte olduğu belirtiliyor.

Rapor doğal olarak, burjuva basında hakettiği yeri ve önemi bulmuyor; geçiştiriliyor. Kimse de üzerinde durmuyor. Önce raporda yer alan bazı çarpıcı ifadelere bakalım:

“ABD siyasi, ekonomik ve askeri açıdan küresel bir dev olmayı sürdürürken, rakip devletler karşısındaki su götürmez pozisyonunun keyfini artık süremiyor. Kısacası, 2. Dünya Savaşı’ından sonra ABD stratejistleri tarafından kurulan ve beslenen statüko sadece yıpranmakla kalmadı, aslında çökmekte.” (Sputnik News)

Buraya kadar olanı güzel. Pentagon raporunun, çöküşü, “2. Dünya Savaşı’ından sonra kurulan statüko”yla sınırlandırması anlaşılır bir şey. Sonrası daha güzel. Insurge Intelligence’dan İngiliz yazar, Dr Nafiz Ahmed adında biri çıkıyor ve rapor üzerine bir makale yapıyor. Haber şöyle devam ediyor:

“Ahmed'in makalesinde yer alan bilgilere göre, geçmişteki 'üstünlüğünü' kaybetmiş olan ABD, şu anda tanımlayıcı özelliği 'otoriteye direniş' olan tehlikeli, öngörülemeyen yeni evrenin hemen öncesinde. Tehlike yalnızca her ikisi de ABD çıkarları karşısında hızla büyüyen tehditler olarak tanımlanan Rusya ve Çin gibi büyük rakiplerden değil, aynı zamanda Arap Baharı tarzı olayların artan riskinden de kaynaklanıyor.”

Dr. Ahmed, ABD’nin geçmişteki üstünlüğünü kaybettiğini teslim ediyor. Arkasından ABD’nin “şu anda, tanımlayıcı özelliği ‘otoriteye direniş’ olan tehlikeli, öngörülemeyen yeni evrenin hemen öncesinde” olduğu tespitini yapıyor.

“Yeni Evre” konusunda raporu hazırlayanlara ve onu yorumlayan Dr. Ahmed’e amiyene tabirle “uyan da balığa gidelim” demezsek olmaz. Leninist Parti daha 1990’ların sonlarında, insanlık tarihinde “Yeni Evre”nin başladığını ortaya koymuştu. Sonra, ABD, “yeni evre”nin hemen öncesinde değil, tam ortasında. Birinci nokta bu. İkinci nokta ise, “yeni evre”nin tanımıyla ilgili. Rapor ve onu yorumlayan Dr. Ahmed, gerçeğe uygun kavramları doğrudan söylemek yerine, eğip, büküyor, ıkınıyor, sıkınıyor, kıvranıyor ve muğlak, ne anlama geldiği belirsiz “tanımlayıcı özelliği ‘otoriteye direniş’ olan tehlikeli, öngörülemeyen” sözleriyle “yeni evre”yi tanımlamaya çalışıyor.

Marx, burjuvazinin Fransa ve İngiltere’de iktidarı ele geçirdiği 19. yüzyılın ortalarından bu yana, “Çıkar gözetmeyen araştırmaların yerini ücretli yumruklaşmalar, gerçek bilimsel araştırmaların yerini kara vicdanlı ve şeytanca mazur göstermeler almıştı” diye boşuna yazmamıştı.

“Yeni Evre”nin tanımlayıcı özelliği çok açık: Ayaklanmalar ve devrimler yoluyla insanlığın kapitalizmden komünizme geçiş sürecidir. Raporun ve onu yorumlayan Dr. Ahmed’in ıkına sıkıla, kıvrana kıvrana saklamaya çalıştığı gerçek bu. NATO, 90’lı yılların sonlarında, 21. Yüzyılın ayaklanmalar yüzyılı olacağını öngörerek bu gerçeği kabul etmişti zaten.

Devrimci komünist bir partinin gücü politika ve düşüncelerinin olaylar ve olgularla doğrulanmasıyla ortaya çıkar. ABD emperyalizmi çöküyor ve insanlık tarihinin “yeni evre”si tüm çizgileriyle kendini belli etmeye başladı. Seattle ayaklanmasını başlangıç olarak kabul edersek, Tunus ve Mısır devrimleri, Afrika’da, Latin Amerika’da, Asya’da sonu gelmez devrimci kargaşalık, Avrupa’da ayaklanma boyutlarına varan devrimci kitle eylemleri; ABD’nin Afganistan’da, Irak’ta ve en sonu Suriye’de aldığı yenilgiler bu çöküşün açık belirtileridir.

Pentagon, hazırladığı raporda bu çöküşü engellemek için, bütün burjuvalara has darkafalıkla, “ABD'nin gücünün azaldığı, uluslararası düzenin çözüldüğü temelde yeni bir dönüşüm evresine girildiği” sonucuna varan çalışma, Washington yönetiminin küresel pozisyonunu koruyabilmesi için daha fazla gözetim, ve propaganda ve daha çok askeri yayılmacılık öneriyor. “Gözetim ve propaganda” önerileri muğlak ve anlamsız. Üzerinde durulabilecek tek nokta “askeri yayılmacılık” yani “zor kullanma” önerisidir.

Bu tam bir çaresizlik önerisidir. Şayet zor tarihsel ve siyasal olarak günü geçmiş olanı kurtarma gücünde olsaydı bu güne kadar tarihte hiç bir imparatorluk yıkılmış olmazdı. Zor, tarihsel evrim karşısında iki türlü rol oynar. Ya tarihsel evrim yönünde etkide bulunur o zaman tarihsel evrimi hızlandırır. Ya da bu evrimin karşı yönünde etki etmeye çalışır o zaman da tarihsel evrim karşısında yenilgiye mahkum olur.

ABD ve onun öncülük ettiği emperyalist kapitalist sistemi çöküşe götüren şey işte bu tarihsel evrimdir. Bu yüzden hiç bir askeri müdahale, işgal ya da başka zor girişimi onu çöküşten kurtaramaz.

Burjuva egemenliğin ayırıcı özelliği, onun egemenlik araçlarındaki -en başta da sermayesindeki- artışın belli bir noktadan sonra o egemenliği sürdürülemez hale getirmesidir. Kapitalist üretim tarzını artık sürdürülemez ve çöküş noktasına getiren şey muazzam ölçülerde birikmiş ve çok az elde toplanmış olan işte bu sermaye tekelidir.

“Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayak bağı” haline gelmiştir.

Trump ne yapsın!!