Yazdır

Uzun süredir vurguluyoruz. Emperyalist-kapitalist sistem çöküyor. Korkunç bir çürüme, yozlaşma, dağılma, sistemin en ücra köşesine kadar yayılıyor. Burjuva dünyaya ait her şey, ama her şey muazzam bir çöküş içinde.

Çöküş, aynı zamanda ahlaksaldır. Gelecek adına, güzellik adına, yücelik adına ne varsa emek saflarında var, proleter saflarda var. Sermaye safları bir mıknatıs gibi her tür çürümüşlüğü çekiyor kendi etrafına. İçinden çıkılmaz çıkar ilişkileriyle sarmalanmış bir cüruftan başka bir şey değil.

Her toplumsal olgu, tarihseldir. Hem geçici olmak anlamında, hem de tarihsel gelişme aşamalarına göre farklılıklar taşımak anlamında. Kapitalist sistem de bu kuraldan azade değil. Geçmişin kapitalist toplumu, o toplumun değerleri, o değerlerin taşıyıcısı olan bireyler, burjuva camianın temsilcileri de olsa, bugünle karşılaştırıldığında bir “aziz” kalır. Bugün artık inanılmaz bir pespayelik, çapsızlık damlıyor burjuva dünyanın temsilcilerinin paçasından.

Emperyalist merkezlerdeki çapsızlık bir yana, bu koca devletlerin, dünyanın dört bir yanında kendi “ofis boy”ları niyetine el verip desteklediği şu meşhur “muhalif liderlere” bakın mesela. Venezuela’nın Guiado’sunu alın örneğin. Venezuela’nın birkaç milyar dolarını hempalarıyla birlikte iç eden, kendi adamları tarafından yolsuzlukla suçlanan Guiado’yu... Yahut bir dönemlerin ünlü Gürcistan başkanı Saakaşvili’ye ne dersiniz? Hani korkudan kravatını katlayıp yiyen zat... Yahut Yuşçenko’sundan Timoşenko’suna, Poroşenko’sundan Zelensky’sine Kiev’in kuklaları? Bolivya’nın Anez’i? Belarus’un Tihanovskaya’sı ya da? Ya da son güncel örnek olarak Navalny...

Ne çok gerçek sığıştı şu Navalny tiyatrosuna. Koca bir emperyalist dünyanın ikiyüzlülüğünün belkide en saf, en pürüzsüz örneklerinden biridir bu olay.

Her şeyden önce ırkçı, yabancı düşmanı biri olan Navalny’yi “otokrat Putin’in demokrat rakibi” olarak pazarladı emperyalistler. Böylece “demokratlık” kriterlerini bir kez daha görmüş oldu bütün dünya. Ardından bu “eksik ve bozuk kumaştan” bir “muhalefet lideri” dokumaya koyuldular. Dünyanın en güçlü propaganda araçları ne güne duruyor; gerçek anlamda lider vasıflı birini bulamıyorsan, eldeki güdükten bir dev yaratmasını bileceksin! Gerçekten de bütün propaganda araçlarını, diplomatik kanalları, siyasi baskı unsurlarını amade ettiler “Navalny tiyatrosu”na.

Şu meşhur “zehirlenme” olayında “Dokuz Canlı Navalny” diyerek bu komedyayı alaya almıştık: Sözüm ona ‘muhalefet lideri’ denen bu adamın en büyük meziyeti, habire düşüp bayılması ve her bayılmasından sonra, ‘beni zehirlediler’ diye ortalığı velveleye vermesi.

Bir defasında yüzüne zehirli sprey sıkıldığı iddia edildi. İkincisinde, cezaevinde olduğu yerde bayılıp yere yığılınca “zehirlendim” diye feryat figan etti. Ama her defasında da ‘sahalara’ turp gibi döndü.

