Yazdır

Chaplin’in “Büyük Diktatör” adlı muhteşem yergisini gözünüzün önüne getirin. Sonra da dönüp günlük yaşadıklarımıza bakın. Chaplin’in bile ne kadar yetersiz kaldığını görürsünüz. Yaşam bir kez daha kurguyu aşıyor! Reis ve şurekasının “dislike” hezeyanı, dört başı mamur yasaklara evriliyor.

Öte yandan sorunumuz, bu, en hafif deyimiyle, tuhaflıkların, hadi diyelim bir kişinin (“tek adam”) ruh sağlığı sorunundan kaynaklandığını, çevresine de kendi meşrebinden güruh toplandığını kabul edelim. Ama asıl problem hala çözülmemiş oluyor. Bir “tek adam” ve çevresindeki güruh, öyle boşlukta asılı durmaz. “Bütün sınıflara karşı” böyle küçük bir güruh varlığını ve gücünü koruyamaz.

Gerçekte olan, bir sınıfın tarihsel ve güncel çıkarlarının böylesine “tuhaf” bir güruhta, özellikle de onun başındaki “tek adam”da cisimleşmesinden ibaret. Bu cisimleşmiş hale duyulan öfke, çoğu zaman gölgede bırakıyor işin arkasındaki asıl sınıfı. Oysa burjuvazidir tüm bunların ardındaki. Bir toplumsal ilişki olarak sermayenin ta kendisidir.

Kendi korkunç sonunun yaklaşmasıyla sonsuz korkuya düşen sermaye sınıfı, tüm ülkeyi tam bir açık cezaevine, bir toplama kampına, sınırsız bir baskı ve korkunun egemen olduğu bir alana çevirmek için tüm yetkeyi tek bir merkezde topladı, topluyor. Derken tüm göstermelik “haklar” bir çırpıda kaldırılıyor bir kenara. Yasaklar, tacizler, aşağılamalar, saldırılar... birbiri ardı sıra sökün ediyor. Ve tüm bunlar her sıradan insanın midesini bulandıracak bir iki yüzlülükle yapılıyor.

Sahibinin “nazik sesi” A. Selvi, bu sabah dinci faşizmin “dislike” hazımsızlığını dile getirirken, nezaketi bir kenara atarak sopa gösterdi. Ardından Bahçeli’nin “sosyal medya kullanmama” hamlesi (o ne hamle öyle, tüm sosyal medya alemi “yas” tutuyor adeta!) ve Reis’in torun-kız-damat üzerinden salvoları geldi. Başak Demirtaş konusundaki aşağılık tavrın sahipleri, derhal insanları gözaltına alıp tutukladılar. Ama asıl hamle, sosyal medyanın (bu arada Netflix’in de!!) kapatılması tartışmalarına vardı.

Böylece görmüş olduk ki torun morun hikaye, asıl dert zapturapt harekatından başka bir şey değil. 72 kanal yetmeyince sosyal medya üzerinden de canlı yayımlanan RTE’nin konuşması gençler tarafından “dislike” yağmuruna tutulup “oy moy yok” protestosuna uğrayınca, baskı ve denetim mekanizmasının nasıl delik deşik olduğunu gördü dinci faşizm ve derhal harekete geçti. (Bu arada bizim sitemiz de “mahkeme” kararıyla “önlem olarak” kapatılıverdi!)

Bu “zabit kafası” bir türlü değişmedi. Toplumsal olaylar toplumsal koşullardan doğar. Onu ortaya çıkaran koşulları değiştirilmeden, ortadan kaldırılmadan, toplumsal hareketi engelleyemezsiniz. Hiçbir baskı yasası, hiçbir polisiye önlem bu hareketi durduramaz. ABD emperyalist sermayesinin başaramadığını sağa sola IBAN yollayarak sorun çözmeyi düşünen çapsızlar hiç başaramaz!

Artık eşik aşıldı. Tehdit ve baskı silahınız tümden etkisini yitirdi. Bu saatten sonra ne zindan tehdidi durdurur emekçileri, ne ölüm tehdidi.