Yazdır

“Şule Çet İçin Adalet” diyerek katilinin yargılanmasını beklediğimiz sabah, bir genç kadının daha katledildiği haberi aldık.

Dün akşam saatlerinde Ordu’daki evinin önünde bıçaklı saldırıya uğrayan 20 yaşındaki balerin Ceren Özdemir hayatını kaybetti. Ceren Ordu Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Bölümü 2.sınıf öğrencisiydi. Hastaneye kaldırılsa da tüm müdahalelere kurtarılamadı. Güvenlik kameralarını izleyen polis bir kişiyi gözaltına aldı.

Ceren’in ablası Gizem, kardeşinin kendisini telefonla arayarak binanın giriş kapısının anahtarını istediğini, pencereye çıktığında da binanın önünde 40 yaşlarında siyah giyimli bir şahsın olduğunu gördüğünü söylüyor. Kardeşi gelince anahtarı attığını, kardeşinin içeri girmesiyle kendisinin de içeri girdiğini ve hemen çığlıkların duyulduğunu, kardeşini kanlar içinde bulduğunu anlatıyor…

Günde neredeyse 4 kadının öldürüldüğü, sadece geçtiğimiz Kasım ayında bile en az 39 kadının öldürüldüğü coğrafyamızda, kadının ölümü ancak çevresinin yahut sosyal medyanın desteği olursa ses bulabiliyor ve /veya katili cezalandırılabiliyor.

22 yaşındaki Gazi Üniversitesi öğrencisi Şule Çet de 1,5 yıl önce Ankara’da bir plazanın 20. katından “düşerek” hayatını kaybetmişti. Bu sabah Ankara’da karar duruşması görüldü.

Şule’nin katilleri “Halk ve sosyal medya baskısı yüzünden tutuklanmak zorunda kaldık. Yalan haberlerle halk galeyana getirildi” diyecek kadar yüzsüzdü. Onlara bu cesareti veren egemen sistem ve medyası idi. “İki erkekle lüks plazaya giren”, “elinde içki kadehleriyle görüntülenen” ve “intihar eden” Şule için kadın örgütleri tek vücut oldu ve katillere olduğu kadar burjuva medyaya da savaş açtılar. Ve bu mücadelenin bir sonucu mahkeme Çağatay Aksu'ya cinayetten müebbet hapis, tecavüzden 12 yıl 6 ay hapis cezası, Berk Akand'a ise 18 yıl 9 ay hapis cezası verilmesine karar verdi.

Evet, kadın cinayetlerinin soruşturulmaya bile gerek görülmediği, kadın ve çocuk katillerinin, tecavüzcülerin ödül gibi cezalarla neredeyse “teşvik edildiği” bir dönemde, Şule Çet için adaletin yerini bulmasının nedeni “adil yargı” değil; Özgecan Aslan örneğindeki gibi halka ayaklanması için bir sebep daha vermemektir. Daha birkaç gün önce Eskişehir’de eşini 28 defa şikayet eden ve sonuç alamayan kadının eşi tarafından öldürülmesi örneğinde olduğu gibi, “aile birliğinin bozulmaması” bir kadının hayatından daha değerli.

“Bir Kişi Bile Azalmayacağız” diyoruz; bir canlının en basit en sıradan isteğini dile getiriyoruz, “Yaşamak istiyoruz” diyoruz. Artık sözcükler kifayetsiz kalıyor. Sözcükler haykırışlara, haykırışlar eyleme dönüşmeli. Dünya kadınlar için yaşanabilir hale gelene dek…