Geçtiğimiz ay, aynı tiyatroyu üçüncü kez oynamaya kalktı. Ama bu sefer biraz da organize gibiydi işler. Sibirya’dan Moskova’ya uçakla dönerken pat diye bayılıyor ‘muhalefet lideri!’ Arkadaşları ve ailesi yanında mıydılar bilemiyoruz, ‘zehirlendi’ diye feryadı bastılar. Hemen götürüldüğü hastanenin bölge sağlık müdürü ‘kan şekeri düşmesi sonucu’ demiş bayılma hikayesine ama arkadaşları ve ailesi, bu hepsi de doktor(!) tayfa, ‘hayır olamaz’ diye koro halinde itiraz etmişler.

Büyük adam’ zehirlenmişti başka türlüsü kabul edilemezdi, yoksa tiyatro oyunu daha başlamadan biterdi. Emperyalistlerin tepki gösterebilmesi için az da olsa zamana ihtiyaç vardı. Nitekim onlar da ellerini çabuk tuttular ve karşı-devrimci tüm girişimlerin her zaman baş destekçisi olan Almanya’nın Merkel’i devreye girdi. Evladını isteyen bir ana şefkati ve merhametiyle ‘onu bize gönderin’ diye Rusya’ya ültimatomu verdi.

Rusya, bu tür tiyatro oyunlarına şerbetli olmanın rahatlığıyla, çevrilecek dolapları, muhtemelen bile bile, ‘alın sizin olsun’ deyip onu almaya gelen Alman uçağına bindirip gönderdi ‘büyük adamı.’

Alman doktorların bu tiyatrodaki rolleri çok kısa idi. ‘Zehirlenmiş’ deyip sahneden çekileceklerdi. Söyleneni yaptılar. Zehirlenmiş dediler, komada dediler, ama en sonunda ‘hayati tehlikesi yok’ diye açıklamak zorunda kaldılar. Demek ki, zehir, kahramanımız ölmesin ama dünya gündemini meşgul etsin diye verilmişti.

Peki nasıl zehirlenmişti ‘büyük muhalefet lideri’miz? İşte ne Almanlar, ne ‘arkadaşları’ ne de ailesi buna karar verebildi. Çayına zehir katıldı diyen de var, okurlar hoş görsün, donuna zehir bulaştırdılar diyen de var. İç çamaşırına sahip çıkamayan adamdan nasıl ‘büyük muhalefet lideri’ oluyorsa artık!

Ya şu Ruslar çok acemiydi -oysa Putin hakkındaki rivayetler tam tersi yönde- ya da ‘büyük muhalefet lideri’miz yedi canlıydı! Zehirle zehirle bir türlü ölmüyor!

Bu oyunun birinci perdesinin son sahnesinde NATO Genel Sekreterinden Fransa’nın Macron’una, İngiltere’sinden Polonya’sına kadar Avrupa gericiliğinin tüm aktörleri boy gösterdi. (...)

Navalny zavallısına gelince, ülkesine döner mi dönmez mi bilemeyiz ama artık iyileşebilir!”

Ve o Navalny, tıpkı söylediğimiz gibi “iyileşti”; Almanya’dan davul zurna ile Rusya’da cezaevine yollandı. Artık oyunun ikinci sahnesi başlıyordu.

Dolandırıcılıktan hapis cezası vardı, şartlı tahliye edilmişti. Şartlı tahliye kurallarını çiğnediği için tutuklandı. Emperyalist dünyanın muazzam, ama gerçekten muazzam desteğiyle, kampanya başlatıldı. Moskova sabah akşam tehdit edildi. “Serbest bırakın” diye baskı uygulandı durdu. Kremlin tüm bunlara göğüs gerdi. Gösteriler (ki, salt Navalny destekçileri değil, mevcut iktidara karşı geniş emekçi kesimler de kendi gündemleri ile protesto eylemlerine katılıyordu) yavaş yavaş söndü. İkinci sahne kapandı.

