Yazdır

 

31 Mart'ta iptal edilen ve 23 Haziran'da tekrar edilen İstanbul Belediye Başkanlığı Seçimleri, 23 Haziran/ Pazar günü gerçekleşti. 31 Mart’ta ortaya çıkan sonuç, bu seçimde de benzer şekilde tekrarlandı. CHP’nin başını çektiği faşist İYİ Parti’nin açıkça desteklediği burjuva düzen partisinin adayı İmamoğlu seçimi açık farkla kazandı. Bu sonucu herkes kendi cephesinden yorumlarken, gençliği devrimci saflarda örgütlemeyi hedefleyen, gençliğin ileri kesimlerini simgeleyen bizler sonuçları nasıl yorumlamalıyız?

Gençlik içindeki reformist ortalama sol bu sürecin kazananının demokrasi cephesi olduğu, büyük bir mevzi kazanıldığı gibi komik ifadeler kullanırken, devrim iddiası olan devrimci güçler olarak halkın, gençliğin bilincini her zaman daha geri taleplerle sınırlandırmak, var olanla yetinmelerini kendilerine misyon edinenlere karşı gerçek kurtuluş yolunu nasıl göstereceğiz? Gençliğin geniş kesimleri burjuva düzenle bütünleştikleri, devrimden umutsuz oldukları için mi düzen partisinin adayı olan İmamoğlu'nu desteklediler, gönüllülük kampanyalarında yer aldılar yoksa büyük bir değişim istedikleri halde doğru araçlar ve program etrafında birleşemedikleri için mi İmamoğlu’na oy verdiler, onun arkasından gittiler? 

Bu soruların cevabını doğru verebilmek geleceğe doğru adımlar atarak hareket etmemizin önünü açacaktır ve elbette örgütlemeye çalıştığımız yarı aydın geniş gençlik kesimlerinin siyasal eylemlerini, davranışlarını, ruh halini doğru kavramak zorundayız. Bugün ne dinci-faşizmin, ne de diğer burjuva partilerin, ya da sermaye sınıfının kendi durumunu sağlama alabildiği, devrim 'tehdidinden' kurtulduğu gibi bir durum söz konusu. İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinin emekçi sınıfların, genç işçilerin, öğrenci gençliğin yaşamsal sorunlarında gerçek bir çözümü sağlamadığı ve sağlayamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçeklik. Genç işsizlik oranının %25’e vardığı, eğitimde dinci, gerici, pespayeleşmenin giderek arttığı, gençliğin devlet baskıları ile özgürlüğünden yoksun kaldığı bir süreçte neyin kazanımından söz edeceğiz? Dinci-faşizmin ve sermaye sınıfının iktidarı elinde tuttuğu, üretim araçlarının sermaye sınıfına ait olduğu, eğitim sisteminin sermaye tarafından şekillendiği, her gün yüzlerce işçinin işsiz kaldığı, hayattan kovulduğu bir toplumda esas sorun ne bir belediyenin dinci-faşizmin elinden alınmasıdır ne de İBB’de başkan koltuğuna kimin oturduğu.

Dinci-faşist iktidarın seçimleri kaybedişi bir çözülüşün, dağılmanın göstergesidir,  dinci-faşist iktidarın geniş emekçi yığınlar üzerindeki politik hegemonyasını kaybettiği de gün gibi aşikar. Artık toplumun ezici çoğunluğu dinci-faşizmin karşısında bir biçimiyle konumlanmış bulunuyor. Ancak AKP ile bütünleşmiş faşist devletin bir belediye seçiminin kazanılması ile gerileyeceğini, baskıların sona ereceğini söylemek gençliği aldatmaktır. Aslında bugün ortalama sol hareketlerin yaptığı tam da budur. Bugün gençliğe gerçek kurtuluşun bir devrimden ve kurulacak halk demokrasili iktidardan geçtiğini yalnız Leninist gençlik anlatmaktadır. Seçimlerin genç işçilerin, öğrenci gençlerin, genç kadınların yaşamsal sorunlarında gerçek bir çözüm olmadığı ve olmayacağını herkes yaşayıp deneyimliyor. Hala milyonlarca genç işsiz, yoksul, geleceksiz… Sermaye sınıfının egemenliği devam ettiği müddetçe gençliğin geniş kesimlerinin hiçbir sorunu çözülemeyecek, tersine bu sorunların ve gençliğin yıkımının derinliği giderek artacak. Bu kadar köklü ve derin sorunların halkın, gençliğin yaşamında uzun vadede hiçbir değişiklik yaratmadığını, seçimden hemen sonra konulan zamlarda, artan gıda fiyatlarında, gericileşen eğitim sisteminde, kışlalara çevrilen üniversitelerde görebiliriz. Bugün seçimlerde çoğunluğu alan İmamoğlu ne geniş gençlik kesimlerinin yoksullaşmasını engelleyebilir, ne de gençliğin ileri güçlerine yönelik baskı dalgasını durdurabilir.

Seçim sonuçları bugün gençliğin geniş kesimlerinin burjuva düzenle özdeşleşen dinci-faşizme karşı açık taraf olduğunu, dinci-faşist iktidara karşı nefret ve öfke dolu olduğunu ortaya koydu. Bugün İmamoğlu’nun seçim kampanyalarında koşturan, seçim sonuçlarından sonra sokaklarda kutlamalar yapan kitlenin ezici çoğunluğunu öğrenci gençlik oluşturuyordu. Ancak bu kitlenin dinci-faşizmden kurtulmak istediğini, özgürleşmek istediğini, daha iyi bir geleceğe sahip olma özlemiyle hareket ettiğini de gözlemleyebiliyoruz. Bu yarı aydın gençliğin yarın gelişecek bir kitle hareketinde sosyal patlamada sokakları dolduracağından da kimsenin kuşkusu olmasın.

Peki ne yapmalı? Özgürlük isteyen, dinci-faşizmden kurtulmak isteyen geniş gençlik kesimleri ile bağlar nasıl daha sıkılaştırılacak, gençliğin devrimci öncüsü ile buluşması nasıl sağlanacak? Daha önceki yazılarımızda da bahsedildiği gibi, gençliğin aydınlatılması için yoğunluklu teşhir ve bilinçlendirme çalışmaları yürütmek gerekiyor. Her teşhir ve bilinçlendirme çalışması, devrimin güncelliğinin anlatılması, sosyalizmin propagandası ile birlikte yürütülmelidir. Liseler, üniversiteler, gençliğin yoğun olarak takıldığı, vakit geçirdiği yerler tespit edilmeli buralara yönelik özel zaman ayrılmalı, program çıkarılmalıdır. Çalışmalarımızın hepsinde temas kurduğumuz her insana, her bölgeye devrimdeki ısrarımızı ve devrim iddiamızı taşımalıyız. Bugün politik yaşama uyanan liseli, üniversiteli binlerce genç var, bu gençliği örgütleyebilmek, öne atılmasını sağlamak için daha sıkı çalışalım!

 K.Taylan Kızıldağ