Yazdır

Malum, damattan henüz ses seda yok. Kendi yokluğunda olanlar konusundaki pişkinliği, varkenki pişkinliği gibi devam ediyordur herhalde. Bu tavır, dinci faşizmin siyasal şahsiyetlerinin hepsinde var. Bakınız Davutoğlu ve Babacan'a. İkisi de allı pullu develer gibi burjuva güreş meydanına dalıverdiler.

Uzundur absürtlüklerine alışmıştık bunların, ama Adalet Bakanı'nın demeçleri, pastaya krema oldu. Habeas corpustan bu yana herhalde, kendi bakanlığı döneminin icraatlarına bu kadar sırt dönen biri daha olmamıştır. Hâkim-savcıların siyasal talimatlarla çalıştıklarını, tutuklamaların keyfi olduğunu, orada uzakta bir yerlerde Anayasa Mahkemesi olduğunu falan saymış dökmüş. Koskoca bakan böyle yapınca, haliyle ahali de kim bu konuşan deyip bakıyor.

Bakan beyin kulaklara kaçırdığı kar suyu etki etmiş olacak ki, hem burjuva politik çevrelerde hem bizim cenahta yeni yargı reformu heyecanı, siyasal iktidar içinde klik savaşları teorileri almış yürümüş durumda. HSK tarafından, Kavala’nın tutukluluk devam kararını veren hâkimlerin listesinin istenmesi de, “Ver mehteri !” hissi yaratmadı değil.

Oysa daha geride bıraktığımız birkaç ayda; yalancı tanıklar kahvesinden toplanmış ihbarcılar eliyle bir avukat hapishanede öldürülmüş, Kürt köylüler linç ve helikopterden atılarak infaz edilmiş, sokak röportajında iktidarı eleştiren yurttaşlar tutuklanıp-ifadeye çağrılmış, dumanı üstünde Anayasa Mahkemesi kararına rağmen maden işçileri “özgürlükler ülkesinde" tartaklanmıştı. Daha on binlerce örnek sayabiliriz ama gerek yok, arama motorları elimizin altında.

Siyasal iktidardakiler firavunun zayıf ve besili inekleri gibi itişip kakışırken, bizim cenahta “Gene demokratikleşiyor muyuz” heyecanı yaşanmıyor değil. Bunun sebebi ise çok uzun süredir siyasal alanın hukuksallaşması ve politik öznelerin bu alıklığa kapılması ya da daha tehlikelisi bunu tercih etmesi! Firavunlarımız yani tekelci sermaye ise hem ineklerine hem hasımlarına bakanak oluyor.

Damattan hemen sonra yeni Merkez Bankası Müdürü’nün ve Maliye Bakanı’nın şeffaflık ve gerekli kurallara uyulacağı demeçleri sonrası TÜSİAD da aynı sakızı geveleyip durdu. Burjuva sınıfın üyeleri arasındaki mücadeleler, siyasal iktidar cephesinde klik çekişmeleri yaratabilir. Lâkin hâkim sınıfın emekçilere yönelik topyekûn düşmanlığından bir şey azaltmaz. Aksine bu çekişme daha fazla burjuva terör olarak hissedilebilir. Nitekim Adalet Bakanı’nın açıklamalarında yeni bir şey yok. Burası Sağlık Bakanı’nın özel hastane sahibi, Eğitim Bakanı’nın özel okullar zinciri, Turizm Bakanı’nın oteller zinciri sahibi olduğu bir tekelci sınıf devleti.

Kaldı ki Kavala, kendi dünyalarından tuttukları esirlerden. Cemaatçiler de öyle. Düzenin kendi esirleri ile barışması, yeni klikler kurması yeni olan bir şey değil. Yahut klikleri arasındaki itişme-kalkışma da sürpriz değil. Kriz dönemleri yelkenlerin şişirildiği zamanlardır. Zira sınıf ittifaklarının bölüşüm kavgası, kimin kimi yutacağı zamanların hikayesidir.

Tüm bu politik güç ilişkileri, hukuksal görünümler ve operasyonlar ile karşımıza çıkabiliyor. Burada düzen karşıtlarının ilgilenmesi gereken hukuksal görünümler ve karşı yanın klik savaşları değil, kendi politik güçlerimizin topyekün mücadele için birleştirilmesi olmalıdır. Devrimci durumun tüm yönleri ile açığa çıktığı günlerden geçiyoruz. Ekonomik kriz, covid-19’un şok etkisi, sokaklardaki homurtu siyasal iktidarı tavizler vermeye itebilir. Damat’ın kellesi sermaye güçlerine verilmiş bir taviz. Kıdem tazminatına yönelik düzenlemenin ertelenmesi emekçilere şimdilik verilmiş bir taviz.

Özetle siyasal alanın hukuksallaştılarak bulandırılmasına ve buna uygun pratik üretilmesine ideolojik olarak karşı çıkmalıyız. Bu alanının sevicileri hiç kuşku yok ki reformistlerimiz. Şimdi ihtiyacımız olan sokaklarda dolaşan homurtu ve ölümü örgütlemek. Hastane morglarından işyerlerine, sokaklardan evlere her yer kardeşlerimizin ölüleri ile dolu. Firavunlar sınıfını devirmek zorundayız, inekleri gütme işini reformistlerimize havale edebiliriz.

A.BENERCİ