Şu halde kamuoyunu yeniden ateşlemek lazımdı. Ve üçüncü sahne, Navalny’nin açlık greviyle başladı.

31 Mart’ta eyleme başladı “muhalif lider”. Daha haftası dolmadan emperyalist başkentlerden salvolar yükselmeye başladı: “Hayatı tehlikede, derhal serbest bırakın!” Yeni oyun böylece belli olmuştu. “Büyük adam, ülkesi için hayatını ortaya koyuyor” ve tabii “hür dünya” onu destekliyor! Moskova yönetimi yine kulak asmadı. Hatta ABD cezaevlerindeki durumlara gönderme yaparak, “sizin mahkumlardan daha iyi durumda” diye dalga geçti Beyaz Saray açıklamalarıyla. Eyleminin ikinci haftası dolduğunda artık “ölümcül durum” yaygarası başladı. Washington-Brüksel hattı, sırayla ve ısrarla “bedeli olur” diye sopa sallayıp durdu. Oysa Navalny hastaneye götürülmüştü, kontrol altındaydı. Hafta sonu bu kampanyanın sonucunda protesto gösterileri de düzenlendi.

Dört sivil doktor Navalny’i muayne etti. Herhangi bir ciddi turum tespit edemedi doktorlar. Zaten eylemin üçüncü haftası dolduğunda, Navalny açlık grevini sonlandırdı. Böylece bu sahnenin de sonuna gelindi.

Burjuva savaşlar, gerici iç savaşlar toplumsal bilinç yaratmazlar. Hiçbir şey bırakmadan akıp gider her tür burjuva etkinlik. Büyük idealleri, büyük davaları olmayanların güçlü ahlaki değerleri de yoktur. Yaşamlarını ortaya koyacakları eylemlere de girişmezler. Ne Navalny, ne de emperyalistlerin derme çatma “muhalif liderleri” böyle bir niteliğe sahiptir. Çöken, çürüyen düzenin temsilcilerinin başka türlü hareket etmesini beklenemez.

İkiyüzlülüğü görüyorsunuz. Bizim gibi açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin devrimci mücadelede görkemli örneklerinin bol olduğu ülkeler açısından, bu yaygara, en hafif deyimle, komik. En ağır şartlarda, işkenceler altında bedenlerini ölüme yatıran insanların soylu eylemlerinde, aylar, mevsimler boyu aç kalındı büyük idealler uğruna. Bu büyük “demokrasi havarileri” tek kelime etmedi. Hem öyle tek kişi de değil, onlarca, yüzlerce devrimci bedenlerini ölüme yatırdığında, sessizlik fesadıyla desteklediler kendi faşist işbirlikçisi rejimlerini. Nice devrimci ölümsüzler kervanına katıldı bu eylemlerde; emperyalist başkentlerden bir fısıltı bile yükselmedi.

Örneğin şu an ABD zindanlarında Mumia Abu Jamal ölümle pençeleşiyor kalp hastalığından. Navalny için yeri göğü birbirine katan bu ikiyüzlüler, Abu Jamal’i (üstelik bir ömür haksız yere içeride tutuyor olmalarına rağmen) serbest bırakmıyorlar. Ya da Demirtaş’ı alalım. AİHM kararı var, Avrupa Parlamentosu da destek veriyor; ama Avrupa başkentlerinden, şu Navalny için çıkarılan gürültünün yüzde biri bile çıkarılmış değil. Beyaz Saray ise oralı bile değil!

Navalny, emperyalist planlar için kullanışlı bir araçtan başka bir şey değil. En başından beri bu doğrultuda beslendi, desteklendi, yönlendirildi. Bugün itibariyle oyunun bir sahnesi daha sona erdi. Yeni sahnede neler olacağını birlikte göreceğiz. Ama daha önce söylediğimiz şeyi burada yinelemekte fayda var. Hala “Navalny’nin şişesindeki zehir tüm dünyayı zehirlemek üzere!”